Kırmızı çizgi
Geçenlerde aklına güvendiğim nihavent bir arkadaşım, “Hayatta kırmızı çizgin nedir?” diye sordu, ekledi:
-Açık konuş benimle, doğruyu söyle!
Hiç duraksamadan “Vatan” dedim.
-Vatanın bölünmez bütünlüğü.
Zira, çünkü, şu sebeple:
-Vatan olmazsa kaçak yolcusun hayatta.
-Vatan olmazsa her şey boş her şey yalan.
*
Dudaklarını diliyle ıslatıp yutkunduktan sonra bu kez buselik makamında sordu nihavent arkadaş:
-Neden?
Dedim şundan, şu sebeple, şundan dolayı:
- Mustafa Kemal Atatürk’e borcum var.
- Milli Mücadele’de Doğu Cephesinde, Güney Cephesinde, Batı Cephesinde destan yazan kahramanlara borcum var.
- Çanakkale’de, Conkbayırı’nda, Arıburnu’nda bağımsızlık mücadelesi verenlere, şehit düşenlere, “onbeşlilere” borcum var.
- Vefa borcum var, şükran borcum var, gönül borcum var, can borcum var, minnet borcum var, namus borcum var, boyun borcum var, boğazıma kadar borcum var.
- A, bir de bizden sonrakilere, yarınlara… Yani “sen, ben, o, biz…” Uçan kuşa borçlu bir vatan bıraktığımız için “özür” borcumuz var.
*
Durdu, düşündü. Sol elinin işaret parmağına saçını doladı bir süre. Nihayetinde “Kaçak yolcu kimdir?” diye sual etti nihavent arkadaş.
Hüzzam makamında laf saydım cevaben:
- Hep ikinci sınıf insan.
- Hep en alttaki.
- Hep öteki.
- Hep ezilen.
- Hep hor görülen.
- Hep dışlanan.
- Hep itilen kakılan.
- Hep haksızlığa uğrayan.
- Hep tek mevsim.
- Hep güz.
- Hep sonbahar.
- Hep hazan.
*
Sahi kuzum, ne diyordum ben?
Ne diyordum canım ciğerim?
A, evet!
-Vatan olmazsa kaçak yolcusun hayatta.
-Vatan olmazsa her şey boş her şey yalan.
- Hep tek mevsim.
- Hep güz.
- Hep sonbahar.
- Hep hazan.
*
Bitirirken…
Akşamın alacası çöktü. Kahveler bitti, sözler tükendi.
Vakit geç oldu. Haydi arkadaşlar artık dağılalım! Herkes işine, evli evine, köylü köyüne… Ben de kendi yoluma gideyim.
Sokağı döndüm. Soldan ikinci, açık kahverengi badanalı apartmanın zeminden sonra üçüncü katına merdiven tırmanırken bir nihavent şarkı dolandı dilime.
“Yine hazan mevsimi geldi
Yine yapraklar rüzgârların peşi sıra gidecek
Geleceksin belki de
O zaman ne o yapraklar ne o rüzgâr
Ve ne ben olacağım.”