Bülent Ufuk Ateş | Türkçülük-Siyasal İslam Birliği - 2 | Güney Gazetesi Mersin
Bülent Ufuk Ateş

Türkçülük-Siyasal İslam Birliği - 2


  ‘Türkçülük-Siyasal İslam Birliği’ başlıklı geçtiğimiz hafta kaleme aldığım yazının eksik kaldığını, devamını getireceğimi dile getirmiştim. Gözlem ve analize dayalı yoruma, uluslararası düzlemi de katarak devam edelim.

     Yaşanan iki dünya savaşının ardından her ne kadar ‘soğuk savaş’ ortamı olsa da kapitalist ve sosyalist bloklar arasında denge oluşmuştu. İki merkezli dünyada da sosyal devletin yanı sıra ‘demokratik değerler’ öne çıkıyordu. Özellikle kıta Avrupası’nda faşizm döneminden gelen kötü miras belleklerde henüz yeniydi. Afrika, Türkiye dahil olmak üzere değişik coğrafyalardan gelen göçler dönemsellikte ırkçı tepkilere neden olmadığı gibi kimi sosyolojik nedenlerle demokratik değerleri yükseltebiliyordu.

     Bu sürecin çok uzun devam etmediğini biliyoruz. Sovyetler Birliği’nin başını çektiği Sosyalist Blok’un yenilgisiyle rüzgar tersten esmeye başladı. Balkanlar, Doğu Avrupa, Kafkasya başta olmak üzere mikro milliyetçilik dünyanın birçok bölgesinde emperyalist güçlerce hortlatıldı. Bağımsızlıkçı, bağlantısız politikaların egemen olduğu Yugoslavya örneğinde olduğu gibi barış içinde bir arada yaşayan halklar birbirlerine kırdırıldı.

     Yaşanan bu sürecin sonunda Batı ve Doğu Avrupa’da ırkçı, neo faşist örgütlerin yükseldiğini görüyoruz. Sosyal hakları budanan emekçi sınıflara düşman diye Almanya, İtalya, İngiltere, İspanya, Fransa gibi batının güçlü devletlerinde ırkçı, neo faşist partiler iktidar ortağıdır ya da iktidar almaşığı. Macaristan, Ukrayna, Rusya gibi eski sosyalist ülkelerde de otokrat liderlerin benzer ideolojik kaynaklardan beslendiğini söylemek yanlış olmaz.

     Emperyalizmin koç başı ABD’de de durum farklı değil. Geleneksel olarak Güney Amerika’yı arka bahçesi olarak görerek solcu, ilerici, halkçı iktidarları yerli işbirlikçileriyle deviren ABD hızını arttırmış bulunuyor. Trump gibi narsist kişilik bozukluğuna sahip bir başkanın yönetiminde Kanada, Danimarka topraklarına göz dikilirken, Avrupa’ya da ayar verilmektedir. Küçük oğlu X ile Trump’ın yanı başından ayrılmayan dünyanın en zengin insanı Elon Musk neo faşistleri desteklediğini, demokratik ve barışçı değerlerin çöpe atılması gerektiğini sözleriyle, eylemleriyle açıkça göstermekte.

     Birçok eksiği barındırmakta olsa da gazete yazısı için uzun sayılabilecek uluslararası durum tespitinin ardından Türkiye’ye dönebiliriz.

     İdeolojik gıdasını iki yüz yıldır Batı’dan alan bu coğrafyanın politik yönelimini de buraya doğru bükmesini beklemek gerek. Bir önceki yazımızda İslamcılık ve Türkçü milliyetçiliğin kardeş ideolojiler olarak var olduğunu örnekleriyle, tarihsel sürecini anlatmaya çalışmıştık.

     Türkçülük akımının hegemonik hale geldiğinin önemli göstergelerinden birinin kurulan yeni partiler olduğunu söyleyebilirim. MHP her ne kadar ‘Tapulu arazimi kimselere kaptırmam’ dese de büyüyen milliyetçi pastadan pay almak isteyenleri anımsayalım:

-Başarısız performansının ardından dümenini Saray’a kıran Meral Akşener’in koltuğunu sahiplenen eski Ülkü Ocakları başkanlarından Müsavat Dervişoğlu’nun İYİ Partisi,

-Tek politikası yabancı düşmanlığıyla oylarını yüzde beşlere çıkaran Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi,

-Sadece lideri Yavuz Ağıralioğlu’nun ismiyle anılmasına rağmen yüzde üçlere ulaşan Anahtar Parti,

-Ülkücü hareketin önemli isimleri arasındayken şüpheli biçimde öldürülen Muhsin Yazıcıoğlu’nun BBP’sini devralan Mustafa Destici,

-BBP’den kopan bir ekip tarafından kurulan Remzi Çayır liderliğindeki Milli Yol Partisi,

-Eski ‘solcu’ Doğu Perinçek’in Vatan Partisi’nin geleneksel milliyetçilerle yarışan konumunu da ekleyelim.

     Yukarıda saydıklarım aklıma ilk gelenler. Etkin bir özne olmak amaçlı kendilerine alan açmaya çalışan çok sayıda girişimin varlığı biliniyor. Salt bu saydıklarımız bile milliyetçiliğin, Türkçülüğün başat hale geldiğinin kanıtı olsa da gelişmeler bunlarla sınırlı kalmıyor.

-Ülkücü gelenekten gelen akademisyen Kürşat Zorlu’nun İYİP’ten koptuğu gün AKP’de Türk Dünyasından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’na getirilişi Reis’in iktidarının devamı için ‘yükselen değer’ milliyetçiliğe yönelimini göstermez mi? Gençliğinde kıyısından komünistlerle yoldaşlık yapan Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı Mehmet Uçum’un milli (!) çıkışlarını neye yoracağız? Solculuktan Saray Rejimi kalemşörlüğüne evrilen Nedim Şener’in yurtsever, ilerici, kamucu, barış ve adalet savunucularını muhbirlik anlayışıyla eleştiren yazılarının işlevi yok mu?

-Sol değerlerden yana olduğunu savunan CHP’nin Cemal Enginyurt, Salih Uzun, Adnan Beker gibi milletvekillerinin yanı sıra aynı kökenden gelme isimleri bünyelerine katmalarını anlamak gerekmiyor mu?

     İki haftadır Türkiye ve Dünya siyasetinin gidişatına ilişkin durum değerlendirilmesi yapılmaya çalışıldı bu sütunlarda. Tezimize katılanlar olduğu gibi eleştirenler de olacaktır. Ülkemizde hızla değişen gündemler söz konusuyken soyut gibi görünen konuya dalmak doğru bulunmayabilir. Ancak yaşadığımız süreci çözümleyebilmek, duruşumuzu belirlemek, stratejiyi saptamak adına gerekli bulduğumu dile getirmek istedim.

     Önümüzdeki haftalarda daha güncel konularda buluşmak dileğiyle.

 



ARŞİV YAZILAR