BAKMAK, GÖRMEK, AYRIMSAMAK
Bireylerin kişiliği ile eylemleri arasında her zaman tutarlılık görülmeyebilir. Eylemler kadar eylemsizliği de bazı etkenler belirlemekte.
Birey sıradan dünyasının dışına çıkmayı başarmış olsa bile, değişmek zorunda olduğunu kabullenmemiş olabilir.
Bireyleri sanata yatkın ya da yatkın değil diye ikiye gruba ayıran bir kişinin kendisi yetkin bir sanatçı olmayabilir.
Sanat; ruhumuzun, zihnimizin parçalarını birbirine bağlayıp bütünleştiren bir yaratıcılık yöntemidir.
Olgunlaşmamış, istismarcı ebeveynler tarafından kafasına yerleştirilen söylemleri değiştiremeyen ya da zayıflatamayan ergenler mutsuz olurlar.
Bir kişinin, başkalarının mutluluğu ve huzuru için çabalaması çoğu zaman toplumun olumlayıp desteklediği bir davranış biçimi olsa da, bu eğilim o kişinin kendi yaşamından ödün vermesi düzeyine vardığında, acı verici sonuçlara yol açabilir.
İnsanın kendisi sorar, beklentilerinin karşılanmasını bekler. Ancak başkalarının sorularını yanıtlamakta ve beklentilerini karşılamakta pek de istekli davrandığı söylenemez.
Doğduğumuzda, doğruluklarla, erdemlerle donatılmış olarak dünyaya gelmiyoruz. İnsanlar ise göremiyorlar, anlayamıyorlar. Çünkü ön yargılar gerçekleri hep saklamakta.
İyi insanları gördüklerinde onları “aptal” olarak isimlendirirler ve insanlıklarını yitirmiş olurlar.
Michio Kaku şöyle der: “Büyük ruhlar, daima sıradan akılların şiddet dolu itirazları ile karşılaşmıştır.”
Başarı olasılıkları, yenilikler, iyilikler, dürüstlükler ve bilim her devirde karşısında çok zorlu düşmanlar bulmuştur. Başarılı olmak, bulunduğunuz çevrede çoğu kez bağışlanamaz bir suç olarak kabul edilir.
Uçma düşlerimize karşın, hep düşüşler oldu deneyimlediklerimiz.
“Sanatla iç içe yaşadığımızda,
Umuyorum ki teslim olmayacağız yalanlara.”
…
Öbür dünyanın yasalarını anlamak zor da, bu dünyanınkileri anlamak kolay mı?
Bir soru sormama izin verin. “Bir insan bir insan mıdır?”