Ali Adalıoğlu | Kurban, Lozan ve Sansür...! | Güney Gazetesi Mersin
Ali Adalıoğlu

Kurban, Lozan ve Sansür...!


11 Günlük tatil de sonlandı.

Tıpkı insan yaşamının mutlak bir gün sonlanacağı gibi.

Geçen hafta oldukça hareketli geçti.

Kurban Bayramı’nı kutladık.

Lozan’ı andık.

24 Temmuz Basın Bayramı (!)’nı unutmadık.

Tokyo Olimpiyat Oyunları başladı.

Bayram öncesi yazmıştım, “Kurban olmayalım!” diye.

Ne yazık ki yine Kurban Bayramı’nda yurdum insanı kurban oldu.

Kurbanlıkların bir bölümü, ekonomik nedenlerden dolayı paçayı kurtardı.

Ama, yurdum insanı o kadar şanslı değildi.

Tatil yerleri hınca hınç doldu.

Millet alt alta üst üste tatil yaptı!

Maske, mesafe ve hijyen evlere şenlik.

Aşı mı?

O da neymiş?

Nasıl olsa benim vatandaşım afsunlu!

Allah korurmuş!

"Haydi canım sen de!"

Sen önlemini alacaksın ki, Allah da sana yardımcı olsun.

Gerisi fasa fiso.

Eskiden trafik kazalarında yaşamını yitirenleri yazardık.

Şimdi Coronadan ölenleri!

Bayramın bilançosu mu?

14 Temmuz’da vaka sayısı 6 binler, yaşamını yitiren ise 43'tü.

 24 Temmuz'da vaka sayısı 13 binlere yaklaştı.

58 vatandaşımız ise yaşamını yitirdi.

Sporcularımız 2020 Tokyo Olimpiyatları'nda rekor kırar mı bilemem.

Ancak, vaka sayısında rekor kırdık!

"Kendim ettim kendim buldum” hesabı.

Bu kafayla gidersek askere, zor alırız tezkere!

Bilmem anlatabildim mi?

LOZAN

24 Temmuz Lozan Barış Antlaşması'nın 98.Yılıydı.

Medyada yine fazla ses yok.

Bay Başkan bir beyanatla işi kotarmış.

Dostlar alışverişte görsün, hesabı.

Halbuki Lozan daha anlamlı kutlanmalıydı.

Çünkü, Lozan'la Türkiye Sevr'de kaybettiği toprakları geri kazandı.

Dahası, "Lozan Türkiye'nin tapu senedidir."

Ve de Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi, “Türk tarihinin dönüm noktasıdır”

Anlayana...!

SANSÜR

Cumartesi günü Türk Basınından sansürün kaldırılışının 113. Yılıydı.

2. Abdülhamit döneminde basına uygulanan sansür, 24 Temmuz 1908 yılında kaldırılmıştı. Sansür döneminde gazeteler 2. Abdülhamit' in istemediği haberleri gazetelerine koyamazdı. İstibdat, sansür ve jurnal zirve yapmıştı. Bırakın haberleri, "Grev, suikast, ihtilal, anarşi, sosyalizm, dinamo, dinamit, infilak, kargaşalık..." benzeri sözcükleri kullanmak bile yasaktı.

O günlerde Abdülhamit sansürü vardı.

Günümüzde ise Bay Başkan'ın yasakları.

Sıkıysa, Bay Başkanı eleştir!

Soluğu önce karakolda sonra adliyede alırsın!

Hal böyleyken tutmuş, 24 Temmuz'u ‘Basın Özgürlük ve Dayanışma Günü' gibi değişik adlarla kutluyoruz.

 19. Yüzyılın başında bir tek Abdülhamit sansürü vardı.

Günümüzde sansür çeşitlendi.

Bay Başkan’ın sansürü!

Patronların sansürü!

Yargının sansürü!

Polisin sansürü!

Belediye başkanlarının sansürü!

Paranın sansürü!

En önemlisi de gazetecinin sansürü!

O da neymiş, diye sormadan ben anlatayım.

Kısaca;

Günümüz gazetecileri belediyelerle anlaşıyor.

TV gazete, internet sitesi fark etmiyor.

Belirli bir aylık ücret karşılığı.

“Samimi Haber", yapanlar ayrı tutuluyor.

Onlar daha çok besleniyor.

Hal böyle olunca parayı alan sıkıysa yazsın!

Yazmalarından vazgeçtik, yazanlara da tu kaka diyorlar!

Yetmedi 24 Temmuz'da aquapark hediye eder de var!

Bugün aquapark'a kanan, yarın elmalı şekere fit olur!

Vatandaşın haber alma özgürlüğü mū?

S.... et gitsin!

İşte buna "Gazeteci Sansürü” denir!

 

Sözün ÖZÜ;

Bugünler iyi günlerimiz.

Gelecek daha da kötüye gidecek!

Bay Başkanı bırakın.

Soylu vatandaşımızın yediği naneleri bile yazamayacağız.

Bırakın yargılanmayı, son günlerde görev yaparken meslektaşlarımızın yaşadıkları ortada.

 Polisin sertliği her geçen gün artıyor ve artacak gibi.

Onlar da emir kulu.

Emir de yüksek yerden!

Görev yaparken kafanızın, kolunuzun kırılmasını istemiyorsanız, öncelikle bir "KASK" edinin.

Sonrası Allah kerim!



ARŞİV YAZILAR