Dikkat Ajan Çıkabilir!
Müjdemi isterim; siyaseti bırakıyorum. (Babam yaşıyor olsaydı ‘zaten hiç başlayamamıştın ki…’ der, üstüne nüktedan gülüşünü sergilerdi.)
Bırakıyorum bırakmasına ancak henüz yerine koyacak branş bulamadım.
Malum “etki ajanlığı” yasası gündemde.
Aslında bu yasa tasarısı sadece biz gazetecileri, sivil toplum örgütü temsilcilerini kapsamıyor; herkesi ilgilendiriyor. Düşünenleri, konuşanları, yazanları, eleştirenleri, araştıranları, aklıyla dalga geçilmesini sevmeyenleri, muhakeme yeteneği olanları ama en çok da cesurları hedef alıyor.
“Silivri soğuktur” esprisini bugüne dek hep bizler işittik. Bundan böyle sosyal medyada iki cümle yazanlar, sokak röportajında (Dilruba misali) eleştirel konuşanlar bile bu sevimsiz tehdide maruz kalabilir. Tavsiyem, “zaten ben soğuk severim” şeklinde karşılık vermeleri yönünde. Zira gevşek sırıtışları yüzlerinde donuyor.
Nasıl ki “Bir gün herkes ölümü tadacak” ise anlaşılan o ki bir gün herkes ajanlığını da tadacak!
Veya Andy Warhol’a atıfta bulunacak olursam, “bir gün herkes on beş dakikalığına ünlü olacak” mı bilmem ama herkesin bir gün ajan olarak itham edileceği kesin.
Şu an “etki ajanlığı” olarak adlandırılan düzenleme, ilk kez 9. yargı paketine konuldu ancak tepkiler ve CHP’nin girişimleriyle geri çekildi. Bunun yanı sıra 9. yargı paketi yasalaşmadan bu kez de Noterlik Kanunu’nda değişiklik öngören teklifin içine sıkıştırıldı. TBMM Adalet Komisyonu’nda hızla kabul edilmesiyle geriye TBMM Genel Kurulu kaldı. Bu hafta itibari ile de oylanması planlanıyor.
Görünen o ki hızla yürürlüğe girecek.
“Putin Yasası” olarak da bilinen bu uygulamanın en fazla tartışma yaratan kısmı “Yabancı bir devlet ya da organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında 3 ila 7 yıla kadar hapis cezası verilir” ifadesi.
Sanki demokratik hukuk ilkelerine bağlı bir ülkeymişiz gibi tasarının içeriğinden hiç bahsetmeyeceğim. Anlayacağınız hoşlarına gitmeyen konularda, canlarını sıkacak şekilde yazar ya da konuşursanız ayvayı yediniz.
Örneğin Kaz Dağlarında siyanürle altın aranmasına karşı çıkmak için eyleme katıldığınızda veya ‘kadınlar, çocuklar öldürülmesin’ düşüncesinden hareketle meydanlara çıktığınızda ya da İsrail’e karşıymış gibi görünürken ticaretin neden sürdüğünü sorarsanız otomatikman etki ajanı adayısınız.
Yani “her fani bir gün ajanlığı tadacaktır” desek yeridir. Bir diğer tabirle “cadı avı” şeklinde adlandırılabilir.
Başta belirttiğim üzere değerli okurlar, bundan böyle kendime ‘suya sabuna dokunmayan’ alanlar bulmaya çalışacağım. Hazır mutfakla barışmışken yemek işlerine girsem diyorum ancak aşçı yamağı seviyesine ulaştığımı bile iddia edemeyeceğim. Yıldızlara sarıp astroloji yazsam, ucu yine oradan buradan ajanlığa bağlanır. Çok sevdiğim voleybola el atsam yine bir yerlerden dokundururum; kendimi tanıyorum.
Ne yapsam, nereden alıp nereye koysam karar veremiyorum. Bir süredir light alanlar peşindeyim.
Ancak rahmetli babamdan öğrendiğim bir şey var ki kendisi Namık Kemal’in dizeleriyle özgürlük ve baskı korelasyonunu şöyle anlatırdı:
“Ne mümkün zulm ile bidad ile imha-yı hürriyet?
Çalış idrakı kaldır muktedirsen ademiyetten!”
Ben de hep tarihten ibretlik şu örneği vermeyi uygun bulurum:
“Antik Yunan’da krallar, kendilerini eleştiren oyunları yasaklamışlar. Konuşamayan sanatçılar ellerinde yazılarla sahneye çıkmaya başlamış. Bu da yasaklanınca işaretle anlatımı yani pandomimi bulmuşlar…”
Demem o ki bazı şeyler yasaklarla ölmez aksine DOĞAR.