TBMM odaklı siyaset
PKK’nin kendini feshetme ve silahların bırakılması kararlılığı gittikçe kendini netleştirdikçe, ‘Terörsüz ve demokratik Türkiye’ söylemleri de toplumsal karşılık bulmaya başladı.
PKK, 11 Temmuz’da silah yaktı. Türkiye’de yepyeni bir süreç ve dönem başlıyor. Cezaevlerindeki siyasi tutukluların serbest bırakılması gündemde. Ben bunu devletin barışı olarak görüyorum. 50 yıllık can alıcı bir meseleyi çözüm noktasına getirerek Kürtlerle barışık bir düzen yaratmaya çalışan devletin, barış grafiğini yüzde 90’ların üstüne taşıma ihtimali çok yüksek. Bu grafik yakalandığında Demokratik, çağdaş, bütün kesimleri sarıp sarmalayan bir Anayasayı yapmak hiç de zor değil.
Yeni ve çok farklı bir süreç başlıyor demektir. Topyekûn toplumsal bir barıştan söz ediyorsak, bütün kesimlerin varlığının temsil edildiği 600 üyeli güçlü ve hareketli parlamento, ülkenin bütün sorunlarının çözümünün odak noktası olur. Kendisiyle barışık, toplumu ile barışık bir parlamento ve sistem inşası şart olduğu gibi, siyasetçilerin sorumluluğu da kendini dayatıyor.
Dürüst, çalışkan parlamenterlerin görev yaptığı bir güçlü bir parlamento, huzurlu, gelecekten umutlu bir yurttaşlar topluluğunda ne diye kavga olsun. Demokratik bir kavga olur, o da en fazla Avrupa Birliğine giriş için olur.
Parlamenter sistemde, Siyasi partilerin parlamento odaklı yoğunluk içinde olması demokrasinin olmazsa olmazların en başındadır. Toplum adına sorumluluktur, Milli İradenin karşılığıdır. Parlamento elbette çalışıyor, kanun, kararnameler komisyonlar aracılığıyla resmileştiriliyor. Bunlara rağmen, yüzde yüz bir parlamenter yürüyüş olduğunu söylemek mümkün değil. Bakanlar, Parlamento içinden olmayınca, geride bıraktığımız yıllarda olduğu gibi parlamento hareketliliği yok. Sadece partilerin grup toplantılarından yansıyanlar var.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin şu an tartışıldığı gerçeğinden hareket edersek, önümüzdeki süreçte başta iktidar partisi, Cumhur ittifakı olmak üzere, muhalefet partileri daha fazla yoğunluğun parlamento çatısı altında olması gerektiği konusunda ısrarcı olabilirler.
Yüzde 51 meselesi de dâhil olmak üzere, birçok sorun var. Cumhurbaşkanının bir kez daha seçilmesi dâhil, daha birçok mesele var. Güçlendirilmiş ancak, geride bıraktığımız yıllarda olduğu gibi bir parlamenter sistem değil, daha ileri, ‘Başkanlık yâda yarı başkanlık gibi bir sistem üzerinden bir yol yürüyüşümü denenmeli ‘diye zaman zaman düşünüyorum.
Cumhurbaşkanının seçilmesi ve yetkileri konusunda dünya örnekleri var, sıkıntı da değil. Zaten, parlamentosu, halkı, dini, dili, rengi farklı yurttaş topluluğu ile barışık bir ülkenin bir tek sorunu kalıyor; Huzurlu, sağlıklı, umutlu bir gelecek.