Metin ALTIOK – Selim ÇAKMAKLI - İdil SABAHGİL
Kapitalizmdeki standartlaşma ve mekanikleşme eğilimlerinin hızlanması tüm toplumsal süreçleri yeniden değerleme alanları içine almayı kolaylaştırıyor. Bilişim ve iletişim teknolojisindeki baş döndüren ilerlemeler sermayenin bir toplumsal ilişki biçimi olarak varlığını sürdürmesinin ve krizini aşmasının koşullarını geliştiriyor. Gelişen teknoloji, birçok alanda olduğu gibi sağlık hizmetlerinde köklü değişimlere yol açıyor. Sağlık hizmet üretimi büyük ölçüde standardize edilmiş bir üretim sürecine dönüştürülüyor ve üretim araçlarının ve emek gücünün yeniden üretimi yönündeki bu gelişmeler sağlığın sermayeleşmesine yönelik düzenlemeleri kamçılıyor.
Sağlık sektörü, günümüzde gıda ve tarım sektörünün ardından, dünyanın en büyük ikinci sektörü olma niteliğine sahiptir. Bu yüzden sağlık sisteminin sermayeleşmesi ve yeniden değerleme alanına dahil edilmesi sağlığın ticarileştirilmesinde yeni yöntemleri hayata geçiriyor. Bu yöntemlerden biri telesağlık hizmetleridir. Bugün hiç tanımadığımız bir coğrafyadan, ya da yanı başımızda oluşabilecek ani tıbbi müdahale gerektiren durumlara kadar, hayatımızın her alanında ihtiyaç duyabileceğimiz bu hizmet nasıl ortaya çıkmıştır ve kapsamı nedir? Sağlık sisteminin niceliksel yetersizliği, artan hava kirliliği, organik olmayan yiyecekler, hızlı yayılan virüsler ve her türlü çevre sorunlarıyla birlikte kritikleşen ve kronikleşen sağlık sorunlarımızın imdadına yetişen telesağlık hizmetinin önemi nedir? Türkiye’deki durumu nedir ve yaygınlaşması ekonomik sistemde ne gibi değişimlere yol açabilir?
2023 yılında yayımlanmış bir rapora göre, 2020 yılında küresel düzeyde 38,28 milyar dolar değerine ulaşması beklenen telesağlık pazarı, 2019 yılında beklentilerin ötesinde bir değere, 61,40 milyar dolara erişmiş ve 2020’de ise COVID-19 pandemisinin de etkisiyle 79,79 milyar dolarlık bir piyasa büyüklüğüne ulaşmıştır. Bu değerin 2030 yılında ise 580,25 milyar dolara ulaşması tahmin edilmektedir. Kuşkusuz bu tür bir büyüme potansiyeli büyük sermaye gruplarının, özellikle teknoloji şirketlerinin bu alana yatırım yapmasına yol açıyor. Telesağlık sisteminin dünya pazarındaki yerine bakıldığında ve pandemi döneminde sağladığı faydalar, yani kârlar göz önünde bulundurulduğunda telesağlık hizmetlerinin pandemi sonrasındaki süreçte de hayatımızda aktif olarak rol oynaması kaçınılmazdır.
Telesağlığın geçmişi çok eskiye dayanıyor. İlk defa tıp dergisi The Lancet’de 1879 yılında yayımlanan bir makalede gereksiz doktor ziyaretlerinin azaltılması adına muayene süreçlerinin telefon üzerinden gerçekleşebileceğinden bahsedilmiştir. Pandemiyle beraber, hem virüs yayılımını azaltmak hem de fiziksel kontakt kurmamak adına bu sistem oldukça popüler hale gelmiştir. Telesağlığı verimlilikle eş orantılı giden bu mekanikleşme sürecinde, ani tıbbi müdahale gerektiren durumlarda, mekân ve zamandan bağımsız işleyen bir hizmet olarak tanımlayabiliriz.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) telesağlığı, hastalar ve sağlık çalışanları birbirlerinden uzaktayken sağlık hizmetlerinin uzaktan sunulması olarak tanımlamakta olup hasta ve doktor arasındaki etkileşimi dijital ortamda mümkün kılmaktadır. Sağlık sektöründeki dijitalleşmenin göstergesi sayılan ‘’telesağlık’’, hastanın zamandan ve mekandan bağımsız olarak sağlık hizmeti alabilmek için randevu oluşturmasını, doktoruyla online görüşmeler yapabilmesini, sağlık danışmanlığı alabilmesini ve reçetesini kolayca yenilemesini sağlar. WHO bu kapsamda uygulamanın sağlık hizmetine erişen kitleyi ve erişim hızını artırması halinde hem zaman tasarrufu hem de maliyet düşüşü yaşanacağını savunmaktadır. Aynı zamanda deniz ve hava seyahati gerçekleştirenler, acil durumda tıbbi danışmanlık almak isteyenler ve sağlık konularında uzaktan eğitim veya danışmanlık almak isteyenler, sağlık çalışanları ve hekimler aracılığıyla 24 saat kesintisiz faydalanabilmektedir. Sistemin işleyişi; sesli veya görüntülü görüşme, hastaya cihaz takılarak erişilen verilerle sağlık durumu takibi ve sistem kayıtlarıyla zamanı gelen süreçlerin hastaya bildirilmesi yoluyla gerçekleşebilmektedir. Böylece hastaneye başvuran kişi sayısında düşüş yaşanacak, hastane acil servisine geliş oranı azalacak ve buna bağlı olarak hem ihtiyaca göre hizmet artış gösterecek hem de sağlık sektöründeki üretim araçları maliyetlerinde iyileşme gözlenecektir.
Türkiye’de ilk defa 2003 yılında T.C. Sağlık bakanlığı telesağlık sistemi çalışmalarına yön vermiş; 2006 yılında ise seyir halinde olan deniz araçlarında olabilecek sağlık sorunlarına uzaktan tıbbi yardım hizmeti vermeye başlamıştır. 2019 yılında e-Nabız uygulamasıyla kişisel veriler sisteme aktarılarak hasta ve hekimlerle paylaşılmasına imkan sağlayan teleradyoloji sistemi devreye sokulmuştur. T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından 2023 yılında yayınlanan Sağlık İstatistikleri Yıllığı’nda açıklanan Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün Acil Yardım Ambulansı ile İl İçi ve İl Dışı İlk 10 Nakil Nedeninin Dağılımı verilerine göre %7,58 oranında boş yer olmaması il içi nakil sebebi olarak gösterilmiştir. Aynı alanda il dışı verilerine baktığımızda bu oran %5,96 olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda il içinde ortalama her 100 kişiden 7’sinin, il dışında ise her 100 kişiden 6’sının yer bulamadığını göz önüne aldığımızda, telesağlık hizmeti gelişiminin bu oranlara katkı sağlayacağını söylemek mümkündür. T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan Tele Sağlık Baştabipliği 2007 -2020 Yıllık Çağrı Alınan Bölgelere Göre Grafik verilerine göre 2007 yılında toplam 292 vakaya müdahale edilmişken, bu rakam 2020 yılında 1946 vakaya çıkmıştır.
Covid-19 ile sağlık sektöründe daha çok kabul gören bu sistemin, pandemi sonrasında da kalıcı olarak yer edinebileceği temel bir soru haline gelmiştir. Türkiye’de bu durum özellikle kırsal bölgeler ve sağlık altyapısının yetersiz olduğu bölgelere erişilebilirlik sağlanması durumunda, uygun politika ve stratejilerle maliyeti düşürerek kamunun tasarruf etmesine olanak sağlar. Ayrıca altyapıda yapılacak iyileştirmeler ve teknolojiye erişilebilirliğin kolaylaştırılması bu sürece katkı sağlayacaktır. Sağlık sistemine yapılan yatırımlar verimliliği artırarak uzun vadede maliyetleri azaltan kârlılığı artıran yatırımlar olacaktır. Ülkemizdeki sağlık alanındaki devlet-özel sektör işbirliği bu stratejilerden biridir. Bu durum kamusal amaçla kullanılabilecek bir hizmet olan sağlık sisteminin daha da özelleşmesine yol açacaktır.
Telesağlık hizmeti, bireyselleştirilmiş sağlık anlayışıyla, hastanın bakım sürecinde sorumluluk alması vb. önerilerle şimdilik birinci basamak hizmet üretimini esnekleştirerek maliyeti toplumsallaştıracaktır. Böylece maliyet avantajına sahip olduğu için sağlık sektörü özel tekellerin eline geçecek ve onların kârlılığını arttıracaktır. Bu da toplumsal maliyeti çok daha yüksek sonuçlar yaratacaktır. İktisadi liberalizmin öncü düşünürlerinden Adam Smith’in sağlık sektörünün piyasa koşullarına bırakılamayacak kadar önemli bir alan olduğunu söylediği sağlığın, yıllardır piyasaya bırakılmış olmasının yarattığı sorunlara telesağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasıyla yenileri eklenecektir.