Ekin Canaran | Daima İstanbul’u arayanlar | Güney Gazetesi Mersin
Ekin Canaran

Daima İstanbul’u arayanlar


Koca elleriyle sarıyor. Beni ve içindeki tüm sesleri. Kalbimi tutup uzun süredir geri vermeyen bu şehir nefessiz, saatlerce konuşuyor. Bak şimdi gün yine bitiyor. O her gün yeniden doğuyor. Dünya boğarken o yeniden yaşatıyor.

*

Birbirinin sesini duyan iki yakın dost göz ve kalp, efsanesi eskimeyen bu şehri defalarca yeniden yaşatıyor. Önce dik yokuş sonra sonu görünmeyen merdivenler. Ve bitmedi şimdi birkaç adım daha.

*

Göz ve kalp bir kenara dursun. Aklı başından alanı dolaşarak seyretmek yetmez. Her gün yeniden doğana bağladım önce kendimi. Sonra günleri. Ne yokuşlar ne dolambaçlı yollardan geçiyoruz şimdi. Bir ses duyulur geriden. Seninle olan, seninle gelen her sokağın başında bekleyen ses. Adımlar bitene kadar çıktığın yokuşların başında seni yine bulmak için bekleyen ses. Bu şehri yalnız yaşayanların sesi. Küçük dağılmış sokaklar başladı mı hikâyesini anlatmaya o zaman biraz eskiye dönmeli. Unutulmuş dar bir sokağın önünde, bir su yolu kendi evini bulurken ilk o gördü beni. Daima arayanların sahibi sokakların içine saklanan bu tek başınalığın seslerini duyduğum andan beri sana doğru atmaya başladım adımları. Sen gördün ve buldun beni. Düşünmeye ne vakit ne de gerek kalmıştı ki, önce kalbe dolandı aynı koca kollar. Akıl yerini kaybetti. Sokaklar şimdi tek bir ağızla bağırıyor. Unutarak, kendini unutarak nefessiz daldırıyor bu şehrin efsanesine.

*

Sıkıldığım hikâyelere benzemiyor bu. İnanmaktan korkmadığım her gün kendisini yeniden doğururken sizi de nasıl sürüklediğine inandırarak yazıyor sayfalarını. Birbirine benzeyenler, birbirine benzemeyenler hepimizi aynı hızla sürükleyen bir hikâye bu. Köşebaşında bekleyenler, güneşin doğuşuyla yola çıkanlar ve kendilerini sürekli akan bir yolculukta bulanların sesleriyle doluşmuş bir şehrin kendi hikâyesini yazmaması olmazdı. Günler geçiyor. Gök yerinde değil. Güneş kaçıyor. Bu efsane her gün yaratıladursun, hikâyeler yazılıp bozulsun, biz yine hep sana dönelim.

*

Hikâyenin sonu belli. Dünya yanıyor. Boğuluyor. Kararıyor. Geriye tek o, her gün aynı ateşiyle yeniden doğuyor. Çünkü bu şehir İstanbul, içini ateşlerle yakar. Tıpkı dünyanın ilk günü gibi.

 

Daima İstanbul’u arayanlar ve sevenler beni de alın yanınıza.



ARŞİV YAZILAR