İlkay Adalıoğlu | Olmaz Bu Kadar | Güney Gazetesi Mersin
İlkay Adalıoğlu

Olmaz Bu Kadar


Gençler bilmez ama bir zamanlar tek eğlence aracımız televizyondu. İnanmazsınız ancak kanallar kısıtlı, yayın saatleri belirli olmasına karşın kaliteli içerikler üretilirdi.

Yıllar geçmesine rağmen aklımızdan çıkmayan karakterler, sözler vardır.

O zamanlar evli olan Oya Başar- Levent Kırca’nın hicivlerle örülü bir o kadar da komik programı ‘Olacak O Kadar’ ise her evin neşe kaynağı idi.

Açılış ve kapanış müziği hala net aklımdadır:

‘Niyetimiz kimseyi kırmak değildir

Şurdakini buraya koymak değildir

Arada bir zülfiyare dokunduk

Tam yerine rast geldi manzara koyduk..!’

İşte bugün size ‘tam yerine denk gelen’ bir olaydan söz etmek istiyorum. 

Aslında bir çalışma veya deneyden ziyade şov niyeti ile başlamış sansasyonel bir olay bu.

1979 yılında performans sanatçısı Marina Abramoviç, gösteri sanatları tarihinin en unutulmaz, en çok konuşulan ve şüphesiz en dehşet verici olanına imza attı.

Belgrad doğumlu Sırp sanatçı, bu çalışmayı gerçekleştirdiğinde henüz 33 yaşında idi.

‘RHYTHM 0’ adlı şov, aslında çok basitti.

Bir odada cansız bir manken gibi sabit durup kendini ziyaretçilere sergileyecekti.

Katılımcılar 6 saat boyunca bu savunmasız insana istediklerini yapabileceklerdi.

Gösteri gereği odanın içindeki masada birbirinden farklı çok sayıda materyal vardı. Çiçek, kalem, fotoğraf makinası, atıştırmalık yiyecekler, sigara, bıçak, zincir …vs

Her şey çok iyi başladı. Başta herkes oldukça nazikti. Sanatçıya gül veren de oldu, fotoğraf çektirip, elini öpen de…

Vakit geçtikçe biri çıktı, Marina’ya hafif bir tokat attı. Reaksiyon vermediğini görünce bazıları daha sert vurmaya başladı. Marina’nın savunmasızlığı ve seyircinin kayıtsızlığı, saldırganların cüretini artırdı.

Vücuduna yazılar yazdılar. Alnına silah dayadılar. Kıyafetlerini parçaladılar. Kalçalarını göğüslerini elleyip ısırmaya başladılar. Bıçakla bedeninde yaralar açtılar.

Gösteri tecavüze varmak üzereyken en nihayet topluluktan biri çıkıp müdahale etti.

Bir kadın, Abramoviç’in gözyaşlarını silerek sarıldı. Peşi sıra bu vahşetten rahatsız olanlar, koruma çemberi oluşturdu. Yaralarını sarıp, kıyafetlerini giydirdiler.

6 saatlik şov sona erdiğinde Marina, yara bere, kan ve gözyaşlarına boğulmuştu.

Enteresan olan, sanatçı yeniden hareket etmeye başladığında biraz evvel işkence yapan insanlar korkunç biriyle yüzleşmişçesine kaçışmaya başladılar.

İşin özü, insanlar kendi yarattıkları şeyden kaçmaya çalıştı. Yani kendi ruhunun gizli tarafından ürküp uzaklaşmak istedi.

Performans sanatından ziyade toplumsal bir deneye evrilen bu olay, kötülüğün insanın içinde pusuda beklediğini, toplumsal sınırlar kalktığında ise harekete geçtiğini ortaya koydu.

Aynı zamanda çoğunluğun birbirinden cesaret alarak içinde yaşattığı vahşiliği kolayca dışarı çıkarabileceğini gösterdi. 

Bununla birlikte şiddetin iyiler müdahale edene kadar sona ermeyeceğine de işaret etti.

Yani insan denen varlığın karanlık tarafına ayna tuttu.

***

Şimdi geldiğimiz noktada bize bizi daha iyi anlatan başka örnek yoktur sanırım. On yıllardır, alttan alta  bilinçli şekilde üstümüze saldıkları pisliğin nerelere varabileceğini yaşayarak görüyoruz. İçimizdeki kötücülü beslemeleri tesadüf değildi yani.

Ailesince katledilen küçük çocuklar, kesilen başı yollara atılan kızlar, çocuklarının gözü önünde öldürülen kadınlar, canına kıyan gençler, çöp konteynırlarına atılan biçare hayvanlar, mafyanın çatıştığı sokaklar, uyuşturucunun su gibi satıldığı mahalleler üstümüze boca ettikleri zehrin hazin sonuçları.

Şiddetin her türlüsünün önünün açıldığı bu memlekette tek çare, balığı baştan kokutan rol modellerin bir an önce def edilmesinden, iyiliğin acilen devreye sokulmasından geçiyor.

Ee artık ‘ olacak o kadar’ yerine ‘ olmaz bu kadar…!’ demek gerekiyor.



ARŞİV YAZILAR