Bugün Üç Fidanın kahpece idam edilişlerinin yıldönümü.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının üzerinden 48 yıl geçti…
Deniz ve Yusuf 25, Hüseyin 23 yaşındaydı darağacına yürürken.
Üçünün de başları dikti...
Üçü de yurtseverdi...
Arkadaşlarıyla birlikte emperyalizme karşı savaşım vermişlerdi!
Ve de kendileri için değil, yurdum insanları için di savaşları…
İstiyorlardı ki ülkemiz tam bağımsız olsun, ezilen, sömürülen olmasın!..
Yurdum insanı kardeşçe huzur, barış içinde yaşasın ve herkes emeğinin karşılığını alsın…
Ancak, onların bu istemleri Türkiye’yi yönetenlerin işine gelmiyordu.
Çünkü, sömürü düzeni ağababaların vazgeçilmeziydi…
Devletin güvenlik güçlerine tek bir kurşun bile sıkmamışlardı.
Sırf siyasilerin inadı uğruna darağacına gönderildiler.
Amaç; Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun intikamını almaktı!
Nasıl bir kindi bu?
Anlamak çok güç!
Üç Fidan, Türkiye’nin geleceği için ölüme gözlerini kırpmadan gitti!
Onlar “yatandaş” değil VATANDAŞTI!..
Vatanları için ölüme hazırdılar…
Türkiye aslında yatandaşlarla doludur.
Yatandaşlar mezarlıklardaki yatanlar değil, kendi çıkarlarını düşünen
insan müsfetteleridir!
Ve de bugün zirvededir yatandaşlık…
Onlar anarşist değil halk kahramanlarıydı.
“Öncü” yurttaşlardı.
Kalbimizde hep öyle kalacaklar.
Ve yıllar geçse de öyle anılacaklar.
Çünkü, Türkiye halen emperyalizmin tehtidi altında…
Ortalık yerli işbirlikçileriyle kaynıyor.
Savaşımız da sürüyor.
Bu savaş kolay kolay bitmez.
Her 6 Mayıs’da burnumun direği sızlar.
Özellikle de Deniz Gezmiş’in Babasına yazdığı son mektubu okurken…
Deniz’in son mektubu, O’nu çok iyi anlatmaktadır.
Bir kez daha okuyalım ki burnumuzun direği sızlasın ve Üç Fidanı unutmayalım!
“Baba,
Mektup elinize geçmiş olduğu zaman, aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben, ne kadar üzülmeyin desem, yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat, bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler… Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde, fazla şeyler yapabilmektir.
Bu nedenle ben, erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki, benden önce giden arkadaşlarım, hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de etmeyeceğimden şüphen olmasın.
Oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir.
Bu yola bilerek girdi. Sonunda da bu olacağını biliyordu.
Seninle düşüncelerimiz ayrı ama, beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil, (…) anlayacağını inanıyorum.
Cenaze için, avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara´da 1969´da ölen arkadaşım Taylan Özgür´ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul´a götürmeye kalkma.
Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.
Son anda, yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım…
Oğlun Deniz Gezmiş
6 Mayıs 1972, Merkez Cezaevi “
Anlayan için çok anlamlı değil mi?
Deniz, Yusuf ve Hüseyin’siz 48 yıl geçti…
Neredeyse yarım asır!
“Türkiye’de ne değişti ?” derseniz…
Özgürlükler daha kısıtlı.
Sendikal haklar tırpanlandı…
Birileri sürekli Demokles’in Kılıcı gibi tepemizde!
Her şey tepe taklak!
Ne yazayım, ne söyleyeyim!
Gelin, Üç Fidanı Can Yücel üstadın şu dizeleriyle analım;
MARE NOSTRUM
En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de Devrim,
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak...
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi...
Acıyorsam sana anam avradım olsun,
Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!
Son SÖZ;
CHP, Üç Fidan’ın toplumdaki itibarlarının, hukukta da sağlanması için yasa teklifi hazırlamış.
Hukukun olmadığı yerde hukukta itibar olsa ne yazar olmasa ne yazar.
Onların itibarı halkın kalbindedir.
Boşuna nefes tüketmeyin!