Abidin Yağmur | Halet-i ruhiye | Güney Gazetesi Mersin
Abidin Yağmur

Halet-i ruhiye


Milletçe ruh halimiz şöyle:

Herkes herkesi cahil olmakla suçluyor…

Herkes herkesi trol olmakla suçluyor…

Herkes herkesi nankör olmakla suçluyor…

*

Youtube üzerinden yayın yapan serbest gazetecilerin sokak söyleşişlerini izliyor musunuz?

Millet ikiye bölünmüş gibi.

Birinci grup, ülkenin çok zengin olduğuna, Almanya’yı bile geçtiğine inanan kesim.

Bunlar Türkiye’de 2002 yılına kadar yağ, benzin kuyruğu olduğuna, 2002 yılına kadar Türkiye’de ev telefonu bile olmadığına inanıyorlar.

İkinci grup, ülkenin giderek yoksullaştığına, geriye gittiğine inanan kesim.

Bunlar iyimser değil. Ama umutsuz da değil.

Kafaları karışık.

*

İkinci gruptakiler, birinci gruptakileri yağcılık, yalakacılık ve yalancılıkla suçluyor.

Birinci gruptakiler de ikinci gruptakileri nankörlükle suçluyor, “Erdoğan gelene kadar açtınız” diyor.

İkinci gruptakiler “Hayır aç değildik. Siz cumhuriyetin değerlerini sattınız” diyor.

Birinci gruptakiler “Bu ülkeye bir çivi çakmadınız ki” diyor.

Sonuçta…
Her iki grupta birbirini cahillikle suçluyor…

Trol olmakla suçluyor…

Nankörlükle suçluyor…

*

Birinci grupta yer alan; ülkenin çok zengin olduğuna, Almanya’yı bile geçtiğine, Erdoğan’dan önce Türkiye’nin aç olduğuna inanan bir yaşlı kadın örneğini üzerinden daraltalım objektifi.

Tanırım kendisini…

Konyalıdır. Eşi Alüminyum Tesislerinden emekli olmuş, vefat etmiş.

Eşinden kalma maaşla hayata tutunan bur yaşlı kadın ile bir gün postanede karşılaştık.

Vezneye gitti, kimliğini verdi, emekli maaşını aldı.

Saydı, koynuna koydu.

Postanenin ortasında ellerini havaya kaldırıp dua etti:

“Allah razı olsun. Allah devlete millete zeval vermesin. Erdoğan olmasa kim bize ekmek verirdi? Allah razı olsun.”

*

Peşinden bakıp düşündüm…

Birincisi, o duayı neden evinde ya da sokağa çıktığında değil de postanenin ortasında, yüksek sesle ve keskin jestler sergileyerek yapmıştır.

Postane çalışanlarının devlet memuru olduğunu bildiği için, devlete şirin gözükmek mi istemektedir?

İkincisi, kendisinin, senelerce çalışıp emekli olan merhum eşinin emeğine saygısı yok mudur ki, merhumu anmak yerine, merhumun ve kendisinin hakkı olan ufak bir maaş için devlete dua eder.

Aldığı maaşı kendisinin ve merhum eşinin alın terinin kazancı olarak değil de bir sadaka olarak mı görmektedir.

Üçüncüsü, yarın bir gün bir youtuber yaşlı kadınla söyleşi yaparsa, “Bu ülkeye Erdoğan’dan önce çivi çakan olmadı” der mi?

O emekli maaşının, senelerce evvel çakılan çiviler sayesinde bugün kendisine verildiğini unutur mu?

İnkar eder mi?

*

Yüzlerce gözlemin ardından, elim titremeden yazıyorum:

Der, inkar da eder, daha da beterini bile söyler!

*

İşte bizler böyle bir ortamda siyaset yapıyor, böyle bir ortamda yazarlık ediyoruz.

Ne yapmalıyız?

Herkesi, başta birbirimizi cahillikle suçlayıp işin içinden çıkmalı mıyız?

*

Başa dönelim:

Herkes herkesi cahil olmakla suçluyor…

Herkes herkesi trol olmakla suçluyor…

Herkes herkesi nankör olmakla suçluyor…



ARŞİV YAZILAR