İlkay Adalıoğlu | Karton Kahramanlar Çağı | Güney Gazetesi Mersin
İlkay Adalıoğlu

Karton Kahramanlar Çağı


Şimdiki zaman dijital ise benim çocukluk ve ilk gençlik yıllarım manuel idi. Klişe nostalji güzellemesine girmek istemem ancak mektupların, tebrik kartlarının, jetonlu telefon kulübelerinin, tek kanallı televizyonun, en lüks arabanın Fiat Tempra olduğu dönemlerdi.

Babamın teşvikiyle yıllarca ‘günlük’ tuttuğumu hatırlıyorum. Ne yazıyordum kim bilir? Ama baktım ki bu ‘günlük’ denen şey, ablamlardan şantaj ve annemden dayak meselesine dayandı. Bıraktım başıma bela açmaktan başka işe yaramayan ‘günce’ olayını.

Şimdiki dönem ise dijital. Günlükler ise sosyal medya. Her sabah facebook “bugün hatırlamak isteyebileceğin anıların..” başlığıyla geçmişe pencere açıyor bir bakıma. Belki de bu mecranın en sevdiğim yanı budur. Tam da o gün, ne yazmışım, hangi fotoğrafı paylaşmışım, ne hissetmişim? 15 yıla kadar gidiyor benim face geçmişim.

Çoğuna acı bir gülümsemeyle bakıyorum. Fazla iyimser, fazla melankolik, fazla saf hatta salakça buluyorum geçmişteki kendimi. Ve gereksiz özgüvenli. Sanki dünya benim etrafımda dönüyormuş gibi her an fotoğraf yayınlamalar, tüm sosyal medya kullanıcıları beni merak ediyormuş gibi her yerden paylaşım yapmalar… Hani kıytırık hesaplarımızın pentagon tarafından takip edildiğini, kuzenlerle köyde çekilmiş karelerin CIA’ce mercek altına alındığını düşünenler var ya? Öyle bir öz güven demek ki.

Demek ki henüz dünyanın iyi bir yer olduğuna inanıyormuşum. Şarkılar, şiirler, göndermeler, sitemler…  Turgut Uyar, İlhan Berk, Cemal Süreya imzalı bolca mısra. (Hatta bir zamanlar “Kimse kendini ağırdan satmasın, biz biliriz onların indirim günlerini” yazmışım)

Bu ergen atarlanmalar, yüksek çıkışlar, sert tondan yakarışlar aslında özünde ‘kendini bulma’ yolunda adımlarmış. Şimdi de atarlanırım ama bunu oraya yazmama, uzun süre dert etmeme yol açmaz. Aradaki fark bu belki.

Genlerde var demek ki, o zaman da siyasete dokunuyormuşum. Paylaşımlarımı inceliyorum da sonradan “kullanışlı aptallar” şeklinde tarihe geçen liberallerin, ”Endişeli ablalar, laikçi teyzeler” yakıştırmalarına maruz kalmışım. Yetmez ama evet’çilerin “Hani şeriat geliyordu, kafanı kapatan oldu mu?” zırvalarına muhatap olmuşum.

Bu zaman aralığında  ordu tasfiye edilmiş, Atatürkçü isimler hedef olmuş, cemaatler en kritik noktalara yerleştirilmiş, medya bütünüyle ele geçirilmiş, üretim ve istihdam sağlayan tüm işletmeler kapatılmış. Aile dizileri, parodiler, komedi programları, sanat, kültür kuşakları kalkmış, bugünlere çanak tutacak ‘proje mafya yapımları’, çarpıtılmış tarihi diziler gelmiş.

Perihan Ablalar, Kapıcı Caferler, Meraklı Melahatler, Süper Babalar gitmiş yerini Polat Alemdarlar, tarikatlar, ağalar, hanım ağalar, kurşun askerler almış.

Kendi halinde sade evlerde, mütevazı mahallelerde çekilen filmler kaybolmuş köşkler, yalılar, plazalar, yüz milyarlık araçlar dekor malzemeleri olmuş.

Yani başından beri en iyi bildikleri ‘algı’ operasyonları böyle böyle başlamış.

Hepimiz günbegün biraz daha yoksullaşırken bizden çalınanlar, çetelerin cebine girmiş.

Yandaş yayınlar yüzünden geliştiğimizi zannederken gelişen sadece kendileri olmuş.

Güzelim ülke hukuksuzluk ve liyakatsizlikten çürümeye terk edilmiş, beraberinde toplum ahlaken erozyona uğratılmış.

Hani bugün marketten çıkınca “ne aldım da bu kadar tuttu?” merakıyla fişi beş kere inceliyorsanız, emek zahmet okuttuğunuz  çocuğunuz evde işsiz vaziyette depresyondaysa, yoksulluktan yoksunluktan insan hayatları yok oluyorsa bi bakın derim geçmişten bugüne kendinize, çevreniz neler gitmiş, neler kalmış?...

Mert, delikanlı kahramanlarımız yerini kimlere bırakmış?

Karton kahramanlar yaşamımızın neresine yerleşmiş?



ARŞİV YAZILAR