Kısa çöp, uzun çöp
Yeni yılın ilk haftasını geride bıraktık. Ülkede ve kentimizde gördüğümüz, gözlemlediğimiz ve dahi yaşadığımız tabloda bir değişiklik yok. Bir yanda hak gaspını kendine helal görüp zulmeden zenginleşenler… Yani egemenler. Ya da uzun çöpler!
Öte yanda ise haklarını arayanlar, zulme direnenler, yoksullaşanlar… Bu taraftakilere ezilenler veya kısaca “HALK” diyebiliriz. Veya kısa çöpler!
Uzun çöpler azınlıktadır ama karar mercii olacak güçtedir. İstatistik bilgiler, kaymak tabaka diye niteleyeceğimiz bu kesimin nüfusumuzun yüzde 10’unu oluşturduğunu söylüyor. 85 milyonluk Türkiye’de 8 buçuk insana tekabül eder. Biz 10 milyona yuvarlayalım. Demem o ki, 75 milyonluk kütle terazinin diğer kefesinde.
Son günlerde yaşananların birkaç fotoğrafını çekelim;
- Asgari ücret, emekli ve memur maaş zamları açıklandı. Sonucu sizler de bizler gibi ayrıntılara dek takip ettiğiniz için tekrar etmiyorum. Tepkileri anımsatalım ama iktidar, “Halkımızı enflasyona ezdirmedik” derken çeperinde duran sözde emek örgütü kimi sendika ve dernekler ya sessiz kaldı ya da göstermelik basın açıklamalarıyla geçiştirdi. Hatta kısa adı TÜED olan Türkiye Emekliler Derneği Genel Başkanı Kazım Ergün saray sofrasında ağırlanırken iktidara ve mekânın sahibine methiyeler düzüyordu.
Ancak aynı derneğin Mersin Şubesi, kentimizde örgütlü emekli sendikaları ve çok sayıda emek örgütüyle birlikte “Hak verilmez alınır” sloganıyla alanlarda isyanlarını haykırıyordu. Temsili emekli tabutlu, şiirli, skeçli hak arayışlarını ısrarla ve kararlılıkla sürdürüyorlar.
- Aile Hekimlerinin mesleklerini yapmaları kısıtlanıyor. Öyle ki, uzun ve zorlu tıp eğitimi sürecinden geçerek doktor unvanını alanlara, “… reçete yazarsan ceza alırsın, hasta gelmezse yaptırım uygularım, hastaneye gönderirsen maaşını keserim…” dendi. Sağlık Bakanlığı’nın bu genelgesine hekimlerin yanıtı ebe, hemşire ve diğer sağlık emekçileriyle dayanışma da gösterir biçimde net oldu. Tabip odaları, sektörde örgütlü sendikalar üçüncü kez iş bırakarak sokaktaki hak aranışında tutarlılıklarını gösterdi. Sorunun, mesleklerini onurlarıyla, gereğince yerine getirilmesi olduğu kadar “Halk sağlığı” olduğunu da vurguladılar.
-2024’ü “Emekliler Yılı” ilan eden iktidar sahipleri 2025’i de “Aile Yılı” olarak duyurdu. Aile Bakanlığı makamına yandaş TV kanallarında gündüz kuşağı programı yapanlardan birini getirmek uygundur diye düşünüyorum! Örneğin, Esra Erol ile Müge Anlı’dan biri yakışır!
Emeklilere reva görülen politikalara bakarak “Ailelerimizi nasıl korumalıyız?” sorusuna yanıt vermek için düşünme zamanıdır.
*
Ailenin en önemli parçası olan kadınlar yine sokaktaydı. Rojin’in, Gülistan Doku’nun katillerinin peşinde. Ortalama her gün iki hemcinsini kurban veriyor kadınlar. Failler eş, baba, erkek kardeş, sevgili ya da hiç tanımadığı sapık bir erkek olabiliyor. Cinayetlerin bir kısmı faili meçhul kalırken, kimileri de indirimlerden yararlandırılarak küçük cezalarla yırtabiliyor. Ancak kadınlar Mersin’de ve her kentte “Kadın cinayetlerini durduracağız” diyerek erkek iktidarına karşı ses yükseltmeye devam ediyor.
Görünen o ki, iktidarı elinde tutanlar yani egemenler yeni yılda da işçiyi, emekliyi, kadınları, gençleri, adaleti, muhalif belediyeleri, kısaca boyun eğmeyen herkesi silkelemeye devam edecek.
Buna karşın, “direniş bulaşıcıdır” diyebileceğimiz örneklerin arttığını da görebiliyoruz.
Maden ve metal işçilerinin hak arama mücadelesinden zaferle çıkmalarının ardından Polonez işçilerinin aldığı sonuç Kutup Yıldızı gibi parlıyor. Sendikaya üye oldukları için kapı önüne konulan çoğu kadın Polonez işçisi, 6 aylık direnişlerinin ardından tüm yasal, demokratik haklarına kavuştu. “Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır.” sloganıyla nerede durulması gerektiğini gösterdiler. Kutlamalarını ise “Erik dalı gevrektir” türküsüyle göbek atarak yaptılar. Tıpkı voleybolcu kadınların her galibiyet sonrası yaptıkları gibi.
*
Ekoloji mücadelesini atlamamak gerek. Anamur köylüleri tarım yaptıkları alanları yok edecek mermer ocaklarına karşı verdikleri hak ve hukuk mücadelesini kazandı. Şimdilik Anamur muzunu, avokadoyu, zeytini üretmeye devam edecekler. Köylülere yol gösterip destek veren Mersin Çevre ve Doğa Derneğini kutlamak gerek.
Öte yandan Mersin Çevre Platformu, Mersin Limanı’nın genişleme projesine karşı verdikleri savaşımlarını kararlılıkla sürdürüyor. Liman derinliği artırma ve rıhtımı büyütme çalışmaları sonucu ortaya çıkacak 6 milyon tonluk asbestli maddenin yaratacağı sorunlara dikkat çekiyor.
Yazmaya devam ederken gazetemizin üst makamı ceo’muz Necdet Canaran’ın “Yazın sütunu çoktan doldurdu” uyarısıyla burada bitirmek zorunda kaldım.
Korsanca son söz olsun, kısa çöp uzun çöpten hakkınızı alacak mı?