Siyasal Partilerin Danışma Kurulları
Bu hafta siyasal partilerin yaptığı danışma kurulları üzerinden, siyasal partileri masaya yatırmak gereğini duydum. Nedir bu danışma kurulları? Ne işe yararlar?
Siyasal partilerin düzenli aralıklarla danışma kurulları yapmaları gerekiyor. Bazı partilerde danışma kurullarının 3 ayda bir yapılması gerekiyor ama kendi yönetmeliklerine de aykırı olarak yılda 1 tane yapılmasını dahi zor görüyoruz.
Yani partiler için birinci sıkıntı kendi kurallarına dahi uymamaları. Kendi kurallarına uymamaları da, ülkemizde hukuk ve demokratik devlet özellikleri açısından yaşadığımız sıkıntıların nedenlerinden birini ortaya çıkmış oluyor.
Yönetmeliklerde de sıkıntı var ama biz önce danışma kurullarının işleyişine ilişkin “olması gereken” üzerinden işleyişi sorgulayalım:
Kurulun adı danışma olduğuna göre kime danışılması gerekir?
Milletvekillerine mi? Hayır onlar seçilmişler ve parti adına konuşuyorlar.
Belediye başkanları mı? Hayır. Belediye başkanları da parti adına seçilmişler ve yetki kullanıyorlar.
İl-ilçe yöneticileri mi? Hayır. Örgüt yöneticileri de sürekli seçilmişlerle görüşebiliyorlar, parti adına karar alabiliyor veya açıklama yapabiliyorlar.
Danışılabilecek kişiler olarak geriye kalan partili emektarlar, aktivistler. Evet danışma kurullarında danışılması gereken kişiler de tam olarak bunlar. Bunlara aktivist de diyebiliriz, partili ‘militanlar’ da diyebiliriz, partili canı-gönüllüler de diyebiliriz.
İşte danışma kurullarında asıl konuşma hakkı verilmesi gereken, yani dinlenilmesi gereken kişiler bu partili canı-gönüllüler. Canı-gönüllülerin önemli bir kısmı, her seçimde, her etkinlikte çalışmalarına karşın, ulusal-yerel iktidar olmaktan nemalanamazlar da. İşte tam da bu yüzden onlara kendilerini ifade edecekleri bir ortam yaratılması gerekiyor.
Danışma kurullarında partilerin canı-gönüllülerinin konuşması olması ve seçilmişlerin de onları dinlemeleri gerekiyor.
Peki danışma kurullarının işleyişi nasıl?
Danışma kurullarında toplam zamanın neredeyse yarısı seçilmişlerin konuşmalarına ayırılıyor. Seçilmişlerin konuşma sürelerine sınırlama da yok, istedikleri kadar konuşabiliyorlar. Konuşmaları öncesinde veya süresince görseller de kullanabiliyorlar.
Ancak sıra partilerin canı-gönüllülerine gelince, süre kısıtlaması geliyor, örneğin 5 dk. Herkes 1 veya 1,30 saat geçtiği için yorulmaya başladığından, canı-gönüllüleri yakın birkaç arkadaşı dışında aslında kimsenin dinlemediği bir durum da ortaya çıkıyor. Canı-gönüllülerin aktardığı düşünceleri ne kadar dikkate alınıyor, daha da meçhul bir durum.
Bu işleyişle ilgili şöyle bir sonucun altını çizeyim: Genel olarak gönüllülere değer verildikleri hissi verilmediğinden, partiden uzaklaşıyorlar. Hani partilerde genç yok diye yakınılıyor ya, işte nedeni bu: gençlere değerli oldukları duygusu verilmediği gibi, amale işler yaptırılıp, değersizlik duygusu veriliyor. Böyle olunca da, geriye canı-gönüllüler kalıyor.
Danışma kurullarına ilişkin son değinebileceğim sorunlu nokta, gündemin çok daha dar tutulması. Örneğin genel olarak seçim sonuçlarının tartışılması çok geniş bir konudur, bir toplantı süresi içinde anlamlı olarak tartışılamaz. Konunun kendisi zaten genel. Oysa ilçemizde aday belirlenmesi yöntemi veya saha çalışmasında aksaklıklar veya projelerin ilçeye uygunluğu gibi dar tutulması gerekir.
İki danışma kurulu toplantısına katıldım, ikincisinde sonuna kadar kalamadım ama gözlemimden hızlıca çıkardığı sonuçlar bunlar.