Rauf Denktaş anlatıyor:
“Harekatın bir gün öncesi… Saat: 19.45. Büyükelçi Asaf İnhan Bey aradı, seni bekliyorum mesajı verdi... Birkaç yüz metrelik mesafe sanki millerce uzun geldi bana. Asaf Bey gülerek, 'Gel bakalım Denktaş Bey, beklediğin gün geldi...’ dedi. Elime küçük bir kâğıt uzattı...
“Evet, yarın sabah saat beşte geliyorlar...” Başımın uğuldadığını hissettim. Sarılarak ağlaştık. Geliyorlardı. Kurtulacaktık artık. “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, hayatını Kıbrıs davasına adamıştı. 1963 yılında başlayan Türklere yönelik terör saldırılarına karşı da Dr. Fazıl Küçük önderliğinde Ada’da halkla birlikte mücadele etti ve Türk halkının haklarını uluslararası zeminde savundu. 15 Temmuz 1974 Nikos Sampson darbesinden sonra Ada’da yeni bir dönem başladı. Denktaş, Makarios’a karşı yapılan darbenin aslında Enosis (ilhak/birleşme) amaçlı olduğunu belirterek, Ada’ya ‘müdahale’ etmekten başka çare olmadığını Ankara’ya iletti.
Zamanın Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan hükümeti de hemen harekete geçerek, yoğun ve son derece ustalıklı bir diplomasi ve baskı politikası uyguladı. Sonucun yoğun temaslara rağmen diplomasi ile çözülemeyeceği anlaşılınca da 20 Temmuz sabahı müdahale gerçekleşti.
Rauf Denktaş anlatmaya devam ediyor;
“20 Temmuz: Sabah beş… Bayrak radyosu beyanatımı vermeye başladı. ‘Bugün, bu anda kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs’ın her yanında havadan ve denizden çıkarma yapmaktadır... Gazanız mutlu olsun. (...) Sabırlı olunuz, Harekâtın zaferle bitmesini bekleyiniz...’
Ve birdenbire derinden top sesleri... Hemen arkasından Gönyeli ovalarına yağan paraşütler… Etrafa baktım... Ağlayanlar çoktu... Yere kapanmış toprağı öpenler vardı… Ben de ağlamaktaydım.
Avusturyalı irtibat subayı elimi iki avucunun içine alarak ‘sizi kutlarım, artık kurtuldunuz’ dedi. Her yerde, herkesin yürüyüşü bile değişmişti. Başlar dik. Gözlerde sevinç ve gurur vardı. Ölsek de gam yemeyiz artık diyordu herkes...
Geldiler ya... Her Türk’ün içinde Rum’un yıllarca, sınırlardan çalıp dinlettiği ve bizimle alay ettiği ‘Bekledim de gelmedin’ şarkısının uyandırdığı öfke ve acı vardı: Gelmişlerdi işte!..
BİR DE BASKIN TARZINDA ‘BİR ÇIKARMA’ OPERASYONU VAR…
Çıkartma öncesi, değişik NATO ülkelerinden subaylar kendi aralarında laflıyorlardı.
Amerikalı subay, Türk subaya soruyor: "Siz Kıbrıs’a çıksanız, nasıl çıkacaksınız?"
Türk subay: "Herhalde bir şekilde çıkarız" deyip konuyu geçiştirip akabinde
Amerikan subaya "Siz olsanız nasıl çıkarsınız peki?"
Vietnam'dan sonra "akıllanan" Pentagon her bir asker için 8 ton bomba atmayı "ilke" olarak zaten benimsediğinden Amerikan subay da bu soru üzerine "Önce 3 saat kadar ağır bombalamayla, çıkartma yapılacak yeri bir yumuşatırız, ondan sonra 1.000 seçme askeri göndeririz. Yarısı bunların zayi olur." Oysa, paraşütle indirme yapmaktan sonra en zor kabul edilen amfibik çıkartma operasyonunu 500 Türk askeri, 140 kadar kayıp vererek gerçekleştirmişlerdir sadece….
Operasyon hiç beklenmedik, hiç çıkartma harekâtına elverişli olmayan bir alandan baskın tarzında olduğundan çıkartma harekâtı hiç bombalamadan, hiç "yumuşatılmadan" gerçekleştirilmiştir…
Harekât öyle herkesin diline doladığı gibi "çok gizli" falan da değildir. Mersin'den, sabaha karşı, halk toplanarak, davulla zurnayla göndermiştir askerlerini.
Çıkartmadan sonra, içerilere girmek çok kolay olmuştur, Türk birlikleri için… Öyle ki, çay ocağını kapatmadan kaçan Yunan birliklerinin "sayesinde", Yunan garnizonlarına giren askerlerimiz, sıcak ve taze demlenmiş çayı, "hazır" olarak bulmuşlardır..!
YA ŞEHİTLER…
Kıbrıs Barış Harekâtı'nda 498 askerimiz şehit düşmüş, 1200 askerimiz ise yaralanarak gazilik unvanına erişmiştir. Ben, yüzlerce şehidimizin üçünden bahsedeceğim bugün… Harbiye’ deki unutulmaz tabur komutanımız Halil İbrahim Karaoğlanoğlu (1924 Tavas, Denizli- 21 Temmuz 1974, Kıbrıs).
Kıbrıs’a ilk çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri 50. Piyade Alayı'nın komutanı.
Komutasındaki emrindeki 50. Piyade Alayı ile birlikte Pladini Plajı’na, Kıbrıs’a ilk çıkan komutandı. Harekatın ikinci gününde 21 Temmuz 1974 tarihinde bir havan mermisi ile ağır yaralandı ve kısa bir süre sonra da hayatını kaybetti.
Ve sınıf arkadaşım rahmetli Nermi TOMBUL. Bir gece saat 2.00,de evinden eşini, 17 aylık oğlunu ve iki yaşındaki kızını bırakarak Kıbrıs Harekâtına katılmak için bir daha dönmemek üzere evinden ayrılır...
Kıbrıs Harekâtının yoğun çatışmaların olduğu günlerden birinde, ikmal subayı P. Üsteğmen Nermi Tombul ve Asteğmen, bir kamyonete ihtiyaç olacak mühimmatı yükleyerek tabura götürmek için yola çıkarlar. O sırada taarruzu izleyen Teğmen Gürkan "kendisinin de onlarla gideceğini" söyleyerek araca biner.. Kamyonetin arkasında Asteğmen, şoför mahallinde mücahit şoför, Üsteğmen Nermi ve Teğmen Gürkan olmak üzere hareket ederler. Yolu şaşırır, taburun bulunduğu yere değil de Rumlar'ın kontrolündeki köye girerler.. Farkına vardıklarında artık çok geç olmuştur. Aracın arkasındaki Asteğmen yere atlar, bunu gören Üsteğmen Nermi ve Teğmen Gürkan da araçtan atlarlar ve Rumlarla çatışırlar ama maalesef üçü de şehit olurlar.. Hikaye burda bitmez tabii. 17 aylık oğlu büyümüş ve askerlik çağı gelmiştir. Askerde dağıtım için kura çeken oğlunun görev yeri Kıbrıs'a çıkmıştır. Üstelik görev yapacağı tabur, babasının mezarının bulunduğu şehitliğin bitişiğidir.
Şehit NERMİ TOMBUL kokusuna doyamadığı 17 aylık oğluyla yıllarsa sonra şehit düştüğü topraklarda tekrar bir araya gelmiştir...
Ve yine sınıf arkadaşım Nazmi SAATÇİ. Tıpkı rahmetli Nermi gibi Nazmi de üniformanın çok yakıştığı, üniformayı en iyi taşıyan subaylardandır. Komando Üsteğmen Saatçi, Bolu Komando Okulu’nda eğitim sırasında parmağından sakatlanır ve ameliyata alınır. Tam o günlerde Kıbrıs’ta yaşanan olaylar sonrası Rumların Türklere yönelik katliamları hız kazanmıştır. 20 Temmuz 1974 günü Barış Harekatı’nın yapılacağı daha önceden birliklere bildirilmiştir. Üsteğmen Nazmi Saatçi ameliyat sonrası raporlu olmasına rağmen birliğine dönerek görev ister ve ısrarı neticesinde taburunun başında Kıbrıs’a çıkarma harekâtına katılır. Üsteğmen Nazmi Saatçi Beşparmak Dağları’nda Dikoma Köyü yakınlarında Rum mevzilerine taarruz ederken 29 Temmuz 1974 günü şehit olur… Tüm şehitlerimiz ışıklar içinde yatsınlar… Gazilerimize uzun, sağlıklı ve huzurlu yıllar…
Sonuç:
*Adada 11 yıldır çekilen çileler son buldu. Kıbrıslı soydaşlarımızın bir katliama uğraması önlendi…
*Ege’deki komşumuzda rejim değişikliğine yol açılmış, aklına başına aklını başına alması sağlanmış oldu….
*Kim ne derse desin Ada’ya gerçek manada barış geldi…
*Bağımsız KKTC’nin yolu açıldı.
*Doğu Akdeniz’de Antalya Körfezine kapanmamızı önleyecek stratejik bir başarı elde edilmiş oldu…
Gerisi laf-ı güzaf… Yeter ki bizler bu önemli diplomatik ve askeri başarının, anlamını idrak edip, bu “destanın” kıymetini bilelim! (Dr. Noyan Umruk / veryansintv.com)