Bülent Ufuk Ateş | Türkçülük-Siyasal İslam Birliği | Güney Gazetesi Mersin


SEYİRLİK

Bülent Ufuk Ateş

Tarih : 27.02.2025
E-Mail :

Türkçülük-Siyasal İslam Birliği


Bugünkü yazımızda güncel siyasi iklimde egemen olan siyasal İslam ve Türkçülük akımlarının geldiği nokta konusunda analiz yapmaya çalışalım. Güncelliği gözetirken tarihsel bağlamından kopmadan.

Modernleşme çabalarının başladığı Osmanlı’nın son dönemleri ile Cumhuriyet’in kuruluş yılları aynı zamanda burjuvazinin de oluşum sürecidir. Bu aralıkta üç düşünce akımının öne çıktığı görülür: Batıcılık, Türkçülük, İslamcılık.

Geç kapitalistleşme diye adlandırabileceğimiz dönemde İttihat Terakki ve Jön Türkler gibi Cumhuriyet’in kurucu kadroları da 1789 Fransız Devrimi başta olmak üzere “Batıcılık”tan beslenmiştir.

Bu satırlarda esas olarak siyasal İslam ile ırksal milliyetçiliğin kavramsal ifadesi olan Türkçülüğü konu edeceğiz.

Aslında her iki akım da zaman zaman çatışsalar da devletin ideolojileri olarak serpilip gelişmiştir.

Bir anlayış İslami siyaseti; “3.Dünyanın başarısız modernleşme denemelerine verdiği yanıt” diye tanımlıyor. Genç Cumhuriyet’in ilkeleri arasında yer alan laiklik gereğince tarikatlar kapatılsa da İslamcılık kapalı kapılar ardında önemini korumuştur.

Türkçülük ise Osmanlı Hanedanı’nın kulu olmaktan çıkıp uluslaşma çabalarında başat akım olmuştur. Anadolu coğrafyasında yaşayan öteki halklar, etnisiteler hep Türk kimliğine bağlanmaya çalışılmıştır.

Kuruluş yıllarının ardından çok partili döneme geçişte başta Demokrat Parti ve ardılları olmak üzere tüm partilerin dini propaganda aracı olarak yaygın kullanıldığını tarih okumalarımızdan biliyoruz. Siyasal İslam bu siyasal iklimde gelişti.

1950-1980 zaman diliminde ‘Kanlı Pazar’ benzeri katliamlar, kontrgerilla faaliyetleri, komünizmle mücadele dernekleri ve Milliyetçi Cephe iktidarları birer deney olarak görülebilir.

Türk-İslam sentezinin aynı dönemde keşfedilmesi anılan iki akımın ideolojik yakınlaşması adına önemlidir. 12 Eylül Faşist Darbesi ile milliyetçilik “Fikri İktidar” olurken, siyasal İslam devrimci düşünceye karşı panzehir niyetine kullanılmıştır.

90’lı yıllarda ise Küreselleşme Süreciyle birlikte “Demokrasi ve Toplumsal Refah” söylemleri piyasaya sürüldü.

 

Bir masal anlatılmaya başlandı “Tek Dünya” diye. Bunun çıktısı da dinsel ve milliyetçi köktenciliğin politika sahnesinde etkin bir güç haline gelmesi oldu. Masaldan doğan boşluklar vatan, millet, bayrak, din kardeşliği sözleriyle dolduruldu.

Köşe yazısı kapsamında uzun sayılabilecek tarihsel referansların ardından güncele dönebiliriz. Egemen Türkiye siyasetinin pragmatizm geleneğini yaşattığını unutmadan!

“İslamcılar mı küçüldü, Türkçüler mi büyüdü” diye sormak kimilerine absürt gelebilir. Anti-komünizm bağlamında her ikisinin de tarihsel olarak iç içe bugüne geldiklerini örnekleriyle biliyoruz. “Türkler Müslümandır” mottosu iki cenahta da kabul görür.

Siyasal İslam’ın yükseldiği dönemlerin başında anti emperyalist ve eşitlikçi söylemlerin revaçta olduğu görülür. Ancak iktidar ele geçirilince dejenerasyon başlar, eş zamanlı otoriter eğilimler belirtik hale gelir.

“Milli Görüş gömleğini çıkardık” diyerek yol almaya başlayan AKP kadroları İslamcıların yanı sıra liberallerin, kimi dönek solcuların ve Kürtlerin bir bölümünün de desteğini almıştı.

“Adil Düzen” iddiasından uzaklaşan Erdoğan ve arkadaşlarının patronlarla sıkı bağlar kurduklarına tanık olduk. AKP iktidarının ilk yıllarında uluslararası finans çevrelerinin para yağdırdığı Türkiye, aldatıcı bir refah dönemi yaşadı. Bu yıllar, Erdoğan tarafından milliyetçiliğin ayaklar altına alındığı, İslami değerlerin ve kuralların dayatılmaya çalışıldığı dönemdi.

Patronların da şeriatla bir dertleri yoktu. Sermayeleri arttıkça memnuniyetleri de yükseliyordu. Ancak Anadolu Müslümanlığı şeriata ve hilafete ikna edilemiyordu. Dindar işçi ile seküler yaşam süren emekçi aynı işyerinde benzer şartlarda çalışmaya devam ediyordu.

Gezicilere sokakta yenilen AKP iktidarı, Fettullahçı darbe girişimiyle kadro kaybı da yaşadı. Önceleri sürekli yükselen oy grafiği de inişe geçmişti. Hegemonik söylem milliyetçiliğe doğru kayarken özellikle genç nüfus yaşlı Erdoğan’dan uzaklaşıyordu.

Bu dönemeçte yollar Devlet Bahçeli’nin MHP’siyle keşişti. Kurtuluş, mukaddesatçı milliyetçilikte arandı. O günlere dek katı Erdoğan muhalifi Bahçeli, Saray Rejiminin pekiştirilmesinde iktidar ortağı olarak rol üstlendi. İçişleri, Milli Eğitim bakanlıkları başta olmak üzere devlet katına Türk milliyetçisi kadrolar yerleşti. Tarikatlarla imzalanan protokollere Ülkü Ocakları da dahil oldu.

Milliyetçilik, ülkücülük, Türkçülük baskın ideolojik ögeler olurken politik arenada da yansımasını buluyordu. Yaygınlaşan, toplumda karşılık bulan akım gelenek içerisinde çatışmaları da tetikledi. MHP “Tapulu arazimi kimselere kaptırmam” derken çok sayıda siyasi özne parsel kapma derdine düştü.

 

Ülkücü geleneğin önemli isimlerinden BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun yaşamını yitirdiği şüpheli helikopter kazası hafızalardan silinmeden Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı Sinan Ateş suikastı bu cenahtaki kapışmayı iyice belirtik kıldı. MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz başta olmak üzere cinayetin arkasındaki olası faillerin açığa çıkması engellendi. Soruşturma ve yargılamaları derinleştirmek isteyenlere “köpek”, “kuduz” vb. ağza alınmayacak hakaretler edildi, ediliyor.

MHP’nin gençlik örgütü Ülkü Ocakları’ndaki ayrışma ve kavganın fitilinin Mersin’den ateşlendiğini anımsamak gerek. Sinan Ateş’in yol arkadaşı Çağrı Ünel (Mersin Ülkü Ocağı Eski Başkanı) Adana ve Osmaniye’den gelen bir grup Ülkü Ocakları üyelerince 15 Mart 2022 tarihinde bıçaklı, sopalı saldırıya uğrar. Aldığı darbeler sonrası yere düşen Ünel’in belindeki silahı saldırganlar almaya çalışır. Ancak bu arada silahı ateşler. Emrullah Kaplan yaşamını yitirirken saldırıyı cep telefonuyla görüntüleyen Selim Anlı yaralanır. Çağrı Ünel ilk ifadesinde ve sonrasında kendini korumaya çalıştığını söyler.

Çelişki bundan sonra başlar. Soruşturmayı yürüten savcı “meşru müdafaa” diye dosyaya not düşer. Ne var ki, dosya bu savcıdan alelacele alınarak bir başka savcı görevlendirilir.

Son yazdıklarımız iddialara dayanan duyumlardır. İddialara açıklık getirmesi gereken makam ise Mersin Cumhuriyet Başsavcılığıdır.

Seyirlik adlı yazımıza ayrılan sütunu doldurmuş bulunuyoruz. Ancak yazacaklarımızın bitmediğini dillendireyim. Bir başka hafta devamını getirmek üzere…

 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 


 



ANASAYFA
MASAÜSTÜ GÖRÜNÜM
HABER ARŞİVİ


KÜNYE


İLETİŞİM

guneygazetesi.com © Copyright 2025 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden
yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.


URA MEDYA