ZAMANIN DIŞINDA
En basit gerçekler oluyor en bilmediklerimiz. Anlam arayışında olan ve hep daha fazlasını isteyen varlık, insan.
“Dünya kötü bir düş” demiş Sylvia Plath. Bizim yaşadığımız hayat başka birinin düşü olmasın? Ya da bizim gördüğümüz düş başka birisinin yaşamı olmasın? Zamanla kendinden uzaklaşan ve çevresine mesafe koyan da insandır.
Diyelim ki otobüs şoförü daldı, durağı ıskaladı ve biz hala yolculuk yapıyoruz. Ama evimiz geride kaldı. Ödediğimiz ücrete göre fazladan yolculuk yaptık. Şimdi biz karda mıyız, zararda mıyız?
Uğur Tanyeli’nin dediğine göre; mekanlar, evler, içinde oturduğumuz binalar yalnızca taş, beton ve demirle oluşturulmamıştır. Bu yapıları var eden temel ögelerden biri de insanların korkularıdır. Doğru bir söz. Hiç kimse korkularla dolu bir evin içinde yaşamak istemez.
Neden “İnsandan her şey beklenir” der insanlar. Ya da; “İnsanın olduğu yerde her şey olur” diye neden söylenir?
Sınırsız bir güce erişen insanın kişiliği erozyona uğrar. Artık başka bir varlığa dönüşmüştür. Yok edenler, yaratmaya gücü yetmeyenlerdir.
Kimi zaman istenmeyen, çirkin bir olaya uzaktan/yakından tanık olanlar; “Melek gibi bir insandı. Bunu nasıl yaptı inanamadık” derler.
Doğrusu, dünya tehlikelerle dolu korkunç bir gezegen. Yoksa biz yanlış bir gezegende mi dünyaya geldik?
Bir arkadaşıma; bir kızılderili atasözünde belirtildiği gibi “Yan yana yürüyelim, o zaman ikimiz kardeş oluruz” dedim. Yanıt olarak; “O zaman ikimizi birden vururlar” dedi ve güldü.
Daha çok sayıda insanı çok daha fazla oyalayıp aldatabilmek için eğitim alırız.
Geçti sanırız, ama dünlerimiz bizimle birlikte yürümeyi sürdürür. Ancak geçmişte yaşadıklarımız, bugün ve yarın ne yapmamız gerektiği konusunda bize yeteri kadar yarar sağlamıyor. Zaten bilgeler bile bir işin sonunun nereye varacağını önceden kestiremezlermiş.
Koyunun sevmediği ot örneği, gelip gelip burnunuzun önünde biter dururlar kimileri.
Günlük yaşam(ımız)ın doğal akışını kesintiye uğratan, bazı dayatmalarla önümüze dikilen, kısa süreliğine de olsa bir çıkmaza saplanıp kalmamıza yol açan olumsuz ve uyumsuz kişiliklerle de zaman zaman karşılaştığımız oluyor. Bağlanmışsak eğer, vazgeçişler havuzunda kulaç atmaya başlıyoruz demektir. Bu havuzdan kurtulup çıkmayı ne zaman başarırız bilmem?
2
Herkes içinde kendi dünyasını taşıyor. Aynı zamanda kendi korkularını, insanlara karşı yitirdiği güvenini. İnsanlar sandığımız kadar kötü değiller, iyi de değiller. Yarısı çürümüş elmayı çoğu kez çöpe atmaz mıyız?
İşlerin gizi belki de şuradaydı: Gerekli elementleri bir araya getirebilmek. Ama bizler, düzenimiz bozulmasın diye az bakarız, az görürüz, az anlarız. Tanıkları ortaya çıkmaya ikna etmek de o denli kolay bir iş değil. Gördüklerimizin çoğunun ise, kurusun diye ipe tutturulmuş çamaşırlardan farkı yok.
Her fırsatta şeffaflıktan dem vurulur, ancak verilerin çoğu piyasalardan saklanır. İyi ve başarılı bir insan olmanın bedeli budur: İnsanlar gittikçe daha çok önünü kesmeye başlarlar.
Dünya durdukça bütün kötülükler hep yaşayıp duracaklar mı?