Fikret Ünver | TAHRAN, YALTA ve POTSDAM’DA NASIL ARAYA GİTTİK? – 9 - | Güney Gazetesi Mersin
Fikret Ünver

TAHRAN, YALTA ve POTSDAM’DA NASIL ARAYA GİTTİK? – 9 -


          General Antonov’un, Kızılordu’nun cephelerdeki son başarıları hakkındaki sunumundan sonra liderler değerlendirmede bulundular. Churchill’in isteği üzerine siyasal konulara geçildi.

 

            Roosevelt, dünya halklarını memnun edecek bir barış kurmanın sorumluluğunu yüklenmeye hazır olduklarını Tahran’da herkese duyurduklarını hatırlatarak Birleşmiş Milletler’in kurucu ülkelerinin belirlenmesini önerdi.

 

            Önlerindeki Asya, Avrupa, Afrika ve Amerika haritaları üzerinde kurucu ülkeler hakkında müzakerelere geçen ABD ve SSCB Başkanları ile İngiliz Başbakanı, ülkeleri birer birer değerlendirmeye başladılar. Almanya’nın kaç parçaya bölüneceği, Balkanlar ve Batı Avrupa ülkelerinin kimlerin etki alanında olacağı uzun uzadıya tartışıldı. Tartışma Polonya üzerinde yoğunlaştı. Sonunda nüfuz alanları açıktan konuşulmasa da belirginleşti. Son kararların daha sonra yapılacak Potsdam Konferansı’nda ele alınmasında görüş birliği sağlandı.

 

            Birleşmiş Milletler’e üye “yapacakları”  ülkelerin 25 Nisan 1945’de Amerika’da düzenlenecek konferansa çağrılması kararlaştırıldı. Hangi ülkelerin çağrılacağı bahsi tartışıldı.

           

            Livadya Sarayı’nda 8 Şubat 1945 tarihli Beşinci Oturumda sıra Türkiye’ye geldi. Ancak daha önce Stalin, Almanya’ya savaş ilan eden devletlerin kendisinde bir listesi olduğunu kaydederek bunların hepsinin BM genel kurul üyesi olup olmayacaklarını sordu. Stalin,Bu ülkelerden onunun Sovyetler Birliğiyle diplomatik ilişkileri yok” dedi.

 

            Roosevelt, Sovyetler Birliği ile ilişki kurmak isteyen bazı devletler olduğunu ama henüz bunu yapamadıklarını söyledi. Roosevelt, SSCB ile ilişki kurmayan daha başka ülkeler de olduğunu ifade ederek “Çünkü buralarda Katolik Kilisesinin büyük etkisi var. Bu ülkeleri ilişki kurdurmaya yarayacak en iyi yol bunları konferansa çağırmaktır” şeklinde konuştu. 

 

            Churchill, İrlanda’nın da çağırılanlar arasında olmayacağını, çünkü Almanya ve Japonya ile ilişkilerinin sürdüğünü söyledi. Churchill daha sonra Stalin’in razı olacağını ummadığı halde Türkiye’nin de çağrılması için birkaç söz söylemek durumunda olduğunu ifade etti. Büyük savaş başlamadan az önce çok tehlikeli bir dönem olmasına rağmen Türkiye’nin İngiltere ile bir ittifak anlaşması imzaladığını hatırlatan Churchill, “Savaş başladığı zaman Türkler ordularının modern bir savaş için yeterince silahlı olmadığına inanıyorlardı. Yine de Türkiye’nin İngiltere’ye karşı tutumu dostça ve her bakımdan yararlıydı. Bize yardım etmeyi bile önerdiler ama kabul etmedik” dedi. Churchill daha sonra kendi kendine şu soruyu sorduğunu ifade etti: “Türklere ölüm döşeğinde bir nedamet fırsatı verilemez miydi?

 

            Yumuşayan Stalin net ve sert bir ses tonuyla “Türkiye Şubat sonundan önce Almanya’ya savaş ilan ederse çağrılması gerekir” diye cevap verdi.

 

            Roosevelt, dışişleri bakanları raporunun 1 Mart’a kadar ortak düşmana savaş ilan edenlerin BM konferansına çağrılacağı anlamında bir düzeltme yapılarak İntoto (bütünüyle) kabulünü önerdi. Roosevelt Türkiye’nin “1 Mart’tan önce ortak düşmana savaş ilan etmesi şartıyla” listeye alınacağını söyledi.

 

 

                                    *          *          *

 

            Yalta Konferansı’nda İngiltere ve Amerika’nın himayesinde Birleşmiş Milletler üyeliği yolu açılan Türkiye de bundan böyle “sonu gelmeyen” bedel ödeme sürecine girmiş oldu. (DEVAM EDECEK)

          



ARŞİV YAZILAR