Fikret Ünver | METAFİZİK, TASAVVUF VE ŞEYH BEDRETTİN -8- | Güney Gazetesi Mersin
Fikret Ünver

METAFİZİK, TASAVVUF VE ŞEYH BEDRETTİN -8-


             Yine Şeyh Bedrettin’e göre;

 

            Hükümet,  zulüm ve tagallüp yani zorbalık ürünüydü. Onun tecavüzlerini hoş görmek, Tanrının maksadına uygun olmayan emirlerine itaat etmek “caiz değildi”.

 

            Saray, saltanat, muharebe, asker hep zulümdü.

 

            Tekkeler, dervişler, ulema... Onlar da zulüm ve tagallüb/zorbalık eserleriydi.

 

            Herkes hürriyet-i tamme üzre, yani özgürce fikir ve meslek-i zatide/kendisine has işlerde bulunmalıydı. Komşusunun meslek ve mezhebine hürmet etmeliydi.

 

            Oyun, eğlence ve güzel seslere gelince, Tanrıya kavuşmaya vesile olan bir şeyi “haram görmek”, haram olduğunu söylemek “helal” olabilir miydi?

 

            İbadet etmekten amaç, ezeli ve büyük varlığa gönüllerin yönelmesi ve kapılmasıydı. Yoksa “dünya umuruna” dalmış bir kalp ile bin sene namaz kılan, oruç tutan olsan, hiçbir sevap ve mükâfat kazanamazsın.

 

            İnsanların bazısı birbirlerine, bir kısmı gümüşe, altına ya da büyüklüğe, bir kısmı da yenilecek, içilecek şeylere tapıyorlar da, Allaha ibadet ettiklerini sanıyorlardı. Bu “boşuna” tapınmaktı.

 

            Cennet ve cehennem, yeryüzündeki yaşamımızda var olan şeylerdir. Yani “iyi” ve “güzel” olan her şey “cennet”;  “çirkin” ve “kötü” olan her şey “cehennem”dir.

 

            Bedrettin, ünlü yapıtı “Varidat”ta anlattıklarının bir kısmını özetle sıraladıktan sonra “mutlak varlık” tan yani Hak’tan başka şeyin var olmadığını söylüyor. Ona göre, bütün farklar, karşıtlıklar ve çelişmeler, bu mutlak varlık içinde eriyip kaybolur. Mutlak varlık, etkileyiş olarak “Tanrı”, etkileniş olarak “kul” dur. Doğa ve Tanrı arasında fark yoktur. Varlık, “birlik” açısından ele alındığı zaman “Tanrı”; çokluk açısından ele alındığı zaman “evren” ya da “doğa” dır. “Mutlak varlık”, madde ve ruh biçimlerine bürünerek ortaya çıkar. Bunlar, aynı gerçeğin iki ayrı yüzüdür.

 

            Şeyh Bedrettin’in ahlâk görüşü de, varlık konusundaki temel görüşüne yani metafiziğine bağlıdır.

 

            İnsanı, varlıkların en kusursuzu olarak gören filozof, “en karşıt kuvvetlerin” de “insanda” bir araya geldiğini; en büyük ve keskin çatışma alanının , “insan ruhu” olduğunu ileri sürüyor.

 

            Şeytan ile meleğin, kötü ile iyinin çatışması ve mücadelesi, aslında insan ruhunda, başka bir deyişle “nefsinde” olup bitmektedir. “Gerçek varlığa” yani “mutlağa”, doğruya ulaşmamızı sağlayan her şey “melek” tir yani “iyilik” tir. Yanlışa, dış görünüşe, aşağı dünyaya bağlanmamıza yol açan her şey de “şeytan” dır yani “kötülük” tür. İnsan nefsinin kötü yanı ile iyi yanının, “tutkularla” “vicdanın” çatışmasıdır bu... “Olgun ahlâklı” ve “bilge” kişi, bu çatışmadan “zafer kazanarak” çıkan kimsedir.

 

            “Tasavvuf ahlâkının” felsefi yanı ve önemi Bedrettin’de açıkça görünmektedir.

 

                        *          *          *

 

            Şeyh Bedrettin’in “suçlarını (!)” sıraladık sevgili dostlar...

 

            Padişah ol da gel böyle adamları asma;

 

            Gel de, düşüncelerini anlatanlara izin ver ...

 

            Mahpushaneler boşuna mı yapıldı? Talimatla karar veren kadılar, müdde-i umumiler, derme çatma mahkemeler boşuna mı kuruldu.

 

            Hep “onlar” saltanatlarını sürdürsünler deyu!..  

    

                                    BİTTİ



ARŞİV YAZILAR