TEK ADAM REJİMİ GAZETECİLİĞİ
Tek Adam Rejimi ülkede sadece hukuku, demokrasiyi, laikliği, liyakati bitirmedi.
Neo Patrimonial Sultanizm’e giden yolda tüm unsurların da içini boşalttı.
Değersizleştirdi. Dahası itibarsızlaştırdı.
Örnek mi? Çook…
Bakanlar Kurulu ‘kabine’, bakanlar ‘sekretarya görevlisi’, TBMM sembolik bir bina, milletvekilleri ise ‘indir eller, kaldır eller memuruna’ dönüştürüldü.
Ne yazık ki bu çürümeden en çok nasibini alan meslek gruplarından biri de gazetecilik oldu.
Gazeteciliği tanımlarken en sevdiğim kavramlardan biri asalettir.
Çünkü soylu değerler ve mesleki incelikleri ancak asil ruha sahip gazeteciler taşıyabilir. Namus ve onuru maaşı oranına denk gelen devşirilmiş köksüz gasteciler değil.
Demokratik ülkelerde medya, iktidarı denetleyen dördüncü güç konumundadır.
Bizdeki ucube rejimde ise medya, iktidarın dördüncü ortağı durumuna geldi.
Muktedirlerin memur gibi tayinle atadığı televizyon ve gazete yöneticileri de güç zehirlenmesinden yeterli nasibi alarak sadece kendilerine ve kurumlarına değil gazetecilik mesleğine de ihanet ettiler.
Ve onarımı yılları bulacak güven bunalımı yarattılar.
Dünyada başka bir benzeri olmayan bu çarpık sistem, öyle gizli gizli, sinsi sinsi inşa edilmedi. Hepimizin gözü önünde her gün bir tuğla koyularak, azim ve hırsla vahşice yapılandırıldı.
Haber Türk Ana Haber Sunucusu Veysi Ateş, Türk medyasının sefaletine ilişkin eşsiz bir örnek. Ekran önünde en milliyetçi, en mukaddesatçı gazeteciyi oynayıp arka planda maddi çıkara dayalı mücadelenin parçası olmak, güç odaklarıyla siyasetçiler arasında mesaj taşımak, para pazarlıklarına dalmak, görevi yolsuzlukları ortaya çıkarmak olmalıyken yolsuzluklardan komisyon almak gibi skandallara imza çakan parlatılmış bir figür.
“Ee her meslekte böyle görevi kötüye kullananlar olur” diyenler çıkabilir. Ama skandal apaçık ortaya saçılmasına rağmen bağlı olduğu yayın kurumu Ateş’le ilişiğini kesebilmiş değil. Türk medya tarihinin en mide bulandırıcı akçeli işleri sapır sapır dökülürken adalet mekanizması halen devreye girebilmiş değil. İmamoğlu’nu ‘ellerini arkadan bağladı’, öğrencileri ‘tweet attı’ gibi komik bahanelerle kovalayan yargı, sistematik suçlar karşısında sessizliğini korurken iddialara konu kişiler, iki satırlık açıklama yapabilmiş değil.
Bu anlamda Sedat Peker ifşaatlarını, tehlikeli ilişkiler ağını açık etmesinin yanı sıra sistemin kendisini sorgulama fırsatı verdiği için de önemli ve kıymetli buluyorum.
Ortalama zekâya sahip kendi halinde bir vatandaş ve öğrenme çabasındaki bir basın çalışanı olarak, girift halindeki kirli ilişkiler nedeniyle bataklığa saplanmış, itibarını yitiren gazeteciliği kurtarmanın Tek Adam Rejiminde olanaksız olduğunu görüyorum.
Ayrıca bu da son söz olarak kayda geçsin: halen atlatamadığımız pandemi günlerinde başta sağlığınızı, özsaygının omurgası onurunuzu ve çivisi çıkmış bu düzenin kötülükler dehlizinde aklınızı koruyun Değerli Okurlar.