Hülya Aslan | 1940’lı yıllar… Ahıra dönüştürülen camiler mi yoksa (2)   | Güney Gazetesi Mersin
Hülya Aslan

1940’lı yıllar… Ahıra dönüştürülen camiler mi yoksa (2)  


Bildiğiniz gibi Tarikatlar ve cemaatlerle protokoller yapmaya devam edeceği üzerinde basa basa duran Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in tarihe göndermeler yapan laiklik ile ilgili konuşmaları üzerine iki haftadır yazıyorum. Çünkü bu ve benzeri konuşmalar ne bakanlığı ile ilgili binlerce sorundan birinin çözümünü sağlayabilir ne de okula aç giden binlerce çocuğumuzdan birinin karnını doyurabilir. Olsa olsa tarihi gerçekleri manipüle ederek oy devşirme ve bireysel çıkarların peşinde olma ötesinde hiçbir gerçekliği barındırmamaktadır.

Ayrıca aslı astarı olmayan ve ötekileştirme üzerinden götürülen böylesi politikaların hala ekmeğini yemeye çalışmanın en hafif ifade ile bu ülkeye yapılan çok büyük kötülük olduğunu artık herkesin anlaması gerektiğini düşünüyorum. Buradan hareketle bu  köşede Sayın Bakan’ın laiklik ile ilgili sözleri yanında 1940’lı yıllar vurgusuna da dikkat çekmekmiş ve o yılların Milli Eğitim Bakanlığında neler yapıldığını anlatmaya girişmiştim.

  Çünkü Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in konuşmasında “ 1940'lı yılları hatırlayın, camilerin kapısına kilit vurmak, camileri ahıra çevirmek, vatandaşın Kur'an'ı Kerim öğrenmesini yasaklamak” sözleri  o dönemde uygulanan laiklik anlayışını yansıtmadığı gibi özellikle bugün Bakanlığını yaptığı o dönemin Milli Eğitim Sisteminde bunu besleyen hiçbir girişim olmamıştır.

Zira bahsi geçen kırklı yıllarda Avrupa’nın göbeğinde her türlü demokrasinin her türlü çağdaş eğitimin her türlü hoş görünün, her türlü inancın önünde duvarlar örülürken bu topraklarda emperyalist güçler def edilip laik demokratik sosyal hukuk devleti yolunu açan ATATÜRK’ün devrimlerinin hayata geçebilmesi çabaları sürdürülmeye çalışılmıştır. Eleştirilecek yanlar ve eksik bırakılmış çabalar olsa bile o yüzyılın içerisinde yeni doğmuş bir ülke olarak birçok yönü ile örnek olmuştur  genç Türkiye Cumhuriyeti..

 Ki bunların başında gelen bugün kendilerinin bakanlığını yapmış olduğu Milli Eğitim de olağan üstü bir devrim gerçekleştirilmiş hem o yıllara hem de günümüze kadar uzanan eğitim sistemlerine model olmuş KÖY ENSTİTÜLERİ kurulmuştur.

Bakanın sözünü ettiği işte o 1940’lı yıllar, bugüne kadar hem bizim hem de dünya eğitim sisteminin görüp görebildiği en nitelikli eğitim modeli olan KÖY ENSTİTÜLERİNİN tarih yazdığı yıllar olmuş özellikle kul- köle kültürüne sıkıştırılmış kadınların ve çocukların birer birey olma yolunu açmıştır.

40’lı yıllardan az önce (1936 da) ATATÜRK döneminde başlayan Köy Enstitülerinin kurulma süreci ise ATATÜRK’ün savaş sırasında bile öğretmenlerle toplantı yapması ve kurtuluş savaşından sonra peş peşe yapılan eğitim devrimleri hakikatine dayanır. Eğitimin önemini her koşulda her ortamda vurgulayan ve bu konuda devrimleri hayata geçiren Mustafa Kemal ATATÜRK çağdaşlık, laiklik ve bilimsellik yolunda yapmış oldukları devrimlerin ne yazık ki Cumhuriyetin her köşesine ulaşamamış olduğunu da görmektedir.

 Bu sebeple toplumun hele de köylerin kalkınması önünde ki en önemli engellin feodalite(din ve ağalık baskısı) olduğu ve okullaşmanın artması ile bunun kırılabileceğini gören bilen bir Cumhurbaşkanı ve Milli Eğitim Bakanları  1936 yılında askerlerle(çavuş-onbaşı)başlatılan toplumsal kalkınma hamlelerinden en önemlisi olan bu eğitim devrimini 1940 yılında KÖY ENSTİTÜLERİ ile taçlandırmışlardır.

İşte Bakan Beyin özellikle seçmiş olduğunu düşündüğüm  o 1940’lı yıllarda, KÖY ENSTİTÜLERİNE bir göndermedir aynı zaman da ama bilinmeli ki  bahsettiği o yıllarda çocuklar aç açık işsiz güçsüz kalmasın ve de kadınlar kız çocukları sadece okur yazar değil meslek ve iş sahibi olsun diye gecelerini gündüzlerine katan Milli Eğitim Bakanları ve genel müdürler vardı.

Hiç biri ne Kanuni’ye ya da Abdülhamit’e beddualar, küfürler  okunmadı ne de niye Vahdettin şöyle böyle yaptı diyerek politik beklentilere girmediler…

Mustafa Necati ,Saffet Arıkan,Hasan Ali Yücel gibi efsane Milli Eğitim Bakanları ile ilköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguçlar bu koltuklarda ne kadar oturabiliriz diye değil bu ülkenin kalkınması için daha neler yapabiliriz diye bir ömür tükettiler.

Peki soru şu olsun öyleyse

22 yılda 9 Milli Eğitim Bakanı geçirmiş bu ülkenin hangi velisi,genci,çocuğu şu Milli Eğitim Bakanı da bizlerin ya da çocuklarımızın dünya ölçeğinde bir eğitim sistemine kavuşmasını sağladı diyebiliyor?

Yandaşı muhalifi kime sorarsanız sorun en büyük sorunlarımızdan birinin eğitim sistemi olduğunu ve

çocuklarımız bile isteye tarikat yuvalarına ya da mafyalara terk ediliyor dediklerini duymayanınız kaldı mı?…



ARŞİV YAZILAR