BİR YIKIMIN HAYALİ
Camdan perdenin arkasından insanları seyrediyor. Kendi dışında yaşamı, yaşayanları. Kendisinin atmadığı adımları, ayrılmak istediği yaşamı izliyor.
“Melankoli biraz da eylülün şanındandır” diyerek Louis Malle “Le Feu Follet” Ateşle Oyun’u açıyorum. Hançerler hazırsa tam isabet. Ne aşağısı ne yukarısı. En isabetli atışıyla kalbin en derinlerinde gezinmeye başladı.
Kalbin içinde gezinmeye dursun çünkü biraz önceye dönmek gerek. İnsanın doğduğu an ile başlayıp birey olma aşamalarının peşinde dolaşan varoluş sorularıyla ateş yanmaya başladı. Ateşin yanmasını sağlayan görünenler değildi her zaman. Çünkü bir masada aynı zamanda konuşmak istemediklerimizle de beraberiz. Dahası peki? Görülmek istenenlerin dışında bir hayat başlangıcı temsilini ekliyorum. Yani dokunmak. Kimilerinin korkusu. Bir hayatın kapısından girdirten, hayatla temas ettiren bir korku. Uzaktan görünmek, perde arkasından izlemenin yerine hayata katılma endişesi.
*
Yaşam için belli başlı tasvirler, anlatılar belirir zihinde. Ben, yaşamın dağılmış, çoğu zaman bozulmuş olsa da sonunda birbirini tutan irili ufaklı parçalardan oluşturuyorum. Yaşamın nasıl ve ne şekilde yaşandığını her gün farklı şekillerde karşımıza çıkaran bir dünyanın içinde siz debelenirken, birisi çıkıp geliyor ve diyor ki “tüm hayatım beklemek üzerine.” Ne eksiği ne fazlası var. Dokunamadığı parçalar, insanlar ve yüzlerden oluşmuş bir yabancılaşmanın peşini bırakmadığı tersine bir yaşam hayali.
*
Hayatın yine bir noktasında bu beyle (Alain) bilerek ve isteyerek aniden kararan göğe yakışır şekilde buluştuk. Karardıkça iç karartmaya meyilli olsa da benim için kendisi olmayan bir çıkışın göstergesi. Alain ile tanışmanızdan sonra kendi yarattığı ölüm fikriyle her saniye hazırda beklediğimiz bir sonsuz düşünme evreninin içindesinizdir. Çünkü burası görülmek istemeyenlerin bir evi, bir yıkımın hayali.
*
Bana gelince, dünyadaki son eylemlerini geçiren Alain’in Paris’te izlediği yüzlerden biri gibi katılıyorum hayatına. Yanından habersizce geçip gidenler gibi.
Alain ile bugünü birleştirmek zor olmuyor. Endişe duygusunun nasıl büyük bir duygu olduğunu fark ediyorum onunla. Çünkü sahip olduğu en büyük şeylerden biri içinde her yere beraber gittiği büyük endişesi. Kendi olmanın büyük yıkıcılığı.
Bir yanda modern dünyanın akışı bir yanda kendi tabiriyle durup bekleyen bir adam.
Geçip giden insanların yüzlerine bakarken dâhi içinde bu hızın tersine gitmek için gün sayan, arzulayan biri. Sanılmasın ki hayatı yavaşlatmak isteyen tam tersi hayatı sonlandırmak için yaşamın hızını arttırmak isteyen biri. Temelde ve bugünde değişmeyen yabancılaşmanın ve var olma hâlinin bedeni bırakmayan uyumsuzu.
“Seni en kötü düşmanınla baş başa bırakıyorum. Kendinle.”