Hülya Aslan | “ÜLKEM ADINA ÇOK ÜZGÜNÜM” | Güney Gazetesi Mersin
Hülya Aslan

“ÜLKEM ADINA ÇOK ÜZGÜNÜM”


   Biliyorsunuz bu yılın Ocak ayından bu yana Boğaziçi üniversitesinde Eğitim- Öğretimin kalitesiyle ilgili ne yapıldığı, ne olduğu, niye dünya sıralamasında ilk beş yüz üniversite arasına önceden girebildiği halde son yıllarda giremediği gibi konuları tartışma, konuşma ve haberlerin yerini protestolar ve öğrencilerin gözaltına alınması aldı.

  Prof. Dr.Melih Bulun’un Sayın R.T. Erdoğan tarafından bu üniversiteye rektör olarak atanmasından  bu yana başlayan ve on aydır devam eden Boğaziçili öğrenci ve hocalarının sürdürdüğü protestolar, eylemler devam ederken gözaltılar ve darplarda devam ediyor. Prof.Dr. Melih Bulu’nun “altı ayda her şey yoluna girer… Öğrenciler mecbur kalacak” gibi öngörüleri tutmadığı gibi gözaltılar arttıkça eylemler daha da arttı. Sonuçta öğrenciler mecbur kalmayacaklarını gösterdi ve kendisi rektör yapanlar tarafından “mecbur kaldı” görevden alındı.

  Bu kez de M. Bulu’nun yardımcısı olan ve en az onun kadar istenmeyen Prf.Dr.Naci İnci’nin atanması ile durum devam etti. Çünkü bu rektörde üniversite tarafından yapılan “güvensizlik oylamasında” katılımcıların yüzde 95’i tarafından istenmeyen biri olarak seçilmiş ve liyakat kurallarına uyulmadan atanmış biriydi. 

    Baştan beri “Kayyım zihniyetini, liyakatsizliği kabul edemeyiz Kurumun kalitesine, özerkliğine ve liyakat standartlarına zarar verilmesi gerçekten kırmızıçizgimiz. Hukuk çerçevesinde bu kurumu korumak için elimizden geleni yapacağız.” Diyen hocalar ve öğrenciler bu çok basit ve haklı taleplerini dile getiren eylemlerini sürdüreceklerinin altını çiziyorlar.

    Basit demem talebi küçümseme değil tam tersi talebin demokrasi ve hukukun üstünlüğünü özümsemiş devlet yönetimlerince çok kolay yerine getirilebilecek ve olması gereken olduğunu vurgulamak içindir.

   Ama okul öncesi kurumlardan liselere kadar ve özel ya da  devlet üniversiteleri de dahil olmak üzere neredeyse tüm yöneticileri biz belirleriz…. liyakat miyakat bilmem ben, diyenler… Boğaziçi Üniversitesinde de benzer uygulamaya geçince Üniversitenin gerçek sahipleri bir dakika ….Biz bunu kabul etmiyoruz etmeyeceğiz de… Diyerek o günden( 4 Ocak 2021)bu güne her türlü saldırıya maruz kalsalar da yılmadan geri adım atmayacaklarını gösterir duruşlarını sosyal medya üzerinden de yapıyorlar.

 “GEZİ” örneğinde olduğu gibi bir birinden zekice hazırlanmış sosyal medya içerikleri ile de taleplerinin yerine gelmesi için söz ve söylemleri ile ötekileştirmeyi ve şiddeti değil, hoşgörüyü, sevgi ve paylaşmayı… öldürmeyi değil, yaşamayı ve yaşatmayı…..  sözüm ona “milliyetçi” ezber kalıpları değil, okumayı, düşünmeyi ve üreterek büyümeyi………biat etmeyi değil, sorgulamayı ve neden –sonuç ilişkisi kurabilmeyi…..dayatılanı değil evrenselliği, bilimsel aklı ve özgürlüğü seçtiklerini gösteriyorlar.

  Bu amaçla hazırladıkları videolardan biri ise göz yaşartıcı, umutlarımızı kırıcı ve fakat gençlerimizin geleceğimizin ve eğitim gerçeğimizin ta kendisi….  Belki izlemiş ve benim verdiğim tepkinin benzerini sizde vermiş olabilirsiniz.

  Bahsettiğim bu video Boğaziçi üniversitesinde okuyan her biri üniversite sınavlarında 1. ,3. ,20. , 49…….gibi Türkiye dereceleri ile istedikleri bölümlere yerleşmiş öğrencilerin konuşmalarını içeriyor …

   İki dakika yirmi saniyelik video da her öğrenci hangi ilden geldiğini, Üniversite sınavında ki derecesini ve hangi bölümü okuduklarını belirtikten sonra hangi alanlarda uzmanlaşmak istediklerini de anlatıyorlar.

   Okudukları bölümleri rastgele tercih etmedikleri yanında “Alzheimer ve otizm tedavisi üzerine çalışma yapmak , yazılım ve teknoloji ya da yapay zekâ alanlarında ülkesinin söz sahibi olabilmesi için akademik çalışma yapma” gibi uzmanlaşmak istedikleri alanları da belirlemiş olduklarını izliyor ve seviniyorsunuz.

Fakat peşine söyledikleri “Artık ülkemde dinlenmediğimi ve istenmediğimi düşünmeye başladım.” “Ülkem adına çok üzgünüm.” Sözleri bir anne ve eğitimci olarak yüreğimi ve ruhumu yaraladı/yaralıyor.

   Her yerde geleceğimiz gençler deyip oy avcılığı yapanlar, onlara Z Kuşağı Y Kuşağı gibi adlar koyup bir de sistemin istediği özellikleri bu kuşaklara yapıştıranlar, S-400ler için parayı ödeyip alamamış olan ama sözde uçan araba yapanlar, aşıyı, her türlü ilacı ve teknolojiyi ithal etmeyle teknolojik kalkınma yaşadığını sananlar, tüketim kültürünü baş tacı yapanlar, AVM açmayı fakat şimdilerde de o açtıkları ile savaşmayı ekonominin turnusol kâğıdı zannedenler, her mahalleye okul, kreş yerine cami, kuran kursları, tarikat evleri açanlar/açılmasına göz yumanlar, üretimin inşaat sektörü olduğunu zannedip tarım alanlarını peşkeş çekenler, bu ülkeyi İran’dan domatese, Kıbrıs’tan portakala, Suriye’den samana, Mısır’dan patatese muhtaç edenlerin bu gençleri duyup anlayacaklarını zaten sanmıyordum.

Fakat ARTIK bu toplumun bunca yıllık derin uykusundan kalkması gerektiğini ve ARTIK bırakın çocuklarımızın /gençlerimizin yakasını deme zamanının çoktan geçmiş olduğunu bilmesi gerekiyor.

 

 

 



ARŞİV YAZILAR