BAŞAK KARATEPE
Sanat İyileştirir Söyleşilerinde bu hafta yaptığı çalışmalar ve işlerle olsun adından oldukça söz ettiren, başarılı bir iş adamı olmasının yanı sıra yazmış olduğu "Ruhuma Mektuplar" kitabıyla okurların yüreğine dokunan ve kitabın geliriyle iki binin üzerinde çocuğumuzun eğitimine katkıda bulunan bir gönül insanı, yazar, şair, aktivist... Çok yönlü bir isimle birlikteyiz.
-Sait Dervişoğlu, kendi bakış açısıyla kendini nasıl anlatır?
Sait Dervişoğlu: İnsanın kendisini anlatması zordur ama yine bir şeyler söylemek gerekirse 1978 Kayseri Develi doğumluyum ama Mersin'deyim 2 yaşından beri. İlk orta öğrenimimi bu şehirde tamamladım sonrasında İstanbul'a gittim ve teknik üniversitede eğitim sonrasında baba mesleğini icra etmek için yeniden bu şehre döndüm.
-Ruhuma mektuplar kitabınızla karşımıza çıktınız ama daha önceden de sanatla iç içeymişsiniz. Bugüne kadar hangi sanat dallarıyla ilgilendiniz?
Sait Dervişoğlu: Enstrüman çalıyorum az buçuk ama gitarı daha iyi çalıyorum. Müziği seviyorum, ufak tefek yaptığım bestelerim var. Çok eski yıllarda resimle ilgili çalışmalarım oldu. Üniversiteye kadar aldığım birkaç resim ödülü var. Onun dışında yazarlık serüveni var bildiğiniz gibi Ruhuma Mektuplar.
-Bir dans serüveniniz de olmuş sanıyorum.
Sait Dervişoğlu: Evet unutmuşum siz hatırlattınız. Bir dans serüvenimde var uzun yıllar dans ettim. Dans bir rüzgardır öyle söyleyeyim. O dönemlerde bir Latin rüzgarı esiyordu ben de o rüzgara kapıldım sanıyorum ve elimden geldiği kadar kendimi geliştirdim. Çok büyük keyif aldım danstan. –
-Ruhuma Mektuplar kitabınızı pandemi döneminde çıkardınız. Ne zaman yazmaya başladınız?
Sait Dervişoğlu: Tam olarak ne zaman yazmaya başladığımı hatırlamıyorum. Hepimiz bir süre evlerimizde kaldık, birçok aktiviteyi yapamadık sınırlamak durumundaydık. O süreçte sanırım bir şeyler üretme isteği devam etti bende ve ben bir şeyler üretmeyi seviyorum. Pandemide evden çıkamadığınız bir durumda ne yaparsınız? Ya müzik yaparsınız ya yazarsınız. Ben müzik yaptım, bir süre sonrasında da kalemi elime aldım diyorum ama şimdi klavyelerle yapıyoruz o işleri. Sonrasında hoşuma gitti arkadaşlarımla paylaştım, şaşırdılar yazdıklarıma. Dediler ki bunlar çok güzel, özellikle 6-7 tane mektubum vardı devam et dediler. Sonrasında bu mektuplar şiirlere evrildi, şiir yazmaya başladım. Özellikle aşka dair, genellikle serbest nazımda yazıyorum ama tabii kafiyeli yazdığım şiirlerimde var. Çok orasını önemsemedim benim için önemli olan içimdekini, içimdeki duyguları o an dökebilmekti. Ruhuma Mektuplar'la 300'e yakın şiir 100'e yakın aforizmayla okuyucuyla buluştum. Yazmaya devam ediyorum bu arada. İkinci kitabım editörlük aşamasında...
-İkinci kitabınız ne zaman çıkacak?
Sait Dervişoğlu: İkinci kitabı yeni bir yayınevi ile toparlamaya başladım. Yine bir şiir kitabı olacak. Henüz yayınlamadığım 700'e yakın şiirim var. Bunu yavaş yavaş çıkarmak istiyorum. Bir taraftan şiir kitaplarını çıkaracağım, bir yandan roman yazıyorum. Romanda devam ediyor. Yazmak bana iyi geliyor sanırım.
-Pandemi döneminde herkes bir kısılmışlık duygusuna kapıldı ve siz sanıyorum bu dönemde kendinizi şiirle beslediniz.
Sait Dervişoğlu: Biz Türk insanıyız şiir bizim için çok önemli. Anadolu insanı için çok önemli şiir. Anadolu'nun neresine giderseniz gidin orada bir Türk ozanı vardır. Bir yerel ozanı... Mutlaka bir ozanı vardır. Aşklarını, yaşamlarını, olumsuzluklarını hep şiirlerle ifade etmişler. O yüzden her türkü, her şiir bir yaşanmışlıktır. Ben bir çırpıda yazdım ruhuma mektupları. İleride birkaç kitabım daha olursa öyle diyeceğim, bir çırpıda yazdım kitapları. Çok yoğun duygularla çok seri yazdım ama hepsi gerçek. Geçen gün bir sohbet anında ifade etmiştim hepsi gerçek duygularım, o yüzden hepsi benim için çok kıymetli. Şu an için anlaşılması zor çünkü mananın çok azaldığı bir devirde yaşıyoruz ama zaman içerisinde insanların Ruhuma Mektuplar'a ortak olacaklarını düşünüyorum. Biraz zaman alacak.
-Pandemi döneminde çocuklarımız uzaktan eğitim alırken bir kısmı maddi nedenlerden kaynaklı eğitimlerine devam edemediler ve bu dönemde 2000'in üzerinde çocuğa tablet bilgisayar dağıtarak eğitimlerine devam edebilmelerini sağladınız. Bu projeyi burada da bırakmadınız, sanatçılarla işbirliği içerisinde otizmliler ile ilgili bir çalışmaya giriyorsunuz.
Sait Dervişoğlu: Birçok dernekle işbirliği yaptık. Sadece okul öğrencilerine değil aynı zamanda dezavantajlı derneklere de gittik. Otizmliler Derneği, Türkiye Sakatlar Derneği, Ortopedik Engelliler Derneği, Şehit ve Gazi Çocukları, Romanlar, Kimsesizler Derneği gibi onlarca derneğe gittik. Orada sanırım beni otizm biraz daha fazla etkiledi. Çünkü çok farklı becerileri olan çocuklar. Bazıları bütün dünyayı toplasanız çoğundan daha zeki. Müzik yapanlar, çok iyi matematiksel zekaya sahip olanlar, çok iyi tarih kaydı tutabilenler gibi birçok çocukla tanıştım. Ülkemizde de engellilerin yaşadığı birçok sorun var ama otizmin çok farklı bir yeri var. Bunların arasında otizm çok farklı. Bizim dışımızda ülkelerde otizmli çocukları çok farklı değerlendirebiliyorlar. Kimisi bilim insanı oluyor. Ben de otizmliler için bir şeyler yapmak istedim. Mersin'de Otizmliler Derneği var. Çok değerli bir başkanları var. Çok sevdiğim bir dostum. Dediler ki otizmli çocuklarımızın eğitim hayatlarında çok önemli sorunları var. Özel sınıflarda çektikleri sıkıntılar... Diğer sınıfları rahatsız ettikleri düşünülüyor o yüzden alınmıyorlar. 18 yaşında üniversiteye gidemezlerse ki üniversiteye gidebilen çok az, Mersin'de fen lisesini kazanan bir tane otizmli çocuk var. Onun da geçenlerde Mezitli Belediyesi belgeselini yaptı. Mert'in hikayesini çektiler, onun dışında da yok. Bu çocukların hayat standartlarını geliştirecekleri, eğitimlerine devam edebilecekleri hiçbir yer yok. Yurtdışında otizm yaşam merkezleri var. Türkiye'de de umuyorum ki açılacak. Çünkü çocuklarımız bir şekilde belli bir yaşa kadar bir yere gidiyorlar ama belli bir yaştan sonra evlerinde köreliyorlar. Sakatlık ya da engel demiyorum otizm için.
Ben de dedim ki Ruhuma Mektuplar ilerliyordu, içerisinden belli şiirlerin bestelerini yapıp, bir otizm albümü çıkaralım diyerek bir çalışma çıktı. Şu an otizm albümü üzerinde çalışıyoruz. Tüm besteler tamamen ruhuma mektuplardan, gönüllülük esasına göre çalışıyoruz. Yerel sanatçılarla...
Sadece dünya otizmliler gününde değil, sürekli olarak iletişim halindeyiz ve ben karınca kararınca onların projelerine sadece bu Otizm Yaşam Merkezi değil derneğin başka projelerine de destek veriyorum ve onlarla her mecrada birlikte oluyorum.
-Otizmliler dışında bedensel engellilere de destek oluyorsunuz. En son bir tiyatro çalışmaları vardı galiba ondan da bahsedebilir misiniz?
Sait Dervişoğlu: Bedensel Engelliler Sanat Tiyatro Topluluğu bana ulaştı. Aktivistlik gömleğini giyince birçok insan ulaşıyor. Maalesef hepsine de cevap veremiyoruz ama Mehmet Ali Bey ulaştı. İyi bir tiyatro oyuncusu, dizilerde oynamış. Ben de destek olmak istedim. Geçenlerde Mersin'de Kongre ve Sergi Sarayı'nda bir gösterileri vardı. Ana sponsor biz olduk. Çıkıp bir konuşma da yaptım. Maalesef çok az katılım vardı. O kadar güzel manidar bir oyunu 30-40 kadar kişi izledi. Keşke hem halkımızdan hem de sivil toplum veyahut yerel yönetimlerimizden temsilciler gelip de izleseydi. Engellilerin normal gündelik hayatlarında karşılarına çıkan problemleri bir komedi-dram tarzında anlatmaya çalıştırlar. Dediğim gibi elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Çok da keyifliydi. İyi ki de sponsorluğunu yapmışım. Benim birkaç tane sürekli Mersin'de takip ettiğim ve işbirliği yaptığım engelli derneğimiz var. Ruhuma mektuplar sürecinde tablet dağıttığımız tüm derneklerle işbirliği içerisindeyim.
-Bir belgesel çalışmanız var. Türk ozanlarını tanıtmak amacıyla Z kuşağı için bir çalışma. Bu projeden bahsedebilir misiniz?
Sait Dervişoğlu: Şöyle diyeyim soruyorlar hepsini aynı anda nasıl yapabiliyorsunuz diye. Tabii kolay değil hepsini aynı anda yürütmek ama aslında "Derviş'in Yolu" tek başına bir belgesel değil, artık bu benim yolum. Bu yeri geldiğinde bir belgesel olacak, yeri geldiğinde başka bir çalışma. Şu ana kadar biraz dağıldım ama bunları tek bir proje altında "Derviş'in Yolu'nda" toparlamak istiyorum. Bugün için "Derviş'in Yolu" bir belgesel olacak, yarın bir sosyal sorumluluk projesi yapacak, hiçbir zaman kurumsallaştırmayacağım. Tamamen kendi kontrolümde elimden geldiği kadar yapacağım. Kurumsallaştığı zaman istismara uğrayabiliyor. O yüzden istismara uğramasını istemiyorum. Gücüm yettiğince... Bugün için Anadolu ozanlarını çekeceğiz. İlk bölümü Kayseri'de Aşık Seyrani'yi çekeceğiz. Hem Develi'yi tanıtacağız hem Aşık Seyrani'nin kelamıyla gönüllere girmeye çalışacağız. Çok önemli bir ozandır Aşık Seyrani.
18.yüzyılda doğup yaşamış ve saraya kadar yükselmiş. Kendi divanı olan halk dostudur. Onunla başlayıp sonrasında Çukurova'ya gelip Karacaoğlan'ı çekeceğiz. Dadalıoğlunu çekeceğiz. Birazcık da isimleri unutulmuş ve unutulmaya yüz tutmuş ozanların tekrar gün yüzüne çıkması için hedef kitlemiz öncelikle gençler. Z kuşağı diyoruz. Önemli olan onları biraz uyandırmak, çünkü sanırım en çok onların ihtiyacı var. Teknoloji onları alıp götürdü bizden. Bizim de çocuklarımız var. Farkındayız alıp götürüyor, tutup çekmek lazım yoksa giderler. Gitmemeleri gereken yere doğru gidiyorlar.
-Genel olarak bakıldığı zaman çalışmalarınızda sanata dokunmaya çalışıyorsunuz.
Sait Dervişoğlu: Şöyle diyeyim, yaptığım her işin içinde sanat olmalı. İçinde sanat olan her şeyi desteklemek istiyorum karınca kararınca. Sanatçı bir toplumuz ama maalesef sanat yönümüz biraz geri bırakıldı. Bu biraz da bilinçli olarak yapıldı.
-Sanat sizin için ne anlam ifade ediyor?
Sait Dervişoğlu:: Güzel bir soru. Bana göre sanat insan ruhunun kendini en iyi ifade edebildiği dalda eser meydana getirebilmesi. Tabi bunu yaparken sonsuz özgürlük diyorum. Çünkü özgür olunmazsa sanat olmuyor. Resim yaparken de, dans ederken de karşımızda bir engel olursa onun suni, yapay olduğu belli oluyor, anlaşılıyor. Benim için sanatın tanımı en kısa yoldan bu. Özgürlük... İnsan ruhunun özgürce ifadesi... Sanat özgürlüktür.
-Peki sizce Türkiye'de sanat hak ettiği yerde mi?
Sait Dervişoğlu: Sanatçılarımızın içinde bulunduğu durumu gözlemlersek, bir kere maalesef birçok sanatçımız sanatının karşılığını alamadığı için ana sanatını icra etmek yerine mecburiyetler durumunda kalıyor ve hak etmedikleri işleri yapmak zorunda kalıyorlar. Pandemi döneminde de ilk darbeyi sanatçılarımız yediler. Bu şunu gösteriyor. İlgi ve alaka gösterilmediği için ülkemizde sanatçılarımızın özgürlükleri yok. Sanatçılarımıza bakarsanız... Türkiye'yi aşmış bizi yurtdışında temsil eden sanatçılarımızın, en başta onların bile ekonomik özgürlükleri yok. Geneli zengin ailelerin çocukları. Birçoğu öyle. Öyle olduğu için zaten rahatlar. Bir de zor bir dönemden geçiyoruz ciddi bir ekonomik kriz var. Küresel bir kriz var sadece ülkemizde değil. İnsan önce ayakta kalmaya çalışıyor. Az bir yaşam enerjisi varsa sanatçının kalan enerjiyi de sanata aktarmaya çalışıyor. Bu konuda maalesef olumsuzum. Ülkemizde maalesef sanat olması gerektiği yerde değil. Sanatçılarımızın ekonomik özgürlükleri olması gerekiyor. Her alandaki sanatçılarımızın.
-Ülkemizde maalesef sanat bir meslek dalı olarak görünmüyor. Bir hobiymiş gibi görünüyor ama aslında çok ciddi bir meslek dalı.
Sait Dervişoğlu: Tabii ki çok ciddi bir meslek dalı. Şöyle diyeyim mesela çok ciddi bir sanatçımız var dünya çapında ama toplumumuz tanımıyor. Toplumun sadece yüzde ikilik üçlük bir kısmı, entellektüel kısmı onu tanıyor ama diğer kısmı bilmiyor. Bunların hepsi eğitimle alakalı. Eğitimle sanat iç içedir. Eğitimde ne kadar geriysek sanatta da maalesef bu kadar geriyiz.
-Mersin'de sanatı değerlendirecek olsanız nasıl bir değerlendirme yaparsınız?
Sait Dervişoğlu: Tabii bir kitle var. Operaya giden, sanat merkezine giden bir kitle var. Ama hep aynı kitle. Onların içinde emekli olanlar var, yeni girenler var ama kitle açısından çok büyük bir değişiklik yok. Bu oranı arttırmak lazım. Mersin'in nüfusu diyelim ki 500.000'ken 50.000 - 100.000 - 200.000 insanın sanatla haşır neşir olması lazım ki, o zaman gerçek bir kültür sanat kenti olabiliriz. Türkiye'ye birçok alanda sanatçı çıkaran çok ilginç bir şehirdeyiz, her alanda sanatçımız var diyebilirim. Her alanda Mersin'den çıkan çok sayıda sanatçımız var. Böyle bir şehirde oturuyoruz. Farkında değiliz.
-Mersin'imizde çok önemli ressamlarımız olmasına ve üniversitede resim bölümümüz olup buralardan her sene mezunlar vermemize rağmen çok fazla sanat galerimiz bulunmamakta. Sergi yapılabilecek çok fazla alan bulunmamakta. Son zamanlarda Mezitli Belediyesi Kültür Merkezi'miz açıldı. Orası da bir sergi yeri olarak kullanılabilecek. Mersin'imiz için sanatsal ve kültürel anlamda daha fazla yere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu alanda bir çalışma yapılırsa sizce nerelerde yapılabilir?
Sait Dervişoğlu: Bir tanesi Uray caddesi. Çünkü Mersin ilimizin bir zamanlar kalbiymiş. Ticarethanesi ile yüzlerce tarihi binaya ev sahipliği yapmasıyla... Bu tarz yerler biliyorsunuz ki maalesef zamanla değerini kaybediyor. Şehir merkezi başka bir yere taşınıyor. Adı gelişme olsun, bu gelişme ile beraber kentlerimizin tarihi dokularının, şehrin özünün olduğu yerler varoşlara kalıyor. Sonra tekrardan bu yerlerin kıymeti anlaşılıyor ve bir geri dönüş yaşanıyor. Mersin'de öyle bir süreçten geçiyor. Çünkü Uray caddesi 80'li yıllara kadar Mersin'in en önemli caddesi. Tarihi Mersin fotoğraflarına baktığımız zaman 10 tanesinden 7 tanesinde Uray caddesi vardır. Sonradan şehrin batıya doğru kaymasıyla kıymetini kaybediyor.
Ve şu an orada bir taş hanımız var. Büyük umutlarla yapıldı, restore edildi. İçinde sanat icra edilecekti ama şu an bir batakhane olduğunu söyleyebiliriz. Onun gibi birçok tarihi mekanımız harap durumda. Gerçi son zamanlarda yavaş yavaş restorasyonlarda yapılmaya başlandı. Uray caddesi tekrardan eski kıymetini bulacaktır. Orada çok kıymetli hanlarımız var. Bir tanesi aza kandır. Talihsiz bir şekilde bir gecede yıkılıyor Azak Han ve sonrasında yerine bir beton inşaat yapılması isteniyor.
Ticaretle uğraştığım için. Dünya ticaretine yön veren içerisinde Anadolu tüccarlarının ticaret yaptığı çok önemli bir yer ve şu anda yıkık bir durumda. Antikhan olsun onun gibi birçok eski yapıya ve Uray caddesi'ne sahip çıkmalıyız. Dünyanın birçok yerinde gördüğümüz gibi bence sanatın Merkezi buralar olmalı ve kesinlikle trafiğe kapatılmalı. Gerek yerel yönetimler, gerek devlet tarafından onlarca sanat galerileri açılmalı, sokakta sanat icra edilmeli. Müzik yapılmalı, dans edilmeli, heykel yapılmalı. Ben buna yakın örnekleri dünyanın birçok yerinde gördüm. Hep böyle yerlerin kıymeti biliniyor ama bizde bilinmiyor.
-Son olarak "Sanat İyileştirir" diyorum başlığımı bırakıyorum, gerisini sizin getirmenizi istiyorum.
Sait Dervişoğlu: Bu röportajı ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün bir sözü ile bitirmek istiyorum.
Atam şöyle diyor... Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak sakat bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. Sanırım atam her şeyi özetlemiş.