Gökbelen değirmenlerini istiyor | Güney Gazetesi Mersin

Gökbelen değirmenlerini istiyor

Silifke’nin Gökbelen yaylası bir zamanlar onlarca köyün buğdayını öğüten 7 adet değirmene ev sahipliği yapıyordu. Yıllar içinde o değirmenler kapandı, yıkıldı, toprak altında kaldı. Bugünlerde sadece bir değirmenin belli belirsiz kalıntılarını gözle görmek mümkün. Gökbelen Eğitim Kültür Dayanışma Derneği değirmenlerden kalan birkaç eşyayı kendi olanaklarıyla korumaya almış. Dernek yöneticisi Celal Necati Üçyıldız, “Son değirmenin kalıntıları tamamen yok olmadan sahip çıkılmasını istiyoruz” diyor.

Gökbelen değirmenlerini istiyor


ABİDİN YAĞMUR


Silifke’ye bağlı İmamuşağı, Balandız, Kırtıl, Tokmar, Boğsak, Çaltı, Yokuşbaşı, Geçirim ve civardaki onlarca köyün sakinleri bir zamanlar buğdaylarını öğütmek için Gökbelen’e gelirmiş.

Şimdilerde sessiz sakin bir yayla yerleşimi olan Gökbelen o zamanlar canlı bir beldeymiş. Hem değirmenler hem yayla pazarı hem yaylacılar beldeye canlılık katarmış.

Gökbelen Eğitim Kültür Dayanışma Derneği, Silifke-Gülnar-Mut yöresi kültüründe önemli bir yeri olan Gökbelen’in o eski günlerini hafızalarda taze tutmak, kayıt altına almak ve bir müze kazandırmak için çalışmalar yapıyor.

Özel İdare döneminde kültür evi olarak yapılan ancak senelerce boş kalan bir bina dernek üyelerinin çabalarıyla küçük bir kitaplık ve müzeye dönüştürülmüş.

Kitaplığın daha da genişlemesi için destek bekleyen Gökbelen Eğitim Kültür Dayanışma Derneği, müze içinde yörede yaşayan yaşlılardan yöre kültürüne özgü eşyaları istemişler.

Şu an kütüphanenin bir köşesinde o eski eşyalar sergileniyor. Eski eşyaların içindeki en dikkat çekici olanlar ise değirmenlerde kullanılan çeşitli küçük aletler.

Dernek yöneticisi Celal Necati Üçyıldız, Gökbelen’in bir zamanlar 7 adet değirmene ev sahipliği yaptığını, değirmenlerin yıkılmasıyla bu özgün kültürün de artık unutulmaya başlandığını söyledi.

Üçyıldız, “Gökbelen yaylası, kimi söylencelere göre, 19.yüzyıl sonlarında sıtma salgınından kaçan Taşucu ahalisinin ilk yerleşime açtığı bir yer. Tarihi kayıtlarda, 1910’lu yıllarda, kaymakamlığın Gökbelen yaylasında konaklayanlardan vergi alınmasına dair yazısı var. Yörede yaşayanların anlattıklarına göre ise farklı köylerden insanlar gelip burayı kurmuşlar. Ben 1960’lardan, 1970’lerden beri burayı biliyorum. Babam burada esnaflık yapardı. Değirmenlerin sosyal ve ekonomik yaşamda çok önemli yeri vardı” dedi.

Değirmenlerin zaman içinde yıkıldığını, kalıntılarının yok olduğunu söyleyen Üçyıldız, “Bir değirmenin kalıntıları kaldı. Son değirmenin kalıntıları tamamen yok olmadan sahip çıkılmasını istiyoruz.  Derneğimiz bu konuyla ilgili Mersin Büyükşehir Belediyesine de başvurdu. Değirmen restore edilebilir, değirmenin nasıl çalıştığı yeni kuşaklara gösterilebilir” dedi.

 

 

 

“…Değirmen taşları; hem döner, hem sürtünür, hiç ses çıkarmaz. Buğdayları öğütür. Esas gürültü yapan tahtadan kuşlar vardır. Buğday hazine den aşağı aktıkça, değirmenci onlara ayar verir. Kah taşlara vurur, kah yandaki sövelere. Kuşlar kendi kendilerine oynarlar. Hem oynarlar, hem de iş yaparlar. Şıkırdık, şıkırdık, sonra şakırdık, şakırdık. 2/ 4 ölçüyü şaşırmaz. Akan buğday bitince ses ve ölçü değişir. Değirmenci ve nöbetçi koşar bekleyen seklemi hazineye boşaltır.

Değirmen 24 saat durmadan çalışır. Aynı ses, aynı ahenk devam eder. Nöbetçilerin konuşmaları o seslerin arasında renk katar. Yeni dostluklar, yeni sohbetler ortaya çıkar. İçinden bir değirmenci olmak geçer. Beklemek, beklemek. Bekleyeceksin, nöbetçinin biri gelir, diğeri gider. Ama sabır ister. Okuma merakın varsa hiç, ama hiç sıkılmazsın.

Oturuyorsun bir kenara bakıyorsun şöyle; buğday aşağı doğru akıyor. Değirmen taşları onu öğütüyor. Bir sıcak koku geliyor. Unlar aşağı tekneye gıdım gıdım dökülüyor. Döküle döküle bir yığın oluyor. Bir el onu tahta kürekle çuvallara dolduruyor. Taze un kokusu bu kez daha da fazlalaşıyor. Orada sıcak undan bir değirmen çöreği canın çekiyor. Bir de bakıyorsun sanki içinden geçeni duymuşlar. Ali Badak‘ın kızı yan taraftan taze undan yapılmış bazlama çöreğini getiriyor. Yarım yarım dağıtıyor. Bir tadımlık da olsa çok güzel. Afiyetle yiyorsun.” (Celal Necati Üçyıldız’ın 1972 tarihli yazısından)