ABİDİN YAĞMUR
Maraş depremlerinin ardından 400 bine yakın depremzede Mersin’e göç etti. Mersin’e en fazla göç veren illerin başında ise depremden en büyük hasarı alan Hatay geldi. Depremin üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen on binlerce Hataylı Mersin’de kalmayı sürdürüyor. Onlardan ikisi Suzan Aslan ve Necla Dağoğlu. Depremden kısa süre sonra Mersin’e gelen Suzan Aslan ve Necla Dağoğlu, bir yandan Hatay Dayanışması çatısı altında depremzedelerle dayanışma örüyor, bir yandan da Sözyüzü adlı edebiyat dergisi için şiirler, öyküler yazarak acılarını dindirmeye çalışıyor.
Aslen Samandağlı olan ancak 30 yıldır Antakya’da yaşayan Suzan Aslan, deprem felaketinin olduğu güne kadar şehirde esnaflık yapmış. Depremde hem evini hem işyerini kaybetmiş. Suzan Aslan yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Ne ev, ne iş, ne yaşanacak dünyamız kaldı maalesef. Asrın felaketi diyoruz ya. Gerçekten biz felaket yaşadık. Sadece büyük bir sarsıntıyla uyandığımı hatırlıyorum. Çocuğumun üzerine dolap düşmüştü. Yaralı halde onu alıp dışarı çıktık. Gök delinmiş gibi yağmur yağıyordu. Uğur Mumcu Meydanında insanlar çığlık çığlığaydı. Yarım saat içinde herkes bir yakınını kaybetmişti. Ölene kadar o çığlıkları unutmayacağım. Orada benim bedenimden çok ruhum üşüdü. Bir çaresizlik. Bir umutsuzlukla, şu anda anlatamayacağım duygular içindeydim. Kimse yok mu diyen insanlarla beraberdik. Ama ne yardım vardı, ne gelen vardı, ne giden vardı. Oradaki insanlar 2 gün sonra, 3 gün sonra donarak, çığlık çığlığa vefat ettiler. Çok acı şeyler yaşadık.”
“BİR GÜN MUTLAKA DÖNECEĞİM ANTAKYA’YA”
Depremin ardından önce Kocaeli’nde 2 ay kaldığını, ardından Mersin’e geldiğini anlatan Suzan Aslan, “Oradaki hayatımı burada yaşamaya çalıştım. Mutluyum. Mersin çok güzel şehir. Ama mutlaka memleket diyoruz. Antakya, Samandağ diyoruz. Bir gün mutlaka kendi memleketime döneceğim. Antakya bir gün küllerinden doğacak. Buna inanıyorum. Ama uzun bir zaman lazım. Şu an iyi değil.” İfadelerini kullandı.
“DEVLET BÜYÜKLERİNE YALVARIYORUM. BİZ YARDIMA MUHTACIZ”
Depremin ardından Mersin’deki kızının yanına gelen ve burada kalıcı olan Necla Dağoğlu, deprem sürecinde yaşadıklarını şöyle özetledi:
“Hayal kurarsınız kitap yazarsınız. Hayal kurarsınız roman yazarsınız. Film çekersiniz. Biz hayallerin çok ötesinde bir gerçek yaşadık. Bu gerçek öyle bir gerçekti ki hâlâ anlatılmaz.”
Antakya’nın tarihte 7 kez yerle bir olduğunu kaydeden Dağlaroğlu, 2023 yılında yaşanan yıkımın çok büyük olduğuna dikkat çekti ve Antakya’nın toparlanmasının zor olduğunu söyledi.
7 gün göçük altında kalan, 5 çocuğunu kaybeden bir insanın başını sokabileceği bir ev bulup bulamayacağı kaygısına düşmemesi gerektiğine değinen Dağoğlu, “Ben devletten, büyüklerimizden, sayın cumhurbaşkanımızdan, siyasi güçlerden rica ediyorum. Yalvarıyorum. Sen, ben yok biz varız. Biz yardıma muhtacız. Biz bir dünya felaketi yaşadık. 5 çocuğunu birden kaybeden babadan söz ediyoruz” dedi.
“ANTAKYA İÇİN ORADA OLACAĞIM”
Dağoğlu, “İnanın şu an belki yaşadığımızı zannediyoruz ama ölenler öldü yaşayanlar yaşayarak öldü. Soruyorlar niye bu kadar gülüyorsun. Diyor ki acılarımı ağıt kesmiyor artık. Çok derin acıların içindeyiz. Her sabah uyanıyorum, başımın ucundaki bardak benim değil. Penceredeki perde benim değil. Biz sadece insanlarımızı kaybetmedik. Biz bir tarihi kaybettik. Belki bir şehir olur ama eski Antakya olmaz. Bir gün mutlaka döneceğim. Antakya için orada olacağım” ifadelerini kullandı.
“SUYUMUZU DA ÇALDILAR RUHUMUZU DA ÇALDILAR”
Depremde hem iyi insanları hem kötü insanları gördüklerini anlatan Dağoğlu, “Bir kol çıkarmak için, ceset demiyorum, bir kol, bir ayak çıkarmak için o göçüğün altına giren kahramanlar gördüm. Bunun yanında evlerimizi soyan, suyumuzu çalan insanlar gördüm. Her şeyimizi çaldılar. Ruhumuzu da çaldılar, yüreğimizi de çaldılar. Daha ne anlatılır bilmiyorum” ifadelerini kullandı.