Baha Sadık Akıner | Cahit Irgat | Güney Gazetesi Mersin
Baha Sadık Akıner

Cahit Irgat


Ordudan yüzbaşı rütbesiyle emekli olduktan sonra peynir ticareti yapan ve ömrüne dokuz evlilik sığdıran Saffet Bey’den olur, Saffet Bey’in üçüncü eşi olan Makbule Hanım’dan, 21 Mart 1916’da, Lüleburgaz’da doğar Cahit Saffet.

 

İlköğrenimini annesinin memleketi olan Lüleburgaz’da tamamlar. 1929 yılında, İstanbul Vefa Lisesi’nden mezun olunca; İstanbul Muallim Mektebi’nde kısa bir süre okuyup, Edirne Öğretmen Okulu’na devam eder ve son sınıftayken okulu bırakır.

 

Öğrenim hayatında edebiyata ve tiyatroya ilgi duyan Cahit Saffet, müfettiş olarak okula gelen Reşat Nuri Güntekin ve öğretmeni heykeltıraş Ratip Âşir’in teşvikleriyle; 1935 yılında, Raşit Rıza Tiyatrosu’na oyunculuğa başlar.

 

1936’da Ankara Devlet Konservatuarına kaydolsa da burada üç yıl okuyup ayrılır, İstanbul Şehir Tiyatrosu’na girer. Bu sayede tiyatroyu bir meslek olarak icra eden Cahit Saffet bu yıllarda “Mutlu” olan soyadını, ‘Kişi yalan söylememeli, soyadıyla bile.’ gerekçesiyle “Irgat” olarak değiştirir.

 

İstanbul Şehir Tiyatroları, Küçük Sahne, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Adana Şehir Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Oda Tiyatrosu ve Cahide Sonku ile kurdukları Cahitler Tiyatrosu’nda çalışır, birçok sinema filminde de rol alır. Ama şiir yazmaktan hiç vazgeçmez.

 

1940 yılında gösterime giren “Yılmaz Ali” filmindeki ilk oyunculuğunun ardından sayısız filmde rol alan ve bazı filmlerde yönetmenlik de yapan Cahit Irgat’ın; 1945 yılında yayımladığı Bu Şehrin Çocukları, 1947 yılında yayımladığı Rüzgârlarım Konuşuyor, 1952 yılında yayımladığı Ortalık ve 1969 yılında yayımladığı Irgatın Türküsü adlı dört şiir kitabı vardır.

 

Şair, tek romanı olan “Geri Dönemezsin” adlı eserini ise 1947 yılında yayımlamıştır.

 

*****

 

Kaderi bir yönüyle ömrüne dokuz evlilik sığdıran babası Saffet Bey’le benzerlik gösteren Cahit Saffet Irgat’ın hayatına üç kadın girmiştir. Bunlardan ilki; 1945 yılında tanışıp 1949 yılında evlendiği Fecriati şairi Tahsin Nahit’in kızı, İngiliz Edebiyatı profesörü, yazar, çevirmen kendi ifadesi ile “Bir Dinozor” olan Fatma Mîna Urgan’dır. Bu evlilikten 1950 yılında oğulları Mustafa ve 1954 yılında kızları Zeynep dünyaya gelir. İki evlat sahibi olan çift anlaşmazlık üzerine 1958 yılında boşanır.

 

Çocuklarının annesi Mina Urgan’dan ayrılan Irgat; kendisi gibi tiyatro ve sinema sanatçısı, Türk sinemasının ilk kadın film yönetmeni olan dönemin meşhur aktrislerinden ‘Elmas topuklu ayakkabılarından şampanya içilen kadın Cahide Sonku’ ile 1960 ile 1963 yılları arasında birlikte olur. Çift, kendileriyle beraber tiyatrolarda çalışan tanıkların ifadesine göre ayrılmadan önceki günlerde birbirlerine tabak, çanak ve çatal atmaktan geri durmayan uyumsuz ve sevimsiz hâl alan ilişkileriyle herkesin diline düşmüştür. Yazar Selim İleri’ye göre kalın, gür sesli, çabuk parlayabilecek bir insan olan Cahit Irgat ile Cahide Sonku; alkol bağımlılıkları nedeniyle yaşadıkları ruh hâli ile ilişkilerini devam ettirememişlerdir.

 

Cahide Sonku’dan ayrılan ve depresyondan kurtulmak için arayış içine giren Cahit Irgat kendini içkiye verir. İçkiyi seven Cahit Irgat arkadaşlarıyla kurduğu meclislerde ertesi güne sarkan sohbetlerden keyif alsa da hayatındaki düzensizlikler ruh dünyasında onarılması zor yaralar açar. Cahit Irgat’ı tanıyanlar onu iyi insan ve yetenekli bir sanatkâr oluşu ve içkiye düşkünlüğü ile tanımlarlar. Ona dair hatıraların çoğunun ortak noktası da içki olmuştur. Babasında da olan içkiye düşkünlük, şartların getirdiği zorluklardan bir kaçış mı, kader mi, yoksa irsi midir bilinmez? Cahit Irgat’ın babası Saffet Bey de, kendisi de, oğlu Mustafa da içkiye düşkündür.

 

Tiyatro ile şiirin hayatının anlamı olduğunu her fırsatta belirten Cahit Irgat; 1930'lardan 1960'lara uzanan sanat yaşamında tanıdığı sahne, sanat, edebiyat ve meyhane dostlarını, 1968 yılında Akşam gazetesinde başladığı bir yazı dizisiyle anlatır: Çok Yaşasın Ölüler.

 

Çok Yaşasın Ölüler’de içkiyle tanışıklığını ise şöyle anlatır: İlk rakıyı altı yaşında babamın kucağında içmiştim. Bir kadeh rakı uzatıp, “Al iç.” dedi. Dudağıma götürüp, “Çok acı.” dedim. İçine bir şeker atıp yeniden verdi. Tabii içtim. Ondan sonra on sekiz yaşına, sanat çevreleri girinceye kadar ağzıma içki koymadım. Orhan Veli, Sait Faik, Cahit Sıtkı ile birlikte başladım içkinin tadını almaya.

 

Almasına alır da, o aldığı ve sonrasında bırakamadığı tat; şairin hayatında birçok olumsuzluklara ve düzensizliklere sebebiyet verir.

 

*****

 

“Çok yakında bir gün,

Çok yakında bir gün;

Ağır uykulardan uyanacaklar,

Zor kapıları açacaklar,

Yere sağlam basacaklar…

 

Sevgiden sırılsıklam,

Yangınlanacak aşklar,

Çok yakında bir gün,

Çok yakında bir gün;

İnsanlar insan gibi yaşayacaklar…

 

En dar en karanlık sokaklar,

Çok yakında bir gün,

Çok yakında bir gün;

Bayramlaşıp ışıyacaklar,

Hürriyet giyecek aydınlık ayaklar…” dedi ya; “İnsan Gibi” şiirinde insan gibi yaşayamadı belki ama huzurla veda etti ömrünün son yıllarında yaşamına. Ve bize okunacak birçok şiir ve izlenecek birçok film bırakarak.

 

Bir Cahit Irgat geçti bu dünyadan. 53 yıl önce bugün 5 Haziran 1971’de hayata gözlerini yumar ve Zincirlikuyu Mezarlığı’nda yatıyor şimdi ebedi istirahatgâhında. Ömrünün son anlarına kadar sanat ve edebiyattan kopmayan Cahit Irgat’ın oyunculuğu da edebiyatçı kimliği de hiç tartışılmadı, hep takdir edildi, bir kültür sanat insanı olarak hep anılageldi.

 

“Yalan söylemeyen bir dünyada.

Ben de yalan söyleyemem…

 

Ve ben şeffaf, tertemiz;

Pırıl pırıl bağırıyorum,

Yetişir oltaya yem…

 

Dile küfür olduğumuz,

Yetişir; bozuk para gibi savrulduğumuz…

 

Gözlerim var, görüyorum:

Yarı çıplak, çırılçıplak;

Ölülerle dolu toprak,

Ölüler sarmaş dolaş,

Ölüler sivil, asker, ihtiyar;

Ölüler buram buram,

Nefret kokuyor…”

 

Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla…

 



ARŞİV YAZILAR