“Güzeli var eden sanattır" | Güney Gazetesi Mersin

“Güzeli var eden sanattır"

Mersinli Yazar ve Şair Nurhan Yıldız Bakaner ile edebiyat üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik

“Güzeli var eden sanattır


ELVAN KONUK

Mor Baharın Tomurcuğu isimli öykü kitabının ardından ‘Gamka’ kitabıyla şiirlerini okuyucuyla buluşturan Nurhan Yıldız Bakaner, hayatın içinden kopup gelen duygulara en içten haliyle kelimelerinde hayat veriyor. Hayatındaki zor bir dönemin ardından edebiyat dünyasına giriş yapan Bakaner, “Her zaman hayata bakarken gülümsemeyi seçin ve seçimlerinizi hep güzelden yana kullanın. Çünkü güzeli var eden sanattır” dedi.

 

Merhabalar kendinizden bahseder misiniz biraz? Nurhan Yıldız Bakaner kimdir?

Merhaba, ben Nurhan Yıldız Bakaner 20 Kasım 1968 yılında Mersin İli Mut İlçesine bağlı Pamuklu köyünde Hasan’dan olma Meryem’den doğma ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya geldim. İlkokulu Pamuklu köyünde Ortaokul ve Lise öğrenimimi Mut ilçesinde tamamladım. Lise son sınıfta yakalandığım Epilepsi hastalığıyla tanışınca eğitim hayatına devam edemedim ve çalışma hayatına başladım. Karaman ve Mersin de çeşitli işlerde çalıştıktan sonra 1993’ de Karayolları 5. Bölge müdürlüğünde işe başladım. 2000 yılında tayinimi isteyerek İstanbul’a gittim ve evlenerek buraya yerleştim. Bu arada Açık öğretim Fakültesinin iki yıl süreli Sosyal Bilimler ve Davranış Bilimi Bölümünü bitirdim. Aynı zamanda Karayolları 17 Bölge Müdürlüğü işyeri temsilciliği görevini yaptım. Eşimi uzun süren Lösemi tedavisi sonrası kaybedince 2006 yılında tekrar Mersin’e yani memleketime geri döndüm.

 

“FARKINDA OLMADAN KENDİME BİR SAVAŞ ALANI YARATMIŞTIM”

 

Edebiyat yolculuğuna nasıl başladınız?

Her ne kadar Edebiyat bölümü mezunu olsam da ara sıra yazdığım şiirlerim ve posta kutularına attığım mektupların dışında yazıyla hiç bu kadar yakından ilgilenmemiştim. Ama eşimi kaybettikten sonraki çektiğim acı ve yaşamla ilgili beklentilerimin azaldığı dönemlerde farkında olmadan kendime yeni bir savaş alanı yaratmıştım. Aslında aşkımın gidişiyle acılara bürünen tanımsız davranışlarımın sebebini sorgularken beni kimselerin anlamayacağına inandığım için sevdiceğime olan hasretimi ve özlemimi yazarak gidermeye çalışıyordum. Kelimelerin bunu başaracağına inanmıyordum ama yine de beni mutlu eden tek şey yazmaktı. Yani benimkisi ölüm ile yaşam arasındaki çelişkiyi çözümlemek ve yaşanmamışlıklara gönderdiğim sitemlerden başka bir şey değildi. Yalnızca duygularımı tanımlamakla başlayan yazı yolculuğumda önce aklıma geleni yazıyordum sonrasında hissettiklerimi eklemeye çalıştım. Bir süre sonra yazdıklarımın anlatmak istediklerimi tam anlamıyla karşılamadığını gördüm. Çünkü yaşam dilimleri öylesine kopuk duruyordu ki algılarım kelimelerin arasında kaybolup gidiyordu. Yaşarken farkına varamadığım,  yazarken bakınca;

Hani kimilerine göre dram

Kimilerine göre öykü kimilerine göre de komedidir aşk. Benim için aşk bir yudum çayın tiryakisi olmaktan başka bir değildir. O yüzden

Acılarımı mutluluklara,

Yalnızlığımı dostluklara,

Korkularımı da güzelliklere dönüştürmekti en büyük hayalim…

 

“MOR BİR HAYATI YAŞAMANIN BEDELİNİ ACI ÇEKEREK ÖDEDİM”

 

Mor Baharın Tomurcuğu adlı ilk kitabınızdan bahseder misiniz biraz? Kitabın çıkış noktası ne oldu?

Biliyorsunuz Mor Epilepsinin rengi yani Lavantadan alıyor. Lavanta çok eski çağlarda şifa kaynağı bir bitki olarak özelliklede Epilepsi hastalarının tedavisinde kullanılıyormuş. Mor bir hayatı yaşamanın bedelini yıllarca acı çekerek ödedim. Ama en büyük acım diye kabul ettiğim hastalığımı aşkımla ve yaşamla bütünleştirmenin hazzını yakaladım. Her ne kadar ben bu hastalığa yakalanmış olsam da kabul etmedim ve yazarken hem yaşamı hem de yazdıklarımı cesurca sorguladım. Bahar tadında bir Aşk yaşadım. Tomurcuğa gelince! Oda benim aşkımın gözleri. Ben aşkıma Böğürtlen gözlüm diye seslenirdim. Neden? Çocukluğumda gökyüzünde asılı sandığım yıldızların yağmur damlalarıyla böğürtlenlerin üzerine saçıldığını sanırdım. Toplarken ne elime çıkan rengine nede batan dikenlerine aldırmadan damağıma attığımda hep aynı hazzı alırdım.

Aradan geçen zaman içinde bu söylemden yola çıkarak yaşadığım coğrafyanın özelliklerini ve toplumun acılara olan önyargılarını kadının penceresinden anlatmaya çalıştım. Yazarak hem hastalığını yenmenin başarısını hem de yaşamdaki en önemli değerin sevgi, saygı ve dostluğun sırrına erişmek olduğunu öğrendim. Kadın olmakla insan olmanın aynı şeyler olduğunu öğrendiğimde ne yazık ki toplumda hala kadının ikinci sınıf insan muamelesi görmesine tahammül edemedim. Bunu da gerek kadın hareketlerinin yanın da gerekse sosyal sorumluluk projelerinde yer alarak kırmaya çalıştım. En azından bunu başarmak için bir gücüm olmasa da çevrem de bulunan insanlara katkım olur düşüncesiyle yazmaya; yaşamdan gereken dersi alamayanlara bir ders niteliği olsun istedim. Çünkü kendilerini topluma adadıkları sana bu tip insanlar farklı davranıyor gözükse de verdiği zarara bakınca ne kadar benzer olduklarını göstermek istedim. Toplumu korumaya çalışan toplum yalancılarının önyargıyla baktıkları hasta insanlara ve hastalıklara da söyledikleri yalanları topluma mal etmeyi alışkanlık haline getiren vicdan sürülerini göstermek istedim.

 

Hem öykü hem de şiir alanında yazıyorsunuz? En çok hangi yazın türünde kendinizi buluyorsunuz?

Her ikisinde de buluyorum desem de daha çok şiir de kendimi ifade ettiğimi düşünüyorum. Çünkü öykü yazmaya başladığımda illaki bir şiirle başlamak istiyorum. Bu benim duygularımı düşüncelerimi rahatça anlatabildiğim bir dil, anlatırken sıkılmadığım usul usul dokunurken hecelere sessizce öyküleşen bir dil.

 

Geçtiğimiz yıl Gamka isimli şiir kitabınız çıktı. Kitabınızdaki şiirler hangi yıllar arasında kaleme alındı?

 1999-2021 yılları arasındaki kaleme aldığım şiirlerimi kapsıyor. İlk kitabım da şiirlerimi öyküleştirmiştim. Gamka adlı şiir kitabımda da öykülerimi şiirleştirdim.

 

“YAŞAMAYI BİLENDİR GAMKA”

 

 ‘Gamka’ isimli kitabınızın adı neyi ifade ediyor sizin için? Neden Gamka?

Benim dünyamda dostluğun adı. Çünkü sayıları az da olsa gerçek mutluluklar yalnız ve yalnız onlarla yakalanır. Gamını kederini paylaşan yorgun bedenlerine aldırmadan sevgiyi, saygıyı ve aşkı en ince yerinden yakalayıp bereketli yağmurlarda ıslanabilendir. Yüreğinde en ufak bir çıkar, kin, nefret ve vicdansızlık duygusu barındırmayan, büyüdükçe çoğalan çoğaldıkça büyüyen, öğrendiklerini dostlarıyla paylaşan yaşamayı bilendir Gamka. Etrafında bulunan insanların sevgisizliğine ve vefasızlığına rağmen birinin yüreğine dokunabileceğini düşünerek bıkmadan usanmadan yaşama dört elle sarılandır. Sevdikçe büyüyen büyüdükçe sevilen yüreğinin yangınlarını serin sularda arındırandır. Kısacası karanlıklara inat çırılçıplak bedenine yeni doğan güneşin telaşını yaşatıp özgürlüğün kollarında dans ederken yeni umutlar ekleyebilmektir.

 

Her iki kitabınızda da kadın imgesi ön plana çıkıyor. Toplumun önyargılarına kadının penceresinden bakıyorsunuz.  Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Evet, bizim kadınlarımız, her yerde kadın başımızın tacı gibi söylemler yazılıp çizilse de aradan geçen onca yıla rağmen kadına yapılan şiddetin ardı arkası kesilmiyor. Her gün kadın sorunlarına bir yenisi eklenirken yaşamın her alanında emek veren ister etiketli, ister kariyerli ve de ne kadar idareci olurlarsa olsunlar biz kadınlarımıza saygısızlık yapılmaya devam ediliyor. O yüzden son söz olarak; beyinleriyle ve bedenleriyle lider olduklarını sanan ama toplumun sorunlarına ve geleceğini ilgilendiren konulara gelince tüm sorumluluğu kadınların omuzlarına yüklemeye çalışan zihniyetler dolaşıyorsa aramızda, daha çok kadınlarımız yanacaktır diyorum. Ama biz yine de okumaya yazmaya ve çocuklarımızı geleceğe hazırlarken yaşam alanlarımızı güzelleştirmeye devam edeceğiz. Çünkü biz Cumhuriyet kadınlarıyız.

Hece hece okur yobazlığı bozarız

Özgürlüğün yolunda şahlanır yüce dağları aşarız

Çağdaş uygarlık yoludur sönmez ışığımız

Cumhuriyet kadınıyız yenilmez ruhumuz, asildir kanımız.

 

“İLK KİTABIMA EDİTÖRLÜK YAPAN KEMAL KARSLI’NIN ŞİİRLERİNDEN ÇOK ETKİLENDİM”

 

Takip etiğiniz şairler, yazarlar ve ilginizi çeken kitaplar hangileri? İlham aldığınız bir kitap ya da edebiyatçı oldu mu?

Beni aydınlatacak her türlü kitabı zamanım olduğu sürece okumaya çalışırım. Daha önceleri Yaşar Kemal’i takip ediyordum ama şu anda Zülfü Livaneli ve Yılmaz Özdil’in kitapları ilgimi çekiyor. İlham aldığım benim yazın hayatıma sebep olan aynı zamanda İlk kitabıma Editörlük yapan Kemal Karslı’nın şiirlerinden çok etkilendim. Beni yazmam konusunda cesaretlendiren hem öğretmenlik hem de editörlük yaparak benim yazın hayatına atılmama vesile olan Kemal Karslıya ne kadar teşekkür etsem azdır. Yaşamla ilgili beklentilerimin azaldığı o dönemlerde, heyecanla yaptığım tek şey yazmak ve yazdığım satırları Kemal Karslıya okutmaktı. Onun yazdıklarımı okurken ve yorumlarken yaptığı katkılar asla ve asla ne unutulacak ne de es geçilecek nitelikteydi. Çünkü her işi severek ve yüreğinden gelerek yaptığı gibi beni sanatla tanıştıran ve başarıya ulaşmam için her daim yanımda olan güzel insanın ne kadar acımasız davranırsa davransın her sözü bir ders niteliğindeydi.

 

Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

Her zaman hayata bakarken gülümsemeyi seçin ve seçimlerinizi hep güzelden yana kullanın. Çünkü güzeli var eden sanattır. Güzele duyulan özlem, aşkla ve aşkına olan sevdayla bütünleşir sanatçının ortaya koyduğu eserle şekillenir. Onun gördüğü, yüreğine işlenmiş resmi gün yüzüne çıkarmak bir şekilde paylaşmaktır. Yaşadığı güzelliği yalnız kendisi değil başkaları da görsün ister. Yüreğindeki güzelliğin kendinde değil doğasında var olduğunu, insanlığa sunduğu hizmetin ne kadar değerli olduğunu bilir ve bu değerli hazinesini paylaşmak ister. Ne yaparsa yapsın herkesin bu güzelliği görmesini onda vücut bulmasını diler.

Güzellik burada devreye girer bir efsun bir büyü ve cesaret abidesi gibi hep güzele doğruya ve insanlığa insana çıkan her yolun sonu. Sanatçı sanatını icra ederken, güzele olan hasretini gidermek için başvurduğu teknik farklı olabilir ama özüne baktığımızda hepsi güzelin peşinden koşar. Kimi sesiyle kimisi de sözüyle güzelleştirir bulunduğu ortamı. Kimi alır sazını düşer yollara, kimi kalemiyle kelimelerin gücünü kullanır, kimisi de fırça darbeleriyle renklendirir tuvalini.

Çünkü sanatı sanat yapan şey insanın içindeki güzellik, güzele olan hasrettir. Sanat ne diye sorsalar bana ben yakamozların kalemiyle mutluluğun resmini çizmek derim.  Sevgiyle ve dostlukla kalın.