“Parayı veren, sansürü koyuyor” | Güney Gazetesi Mersin

“Parayı veren, sansürü koyuyor”

19. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nin Mersin ayağında sinemada sansür konulu söyleşi düzenlendi.  Zer filmi dolayısıyla hakkında soruşturma başlatılan yönetmen Kazım Öz, İFF’nin sansürün kırılmasındaki rolüne dikkat çekti.

“Parayı veren, sansürü koyuyor”


19. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nin Mersin programı kapsamında Toroslar’da bulunan Yunus Emre Kültür Merkezi’nde Kazım Öz’ün “Bir Varmış Bir Yokmuş” filminin özel gösterimi yapıldı. Sonrasında Kazım Öz ile kısa bir söyleşi yapıldı.

Söyleşide konuşan Kazım Öz, belgeseline konu olan işçilerin Orta Çağ köleciliğine benzer bir biçimde çalıştığını belirtti.

Öz, “Ben o zaman, ‘Ya bu Kürt sorunun çözülmemesinin çok önemli bir nedeni de galiba bu’ gibi bir çıkarımda bulunmuştum. Kürtler; alt işler dediğimiz, kol ve beden gücüne dayalı, herkesin yapamayacağı ağır işleri yapıyorlar. Bu sektörden de binlerce insan çok büyük paralar kazanıyor. Aslında İstanbul burjuvazisi, tam da buradaki emeği paraya çevirip çok iyi koşullarda yaşıyor. İşçilerin ise kışı başka bir trajedi yazı da başka bir trajedi ile geçiyor. Kışı evde geçirmiyorlar, yazın da evde açlar” diye konuştu.

 

“FON VERENLER SANSÜR DE UYGULAYABİLİYOR”

 

Söyleşinin ardından Onur Aytaç’ın moderatörlüğünü yaptığı, akademisyen Dr. Sonay Ban ile yönetmen Kazım Öz’ün konuk olduğu “Sinemada Sansür” başlıklı bir panel yapıldı.

İlk olarak söz alan Aytaç, sinemada sansür örneklerine dair kısa bir aktarımda bulundu.

Dr. Sonay Ban, Türkiye’de sinema sansürünün devletin kendisinin ve mekanizmaları tarafından yürütüldüğüne işaret etti. Ban konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Türkiye’de devlet her zaman baki. İstediği zaman daha ön plana çıkıyor ve sansürü göstere göstere uyguluyor. Kimi zaman da vekilleri ön planda tutarak sansürü uyguluyor. Bu yolla her zaman baki kalıyor ve istediği zaman devreye giriyor. Peki bu taşeron olarak düşünebileceğimiz aktörler kimler? Film festivalleri, sinema örgütleri, yerel yönetimler, fon kuruluşları ve akademiye atanan kayyım yönetimler. Bunların hepsi devletin vekilleri olarak sansürü uygulayabiliyor. Sinemacıların kimi zaman yargılandığı, hapse girdiği bir süreçten bahsediyoruz. Bunlar da aslında bu süreçlerin parçaları. Sansür, bahsettiğim aktörler üzerinden her an olabilecek şekilde veya hiç olmayacağını düşündüğümüz yerlerde karşımıza çıkabiliyor.”

 

 “KEYFİ UYGULAMALAR VAR”

 

Türkiye’deki sinema sansüründe keyfi uygulamalara dikkat çeken Ban, kimi dönemlerde “sakıncalı” olarak adlandırılan filmlerin kimi zaman bu kategoriden çıkarıldığına işaret etti. Ban, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Barış sürecinde Kürt meselesiyle ilgili bazı filmlerin, devletin onayıyla ve desteğiyle gösterilebildiğini görmüştük. ‘2 Dil 1 Bavul’ filmi o süreçte gösterim desteği almıştı çünkü o süreçte işlerine yarıyordu. Bakın biz Kürtleri engellemiyoruz, sanat yapmalarına izin veriyoruz diyebilecekleri, vitrin gibi kullanılmış bir filmdi. O dönemde, barış süreci devam ederken, Kürtlük ile ilgili bir film gösterilebiliyordu ya da belli konularda müsemma gösterilebiliyordu. Tam o barış sürecinin bittiği süreçte ‘Bakur’ vakası ortaya çıktı. ‘Bakur’ gösteriminden bir gün önce bir çatışma oldu. Kültür Bakanlığı’na doğrudan bir telefon geldi ve eser işletme belgesi istenildi. Daha önceki filmlerde ise bu belge istenmemişti. Keyfi uygulamalar ve siyasi konjoktür sansürü şekillendiren bir yerde duruyor. Bu da keyfiyeti gösteren örneklerden yalnızca biri.”

 

 “SINIR ÖTESİ SANSÜR DE VAR”

 

Daha sonra söz alan Kazım Öz, dünyada yaygınlaşan sansüre dikkat çekti. Öz, “Benim yaptığım işi benden daha fazla önemseyen birileri var. Devlet bu konuda hiç boş durmuyor. Burada göremediğimiz, fark edemediğimiz bir politika var. Muhalif olarak görülen her türlü sanat eserine karşı özel bir savaş politikası mı yürütülüyor?” diye sordu.

Öz, Polonya Film Festivali kapsamında gösterime alınması planlanan 4 filminin gösterime 2-3 gün kala “Kusura bakmayın. Türkiye Kültür Bakanlığı tarafından uyarıldık. Bu filmleri gösteremeyeceğiz” gibi bir mail ile iptal edildiğini anımsattı.

Barış dönemi olarak görülen 2014 yılında olayın gerçekleştiğine işaret eden Öz, “Yani sadece Türkiye içinde değil sınır ötesi sansür diye bir kavram da var. Türkiye iktidarı sınır ötesi sansür çalışması yapıyor. Bu da çok özel bir savaş örneği diyebiliriz. Demek ki Türkiye’den yurt dışına giden sanat eserlerinden sorumlu birileri var ki bu telefonlar açılıyor. Bu görevler yerine getiriliyor” dedi.

 

 

“YILMAZ GÜNEY ADINA ÖDÜL VERENLER DE SANSÜR UYGULADI”

 

Türkiye’de Kürtler tarafından çekilen hiç propaganda filmi olmadığını ancak TRT’nin propaganda filmleriyle dolu olduğunu söyleyen Öz, şunları söyledi:

“Bizim yaptığımız filmlere propaganda filmi diyorlar. Muhalefet adı altında birtakım güçlerin sansürü de var. Mesela Adana Altın Koza Film Festivali Yılmaz Güney adına ödül veriyor. Yılmaz Güney ki sanatı dışında politik bir kimliği olan biri. Yılmaz Güney adına ödül veriyor ama ben 10'uncu filmimi çekiyorum, gönderiyorum, hiçbir filmi kabul etmiyor. Filmi kabul etmemenin sebepleri olur. Ancak Polonya’da seçilen bir filmin, Fransa’da gösterilen filmleri göstermemenin nedeni estetik ve sinematografi ile ilgili değil. Zer, Dersim katliamını anlatan, içinde Zazaca, Kürtçe var. Bu yüzden kabul edilmiyor. Demek ki Altın Koza bundan dolayı kabul etmiyor ama Yılmaz Güney adında ödül veriyor. Burada çok sinsi bir politik akıl işliyor.” (Haber Merkezi)