Hani bazen sohbet ederken laf dilinizin ucuna gelir de bir türlü söyleyemezsiniz ya.
“Neydi o, neydi, neydi ya” deyip durursunuz da laf bir türlü aklınıza gelmez.
*
Hani bazen biri konuşurken laf tam boğazınıza gelir, kendinizi tutarsınız.
*
Hani bazen içinizde laf birikir, birikir, birikir de o an söylemezsiniz, muhatabınız gittikten sonra iki kelime edersiniz de rahatlarsınız ya…
*
İşte öyle bir şeydi Yozgatlı çiftçinin söyledikleri.
“Turpunan şalgamınan devlet idare edilmez” dedi.
Bitti.
Nokta.
*
Yılladır hepimizin söylemek isteyip de söyleyemediği bu değil miydi?
*
Hepimizin sustuğu…
*
Kimimizin korkundan…
Kimimizin “aman bana karışmasınlar” diye tırsmaktan…
Kimimizin çıkardan…
Kimimizin beklentiden…
Kimimizin boş vermişlikten…
Kimimizin adam sendecilikten…
Kimimizin cahillikten…
Kimimizin çok bilmişlikten…
Söyleyemediği o cümleyi Yozgatlı çiftçi söyledi.
*
“Turpunan şalgamınan devlet idare edilmez.
Hukuğunan, adaletilen idare edilir” deyiverdi.
*
Yozgatlı çiftçiye gelene kadar nice siyasetçinin, nice vekilin, nice belediye başkanının, nice aydının, nice akademisyenin, nice yazarın söylemesi gereken bir laftı.
Herkes sustu.
Herkes çok konuştu ama bir şey demedi.
Adam çıktı söyledi:
Turpunan şalgamınan devlet idare edilmez!
*
Muhalefet bu rüzgârı; köylünün bir cümlesine sığan bu isyanı taşıyabilir mi?
Bilemem orasını.
Aklım almaz.
*
Hem ben bu sıralar, başka bir gündemdeyim, başka bir sorunun peşindeyim.
“Turpunan şalgamınan devlet idare edilmez” diyen Yozgatlı çiftçiyi Sait Faik görseydi, o mitingi, o konuşmayı nasıl anlatırdı öyküsünde.
En çok neye odaklanırdı Sait Faik.
Şapkasına mı, bıyığına mı, ses tonuna mı, cümlelerine mi?
Muhtemelen, “Turpunan şalgamınan” deyişindeki Anadolu, bozkır tınısını korurdu Sait Faik.
Ve adeti olmadığı halde, nasıl duyduysa öyle yazardı.
“Turpunan, şalgamınan” derdi.
İlle de İstanbul Türkçesi olsun diye dayatmaz, “Turpla, şalgamla” yazmazdı.
*
Ha bir de şu soru dolandı durdu kafamda.
Nazım Hikmet, o şiirinde böyle bir köylüyü mü anlatır.
Nazım’ın “gayrık yeter” dedirttiği Türk köylüsü böyle midir, bu mudur?
*
Hadi o şiirle bitirelim yazıyı:
“O topraktan öğrenip
Kitapsız bilendir
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir
Ferhat'tır
Kerem'dir
Ve Keloğlan'dır
(…)
O Yunus'u biçaredir
Baştan ayağa yâredir
Ağu içer su yerine
Fakat bir kere bir dert anlayan düşmesin önlerine
Ve bir kere vakterişip
"Gayrık yeter!" demesinler
Ve bir dediler mi
İsrafil surunu urur
Mahlukat yerinden durur
Toprağın nabzı başlar
Onun nabızlarında atmağa
(…)