ELVAN KONUK
Mersin Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde anestezi ve reanimasyon uzmanı olarak görev yapan Dr. Harun Özmen, 10 yılı aşkın bir sürenin eseri olan son kitabı Lokomotif Dumanı’nı okurla buluşturdu. Özmen, kitapla kurgu hikayelerin yanında Kurtuluş Savaşı’nda İnebolulu kayıkçıların gerçek yaşanmışlıklarından kurguladığı ‘Uluköy’ isimli öyküsüyle ödül aldı. Yazar Özmen, öyküyle ilgili “Gençlere, çocuklarımıza “Kurtuluş Savaşı” ruhunu aktarmak için çabaladığım bir hikâye oldu. Ben de arka planda tarih okudum. Sonuçta kurguladığınız, gerçekle uyuşmalı” dedi.
Kırkikindi Yağmuru, İstiridye İçinde Yüreğin adlı şiir kitapları, Üç Mevsim, Düşündüğünüz Gibi isimli deneme kitapları bulunan Dr. Harun Özmen, son kitabı Lokomotif Dumanı ile okuyucuyla buluştu. ‘Aşk Olsun’ ve ‘Çocuklar Şiir Okusun’ isimli şiir sergileri de açan Yazar Özmen ile ‘Lokomotif Dumanı’ kitabı ve edebiyat üzerine konuştuk.
Okurlarımız için kendinizden kısaca bahseder misiniz?
H.Ö: Konya/Ilgın’da 1965 yılında dünyaya gelmişim. Adana çocukluğumun geçtiği yerdir. İlk, orta okul, biraz liseyi orada okudum. Konya’da Meslek lisesi eğitimi sonrası üniversiteyi Adana’da bitirdim. Sonra mecburi hizmet, askerlik derken, Sivas ve Şırnak’tan sonra kendimi Eskişehir’de buldum. Tıpta uzmanlık eğitimi sonrası da hala Mersin’de yaşamaktayım. Mersin Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde anestezi ve reanimasyon uzmanı olarak görev yapıyorum. Mersin Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi ve Mersin Devlet Hastanesi’nde başhekimlik görevleri de yaptım. Mersin’e böyle de hizmet etmenin gururunu taşıyorum.
“TIP MESLEĞİNİN ZORLUKLARINDAN DOLAYI 10 YIL KADAR YAZMA SERÜVENİNDEN UZAK KALDIM”
Yazma yolculuğunuz nasıl başladı? Edebiyata olan ilginizi ilk ne zaman fark ettiniz?
H.Ö: Lise yıllarımda edebiyat öğretmenimiz kompozisyonlarımı çok beğenirdi. Bu bir farkındalık oluşturdu. Tabi çok da kitap okurdum. Değerli hocam Mehmet Tekin çok teşvik edici oldu; şimdilerde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Yeni Türk Dili Edebiyatı bölümünde profesördür, hala irtibatımız sürer. Sonra üniversitede şiir, düz yazı çalışmalarım oldu. Çukurova Üniversitesi’nde bir yarışmada makalem birincilik ödülü aldı. On yılı aşkın süre günlük tuttum. Meğer ne değerli imiş o çabam. Tıp mesleğinin zorluklarından dolayı 10 yıl kadar yazma serüveninden uzak kaldım. İlk kitabım geçmişi topladığım bir şiir kitabı oldu.
Bir doktor olarak sanatın içerisinde var olmanız nasıl karşılanıyor?
H.Ö: Çok olumlu geri dönüşler alıyorum. Bu mesleğin yoğunluğu içinde nasıl vakit ayırıyorsun diyenler, çok. Güzel örnekleri ara ara meslektaşlarım ve diğer çalışma arkadaşlarım ile paylaşıyorum. Onların keyif aldığını gördükçe mutluluğum katmerleniyor. Ama benim için mesleki doygunluk yanında ayrı bir terapi oluyor. Zaten yazacağınızı önce kafanızda yazıyorsunuz çoğu kez. Masa başında, her şey daha kolay bence. Tabi ki bazı özel çalışmalar araştırma ve zaman gerektiriyor.
“UZUN HİKAYELER YAZMAK BENİM HAMURUMDA YOK. SIKILDIĞIMDAN DEĞİL, TADINDA OLSUN İSTİYORUM”
Lokomotif Dumanı isimli kitabınızın oluşum sürecinden söz eder misiniz?
H.Ö: Lokomotif Dumanı aslında içindeki bir hikayenin adı. Kitaba da isim oldu. En son yazdığım, içinde bir ödüllü hikayenin de olduğu kitap 2019 yılında yayınlandı. İçinde kendi çocukluğumdan esinlendiğim kurgu hikayeler yanında hayatın değişik kesitlerinden insan manzaraları var. Uzun hikayeler yazmak benim hamurumda yok. Sıkıldığımdan değil, tadında olsun istiyorum. Sair Faik, Peyami Safa, Ömer Seyfettin gibi. Mustafa Mutlu, Haldun Taner, Ülkü Tamer, Aziz Nesin’i okumuş ve ilham almış olmaktan mutluyum. Ne olacaksa o kısa zaman diliminde okuyucu görmeli, almalı, hüzün, mutluluk, bir sıcak tebessüm, bir iki damla göz yaşı… Kitabın tanıtımının yapıldığı ve gelirinin Türk Eğitim Gönüllüleri Derneği’ne bağışlandığı günde içindeki bir hikaye radyo tiyatrosu olarak seslendirildi. Yaklaşık 10 yılı aşkın sürede yazdığım hikayelerden oluşuyor kitap.
Bir öyküyü yazarken nelere dikkat edersiniz? Hangi aşamalar önemlidir yazma sürecinde?
H.Ö: Önce okumak gerekiyor tabi ki. Çocukluğumdan bu yana çokça okumuşumdur. Roman, hikaye, şiir, deneme, hatırat, gezi yazıları. Okumadan yazılması, zor. Tıpkı bardağın dolması gibi. Şiirde olduğu gibi sonra okuduklarınızı unutup kendi olanınızı yazmalısınız. Belki düz yazıda, hikayede başka yazarlardan etkilenmenin izleri kaybolmaz ama şiirde mutlaka kendiniz olmalısınız. Siz başkasına benzer misiniz kaşınız, gözünüz, sesiniz ve ruhunuz ile? Aynı öyle, kendi farklı deyişiniz olmalı şiirde. Hikaye de ise kurgu, öykünme söz konusu ama yine de kendi deyişiniz, kelime seçiminiz, hikayenin kısa veya uzun oluşu sizin tarzınıza bağlı. Mesela Sait Faik hikayelerinde çoğunlukla İstanbul’u hissedersiniz ve kolay anlaşılır bir dil vardır. Hikaye uzamaz, belirsiz kaldığı olur, hüzün de vardır sevinç de. Yaşar Kemal size Anadolu insanından yeni kelimeler hediye eder. Orada sessiz ince bir insan varoluşu, ayağa kalkışı hatta başkaldırısı vardır. Buram buram kekik, dağ çiçekleri hatta tezek, toprak kokusu alırsınız.
“’ULUKÖY’ DOSTLARIM TARAFINDAN RADYO TİYATROSU OLARAK SESLENDİRİLDİ”
Bu kitapta bir de ödüllü öykünüz bulunuyor. ‘Ulu Köy’ isimli öykünüz okuyucuya neler anlatıyor?
H.Ö: Lokomotif Dumanı içinde kendi çocukluğumdan esinlendiğim kurgu hikayeler yanında, Kurtuluş Savaşımızda İnebolulu kayıkçıların gerçek yaşanmışlıklarından kurguladığım bir hikaye var: Uluköy. Bu hikaye, dostlarım tarafından seslendirilip kısa bir radyo tiyatrosu olarak kitabın tanıtım günü paylaşıldı ve sosyal medyada yer alıyor. Gençlere, çocuklarımıza “Kurtuluş Savaşı” ruhunu aktarmak için çabaladığım bir hikaye oldu. Ben de arka planda tarih okudum. Sonuçta kurguladığınız, gerçekle uyuşmalı. Bilmediğim yeni şeyler öğrendim. Mesela o günlerde Yunan gemilerinin Karadeniz’e çıktığını kaçımız bilir? Ödül Çankırı Üniversitesi Rektörlüğü ve “İstiklal Yolu Derneği” tarafından düzenlenen yarışma sonucu verildi.
Aldığınız başka ödüller var mı?
H.Ö: Lisede 1982 yılında bir düz yazı birinciliğim ile başladı, üniversitede yine “Gençlik ve Barış” konulu bir yarışmada birincilik ödülü aldım. “MEŞYAD-Mersin Şairler ve Yazarlar Derneği “tarafından “Yılın Şair ve Yazarı” ödülü ile onurlandırıldım.
‘Aşk Olsun’ ve ‘Çocuklar Şiir Okusun’ isimli şiir sergisi açtınız. Şiir sergisi hazırlarken nelerden esinlendiniz ve sergiye ilgi nasıldı? Bu tarz sergileriniz olacak mı?
H.Ö: Aşk Olsun, çok özel bir sergi. Geleneksel Türk resim sanatları sanatçısı Ali Ersen Özyurt ile şiirlerimden seçkileri onun tezhip ustalığı ile birleştirip görsel tablolar haline getirdik. İki kez sergilendi bu eserler. İçel Sanat Kulübü ve Mersin Deniz Müzesi’nde.
Çocuklar Şiir Okusun, yazdığım çocuk şiirlerinin görsel ögeler ile zenginleştirildiği renkli tablolar olarak hazırlandı. Bu vesile ile çocuklara, çocukluğumuza dokunalım istedim
Yeni kitap projeleriniz var mı?
H.Ö: Neredeyse hazır halde bir şiir dosyam var. Ama göz önüne çıkmak için biraz daha demlenmek istiyor. İçime sinmesi lazım. Bu ara mesleki akademik çalışmalarım da oluyor. Onları da yoluna koymam lazım. Ama adı belli şiir kitabımın. İnşallah kısmet olur kağıt olup ete kemiğe bürünmesi.
Son olarak neler eklemek istersiniz?
H.Ö: Acımasızca geçen zamana karşı savaşımızı geleceğe bir şeyler bırakarak verebiliriz. Kırkikindi Yağmuru, İstiridye İçinde Yüreğin adlı şiir, Üç Mevsim, Düşündüğünüz Gibi adını verdiğim deneme kitaplarım ve sonuncu Lokomotif Dumanı ile bunu yapmaya çalıştım. Sevgi adına, dostluk adına, barış adına. Çocuklarımızın umuda, birliğe, dirliğe ihtiyacı var. Evet en güzel kavgayı vermeliyiz şairin dediği gibi:
“En uzun namlulu iki silahımı kuşandım
Biri sevgi, biri merhamet, kavgaya merhaba” (Bahaettin Karakoç)