EN UZAK, EN YAKIN
İçeri giren güneş duvarlara gölgelerden şekiller veriyor. Pencerenin önündeki koca ağaç her sabah dalları odaya girmek ister gibi sallanarak cama vuruyor. Gözümü açar açmaz ilk bana bakar. Kollarıyla bana sarılırcasına pencereden odaya uzanır.
Dönelim bana… Leyleği havada görmediğim hâlde ayaklarım sabit bir yere basmamaya kararlı bu yıl. Yollar arasında kendi evimi ararken, tıpkı şimdi karşımda duran bu ağaç gibi sallanıp duruyorum. Yer değiştiriyorum. Kimilerini özlerken, kimilerinin adını unutuyorum.
*
Şimdi geriye dönüp yolculuğun başladığı ilk yere gidiyorum.
Saat 07:00… Yağmurlu havayı görünce önce şaşırıyorum. Sonra yağmur işleri daha romantik yaptığı için kolayca adapte oluyorum. Güneşi doğurup nereye gittiğini bilmediğim insanlarla yine tanımadığım birçok insanın yanına gidiyorum. Renkli, çeşit çeşit bavullarıyla aileler, gençler nereye gidiyorlar merak ediyorum. Kafamdan şehirler uydurup onları hayallerde buluşturuyorum. İnsanların gürültülü sesine bavulların takur tukur çıkardığı sesler eşlik edince daha iyi anlıyorum yolda olmayı. Hayatın bir yerlerde hep devam ettiğini, sürekli akan bir su gibi durmayacağını gösteren yollarda anlıyorum.
*
Yol bitti, ben evdeyim. Bu yola ve hep dahası olacak olan yollara alıştığım söylenebilir artık. Geçtiğim evler, yollar tanıdık gelmeye başladı bile. Saate bakmadan nerede olacağımı, ne zaman varacağımı da öğrendim üstelik. Eskiden bana en uzak olan yer şimdi en yakınım olmuş anlıyorum.
Ağaçlara, kuşlara, şehirlere içinde kendimi hissettiğim her nesneye, her canlıya anlam yükledikçe fark ediyorum John Berger’in ne demek istediğini:
“Nesneler bizim onlara yüklediğimiz anlamlardan ibarettir, insanlar da öyle.”
*
Baktığım, unuttuğum insanlar, geçtiğim yollar hepsi ama hepsi benim içimden bana gelenler. Aynaya bakmak gibi sevdiğim bir insanla konuşmak. Ve yine aynaya bakmak gibi kuşlarımla konuşmak. Çünkü anlamlar ben olduğum sürece var. Kalpten kalbe giden yollarda karşılaşmak için önce kalbin tuşuna basmalı. Sonrası benim gördüğüm ve içimden çıkmak isteyen tüm sesliler.
Kuşlar demişken, ağacın üstünde en tepedeki yeni kuşları görmeye başlayınca, ayrılığın seni hüzne boğan tarafı da yavaş yavaş gelmeye başladı. Kuşlarımı kendi şehirlerinde, evlerinde bırakıp kendi ağacımı bulmayı sevdikçe daha çok sevdiğim, ‘evim’ dediğim bu şehre geldim. Hüzün bir yanda dursun şimdilik. Çok geçmiyor ki yanı başımda yine kuş cıvıltıları başladığına göre boşluklar tamamlanmaya hazır.