Ekin Canaran | “SEN DE ONLARDAN BİRİSİN” | Güney Gazetesi Mersin
Ekin Canaran

“SEN DE ONLARDAN BİRİSİN”


Geçmiş mi gelecek mi en çok duymak istedikleri. Bir kahve fincanına bakarken anlatır bazen tam da kendi duymak istediklerini. Bazen de en çok kaçmak istediklerini anlatırken tekrar yaratır hayallerini.

Bu yüzdendir ki ne geçmiş ne de gelecektir cümlelerinin sahibi. Tam da “şimdidir.”

*

Zamanın içinde akan, durmayan bir günün içindeki şimdiden bahsetmek gerekirse, şehrin içinde bir hayalin iplerini sıkı sıkı tutmaya çalışan bir kadın gelir aklıma.

O film, Belmin Söylemez’in “Şimdiki Zaman” filmidir. Bir kente sıkışmış bir kadın portresinin zamana, “şimdiki zamana” isyanına bir ses gibi gelir, konuşur kulağıma. 

Ve sonrası başlarının üstünden, en tepeden bakarlar kadınlara. Bakarlar bakarlar da ne kadarı görür onları? Düzelteyim. Asıl ne kadarı görmek ister?

*

Bu bir soru olsa da soru değil kendi içinde. Kimse görmek istemez çünkü onları. Bir anlığına görür gibi yapar belki. Siz öyle sanırsınız çoğu zaman.

Kadınlardan bahsetmeye başlayınca tüm sokaklar engelleri dizip, çekilir bir kenara. Geriye her köşeden fırlayan yaşamın tersine akan karamsarlık kalır. Tıpkı şehrin üstünden gitmek istemeyen hüzün gibi. Dolaşır, dolaşır, dolaşır. Ve onlar bu zamanın, kopmuş hayatların sahibidir.

*

Ve dönüyorum Şimdiki Zamana.

Kalabalık sokaklardan insanlardan geçip, bir mekân karşılar bizi. Bir kafe. Ve kendilerini bir başka sesten duymak isteyen kadınlar. Kadınlar diyorum çünkü şehrin, sokakların ve evlerin içinde bekleyen kadınlardan bahsediyorum. Ve izliyorum onları. Duymak, görmek ve yaşamak isteyen kadınlar hepsi. Sürekli arayanlar.

Film, tam bu şekilde kadınların şehrin içinde dönüp duran hikâyelerinden açılır. Şehir derken, İstanbul’un adını anmamak olmaz. Zamanın en çok götürdüğü yerden, hikâyeleri yazdıran yer İstanbul’un zamana, bir kaçışa, bir mücadeleye nasıl ortak olduğunu görüyorum.

Octavio Paz’ın tanımını getiriyor aklıma: “Ağırlığı olmayan, havada yüzen ama yükselmeyen, kımıldayan ancak ilerlemeyen.” Yani, şimdiki zaman. İçinde yaşatan, bir arada tutan. Ne geçmiş ne gelecek. Sadece bugünü yaşatan.

Belirsiz, hüzünlü ama hep var olmak isteyen bu şehir gibi tıpkı kadınların hikâyesi. Bu hikâyelerin birbirine geçişini anlamak da hiç zor değil böylelikle. Çünkü ortak dertler, ortak zamanın içinde tek bir yerde “kadın olmanın” hâllerinde buluşuyor.

Belirsiz bir hayat benzer bir his doğurur. Sürekli eli kapıda, gözü dışarıdadır bu hissin. Bitmediği gibi azalmaz. Hep arar. Şimdinin içinde hep arar.

Var olduğun anda başlayan, dünyaya düştüğünden beri arayarak yaşanan şimdiki zaman.

Sen hep arıyorsun çünkü.

Çünkü “Sen de onlardan birisin. Endişeyle bekliyorsun.”



ARŞİV YAZILAR