ABİDİN YAĞMUR
Orta Amerika ülkelerinden gelip Mersin Limanı’nda meyve indireceklerini beyan eden gemilerde önce 1 ton 300 kilo, ardından 463 kilo kokain yakalanması, organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in youtube videolarında bu konuyla ilgili imalarda bulunması kamuoyunun “Bu kokain nereye gidiyor, organizasyonda kimler var” sorularını sormasına neden olmuştu. Eski bir emniyetçi olan, 1998 yılında Mersin Limanı’nda 750 kg kokainin ele geçirildiği operasyonu yöneten Mehmet Faruk Çelebi’ye, “Kokain ticareti için neden Mersin Limanı seçiliyor? Organizasyon nereye kadar uzanır” diye sorduk. Çelebi, hem meslek deneyimlerinden hem de son olaylarla ilgili gözlerinden yola çıkarak yanıtladı. İşte o açıklamalardan satırbaşları:
“YA YENİ ROTA BULUNUR YA ESKİ ROTAYA DÖNÜLÜR”
“Uyuşturucu kaçakçılığı yapan küresel çapta organizasyonlar zaman zaman rota değiştirirler. Çünkü sürekli aynı rotaya ağırlık verdiği zaman karşısındaki güvenlik kuvvetleri bu rotalara karşı tedbir alırlar, o rotalar tıkanır. Dolayısıyla çok dinamik yapılardır bu kaçakçılık organizasyonları. Derhal ya eski rotalarından birine dönerler ya da yeni bir rota oluştururlar. Aslında bu rota yeni bir rota değil. 1998’de, 1999’da kokain için denenmişti bu rota. Benim narkotiğe baktığım dönemde Mersin Limanında 750 kilogram kokain alınmıştı. Onun da geldiği yer Orta Amerika’ydı. Meyve konsantresinin içinde gelmişti ve o dönemde Mersin’in en büyük meyve sebze ithalatçısının firmasıydı. Şili Panama ortaklığında bir şirketti. O dönemde kokain buraya geldi, burada onu işleyip konserve kutularında yeniden ambalajlayıp Hollanda’ya göndermeyi amaçlayan bir organizasyondu. Takip ettiğim kadarıyla bu kez de kokainin geldiği yer yine Orta Amerika.”
“BU OLAYDA SADECE UYUŞTURUCU VAR”
“Ama bu sefer fark şu: O dönem bu olayı Amerikan Uyuşturucuyla Mücadele Birimi bize paslamıştı. Biz onu koordineli bir şekilde Türkiye’deki alıcılarını, nakil sevkiyatını, Hollanda’daki alıcılarına kadar deşifre edebilmiştik. Ama bu olayda sadece ortada gelen uyuşturucu var. Teslimat boyutuna götürecek yani Avrupa’da nereye gidecek o bilgiyi kaynak ülke paylaşmamış benim anladığım kadarıyla. Oysa 1998’de tüm ayrıntıları deşifre edilmişti.”
“MUHTEMELEN KUZEY AVRUPA’YA GİDECEKTİ”
“Burada Türk güvenlik kuvvetlerinin bir kusuru yok çünkü Orta Amerika’dan bir çıkış ülke var, mahreç ülke var. Türkiye bu kokainin kullanılacağı ülke değil. Muhtemelen Türkiye üzerinden Kuzey Avrupa’ya gönderilecekti. Daha önce de denendi bu rota. Eroin için de bu böyledir. Zaman zaman farklı rotalar denenir. Bu yakalanmadan önce kokain rotası Doğu Avrupa’ydı. Karadeniz’den Romanya kıyılarından geçiriyorlardı.
“OPERASYON AZALIYOR, YAKALAMA MİKTARI ARTIYOR”
“Türkiye’deki operasyon sayısı azalıyor ama yakalama miktarı artırıyor. Bu neyi gösteriyor. Türkiye’deki uyuşturucu satışının kontrol altına alındığını, sokak satıcılarının eskisi kadar rahat olmadığını ama Türkiye’nin transit konumunun devam ettiğini gösteriyor. Türkiye’de uyuşturucu kullanımı, uyuşturucu satışı azalıyor ama Türkiye transit ülke olarak hala zorlanıyor. Çünkü çok büyük miktarlar. Geliyor ve Avrupa’ya geçiyor ya da geçmeye çalışıyor. Muhtemelen bir süre sonra kendilerine başka rotalar arayacaklar.”
“KAYNAK ÜLKE BİLGİ PAYLAŞMIYOR”
“Türk güvenlik birimleri kaynak ülkelerin yeterli bilgi paylaşmamasından şikayetçi. O ülkelerde ilişkiler grift. Bazen sadece malın yakalanması yeterli oluyor bazen kendi aralarındaki çatışmalar etkili oluyor. Kokain deniz aşırı gelip deniz aşırı gidiyor genelde. Bir kere zaten geldiği yer Amerika kıtası olduğu için denizyoluyla gelecektir. Sonrasında 10 TIR’a bölmek yerine tek bir konteynır ile taşımaya devam etmek ister. Çünkü miktar yüksek. Bu tür organizasyonların devlet bürokrasisinin desteği olmadan ayakta duramayacağı iddiasına Türkiye için katılmam. Ben 15 sene narkotik birimlerinde yöneticilik yaptım. 1990 sonrası için buna kesinlikle katılmam. Ama kaynak ülkeler için Orta ve Güney Amerika için bu tespite şüphesiz katılırım. Orada devlet gücünde organizasyonlar var. O bölgelerde kesinlikle bürokrasiyle iç içedir. Ama Türkiye için kesinlikle kabul etmem bunu. Türkiye’de emniyet teşkilatı uyuşturucuyla mücadelede oldukça başarılı.
“BİLGİNİN YÜZDE 95’İNİ PAYLAŞMAMIŞ OLABİLİRLER”
“Birbiriyle bir araya gelmeyen ama birbirini tamamlayan bir organizasyon var. Şahsi görüşüm şu: Bu olaydan Türk güvenlik birimlerini haberdar eden birimin olayın yüzde 95’ini Türk güvenlik birimleriyle paylaşmadığını düşünüyorum. Çünkü çok daha büyük yakalamalara dönüşmesi lazımdı bu işin. Türk güvenlik birimleri, kaynak ülkenin yeterli bilgi vermemesinden yakınıyor. Dolayısıyla belli bir miktar yakalanıyor, birkaç kişi yakalanıyor ama tam deşifre edilmediği için köküne inilemiyor.”
“MERSİN LİMANI SEBZE MEYVE AĞIRLIKLI OLDUĞU İÇİN MERSİN SEÇİLİYOR”
“Bu liman sebze meyve ithalat ve ithalatı için kullanılan, Türkiye’nin ikinci büyük limanı. Küçük bir limanı kullanamaz. Ya İstanbul’u kullanacak ya burayı kullanacak. Ama neredeyse burası sebze meyve gümrüğünde ihtisas limanı gibi. Dolayısıyla kamufle olma, yakalanmama açısından, onların gözünden bakınca Mersin Limanı daha kolay. Mantık odur diye düşünüyorum. Kaynak ülkeden herhangi bir ihbar, bildirim gelmeden de Türk güvenlik güçleri gemilerdeki konteynırları kontrol etme hakkına sahip ama akılcı değil bu. Her gümrüklü malı aç, dağıt, bu ülkenin ticaret politikalarına ters düşer. Emniyet birimlerinin elbette kendi çalışma tarzları var. Teknik çalışması var, uluslararası bilgi çalışması var, muhbir çalışması var, şüpheli yük çalışması var böyle böyle yakalanıyor bunlar. Yani bir gemide bin konteynır var hepsini açmak mümkün değil, akılcı da değil. Risk analizleri yapılır. Şüphe üzerine, bilgi üzerine istediği kadar arama yapabilir. Eğer kaynak ülke bildirim yapmasaydı, bu gemi de risk analizine takılmasaydı buradan geçer giderdi.”