Sıkışıp kalanlar, köprüden geçenler
Pencereden içeriyi görmek için başımı uzatmışım. Dışarıda ben. İçeride onlar.
Birbirine benzemeyen yüzler. Asık yüzler. Hayal eden yüzler.
Kendinizi en kolay koyabileceğiniz evlerin içinde onlar. Zaman geçip gitse, yüzler değişse de aynı yeni yüzlerde belirecek yine aynı hayat onların ki.
*
Evler, şehirler değişerek başlar hep önce. Sonrası aynı.
Bir yere ait hissetmenin, kendine bir yuva yapmanın mücadelesi ve derdiyle tek başına kalıyorum. Nereden biliyorum? Sessizce takip ettiğim bu evlerin içlerine hiç yabancı değilim.
*
Kalabalık bir sofrada sohbet sesleri yükselirken kendini bir anda susarken bulmak gibi bir his gerçekliğin keskinliği. “Köprüdekiler”i (Aslı Özge) izlerken kendimi o masadan kalkıp gidemezken buldum. Çünkü şehrin altı, üstü ve köprüdekilerle aynı hayat birbirinden hiç uzakta değil. Tam aksi.
*
Gülerken bir anda durup üzülüyorum. Hayatı yaşamanın ne olduğunu farklı evlerden farklı pencerelere bakarken buluyorum. Aynı hayatın insanları nasıl bir arada yaşattığına bakıyorum. Birbirine sıkı sıkı bağlı hayatların, insanların beni nereden tuttuğundan bahsetmek istiyorum.
Pencerelerinden içeriye bakmaya çalıştığım evlerin önce anlatması gerekiyor.
Anlatacak bir derdi olmak da işte “Köprüdekilerle” böyle başlıyor. Karmaşanın ortasında, kaçmaya çalıştığın büyük korkularınla bir yere ulaşmaya çalışanların derdi tam da bu. Kaçtığın yere, kaçtığın şeye dönüşmemek için bir hayat kurmanın anlamının büyüklüğünün ne demek olduğunu anlatıyor.
*
Kendine bir hayat aramakla evden çıktığın kapıdan kaçtıkların ve değişmeyenlerle geri gelirsin. “Köprüdekiler” işte tam da bunu fark ettiğin anda başlayan gerçekliğin anlatımı.
Birbirlerinin yanından geçip giden bu sessiz insanları buluşturan da bir hayatın hayali. Evlerin içinde kurulan hayallerin ve umudun bir şeyleri değiştirmeye yetmediği bir köprüdekiler onlar.
Gerçek mi kurgu mu diye düşünmeye başladığın sırada masadan kaldırmayan his, bir anda yaralar açan gerçeklikle seni bir başına bırakıyor.
Köprüdekiler hayatla anlaşamayanların ve gün sonunda yolun yine aynı yere çıkığı yerde her gün gördüğümüz insanlar. Bazen aynada gördüğün sen, bazen yanından geçen bir başka yüz.
*
Bir şeyler oluyor. Bitiyor. Ve sonunda sen kendini yine aynı yerde buluyorsun. Bir çözüm bulmuyor. Bir derdi anlatıyor. Birileri etrafında konuşurken, sadece dinlemek için anlatmanın mücadelesi.
Anlatacak bir derdi olmak işte tam da böyle bir şey. Köprünün üstünü de altını da dinlemek için uzaklaşmadan önce kendine yakınlaşarak dinlemek için anlatmalı bu eskimeyen gerçekliği. Sonunu görmeden, sıkışmış kalmış bir yerin içinden seslenirken kaçmaya çalıştıkça geri döndüğün yerin gerçekliğini anlatmalı.