Darbe içinde darbe
Türkiye darbe içinde darbenin yaşandığı günlerden geçiyor. “Tanrının lütfu” diye tanımlanan 15 Temmuz FETÖ Darbesi girişimi toplumun ve Kemalist subayların karşı koymasıyla başarısızlığa uğramıştı. Ancak, süre. AKP iktidarının otokratik eğilimlerini belirtik kılmasına vesile oldu. MHP’yi de yanına alarak Cumhur İttifakı’nı oluşturan “Saray Rejimi” toplumsal ve kurumsal muhalefete baskıyı artırarak “güçlü” iktidarını sürdürmeyi başardı.
“Başarı hikâyesi” bir yere kadar sürerdi. Sopa politikalarına geniş halk kitlelerinin iyice yoksullaşması eklenince itiraz sesleri yükselmeye başladı.
“Küçük rüşvet” sayılabilecek havuç politikalarıyla kazanılan 2023 Mayıs seçimleri aslında denizin bittiği dönemdi. CHP’de yaşanan değişimi, yani parti içi iktidarın el değiştirmesini de yeni dönemin işaretleri arasında sayabiliriz. Aradan bir yıl geçmeden yapılan yerel seçimlerde AKP siyasi yaşamının en ağır yenilgisini yaşarken CHP birinci parti olmayı başarmıştı.
Bu tarihten itibaren kısa süren balayı sürecinin ardından “partileşen devlet” aygıtıyla sopa politikaları tam boy devreye sokuldu. 2024 Ekim’inde hemşehrimiz Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanması gelecek daha kötü günlerin habercisiydi.
Nitekim, 19 Mart’ta hedefte olan büyük isim Ekrem İmamoğlu önce görevden alındı, ardından tutuklandı. Yaşanan yeni bir darbe girişimiydi. Ortak kanı, gençlerin önderliğinde başlayan kitlesel gösteriler nedeniyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanamadı. Gelişmeler, başta CHP olmak üzere tüm muhalif kesimleri direnişe yöneltti.
2 Eylül Salı günü CHP İstanbul İl Örgütü’nün uyduruk mahkeme kararıyla (Anayasaya da aykırı biçimde) görevden alınarak yerine kayyum atanması üçüncü darbe girişimidir. Deniz Baykal’ın gözde isimlerinden, Kılıçdaroğlu’nun da ekibinden olan Gürsel Tekin’in bu oyunda rol alması dikkat çekici. Bay Tekin’i İstanbul İl Başkanlığı ve milletvekilliği döneminde “CHP’yi sağcılaştırma” politikalarından anımsıyoruz.
Ana Muhalefet Partisi’nin son iki darbe girişimi karşısında gösterdiği performansı takdir etmek gerekir. Özgür Özel liderliğinde gerçekleştirilen 52 kitlesel miting başarı öyküsüdür. Başta toplumsal muhalefet olmak üzere sosyalistler ve diğer muhalif unsurların gösterdiği dayanışmayı unutmadan… Çünkü saldırı salt CHP’yi değil, sınıfsal olarak emekçilere, siyasal anlamda tüm muhaliflere.
Övgüyü yaparken eleştirileri de sıralamak gerek. Yanlışın birincisi, Cumhur İttifakı içinde çatlak arayarak “yeni açılım” fırsatı kollamaktı. MHP ve lideri Devlet Bahçeli’ye gönderilen pembe mesajlar iktidar bloğunu sağlamlaştırmaktan başka işe yaramadı. Çıkar bağıyla birbirine mahkum AKP-MHP ortaklığının sarsılması ham hayal.
Son seçimlerde birinci parti olarak çıkanların erken seçim istemesi en doğal haklarıdır, doğrudur. Ancak sürekli ve “Tek yol seçim sandığı” demek de o kadar yanlış. Her geçen gün saldırının şiddetini artıran, “muhalefetsiz ülke” hedefini uygulamalarıyla gösteren iktidara karşı muhalefetin ajandasını çeşitlendirmemesi büyük eksiklik.
Görülüyor ki; Beştepe siyaseti saldırının dozunu artırmayı sürdürecek. “Sırada ne ola ki!” diyebilirsiniz.
-15 Eylül’de CHP’ye kayyum olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun atanması,
-Özgür Özel’in dokunulmazlığının kaldırılarak tutuklanması,
-CHP ve kimi siyasi partilerin kapatılması,
-Terörsüz Türkiye masasının devrilerek güvenlikçi politikalara dönülmesi,
-Siyasal suikastlar
………
………
Olasılıkları artırabiliriz. Buna kötücül iktidarın, “Ne yapamaz?” sorusuna yanıtınız ne olur!
“Ne yapmalıyız?” sorusuna yanıt aramak, tüm muhaliflerin görevidir. Adanalı gençlerin Silivri hedefli yürüyüşleri güzel bir örnek. Ancak, seçim ikliminin yaşanmadığı ortamda ısrarla “Seçim sandığı gelecek, kurtulacağız” demek en hafif deyimle eksiklidir. Üstelik yapılıp yapılmayacağı kuşkulu bir seçim varken.
Kalıcı ve sonuç alıcı yöntemin “Halk örgütlenmesi” olduğu dünya örnekleriyle sabit. “Türkiye İttifakı” diyen CHP’nin Genel Merkez düzeyindeki eylemliliklerini yerelliklere yapması gerekir. “Mahalle meclisleri”, “Park formları” ilk elden yaşama geçebilir. Yerelliklerdeki “Halk örgütleri” açık faşizme giden rejime karşı en temel direniş odakları olacaktır.
Eylem ve örgütlenme çeşitliliğini artırmak Mersin’de görece hızlıca yaşama geçirilebilir. CHP’de Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır ve Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer gibi iki güçlü politik figür var. İlçe belediye başkanları ve il ilçe örgütlerinin de harekete geçmesi elzem.
Kentimizin demokratik örgütlenme, direniş geleneğini gözardı etmeyelim. “Meydanları ve sokakları zapt edelim” sloganından vazgeçmeyen devrimci, sosyalist unsurlar da harekete geçmeye hazırdır.
Ne dersiniz; Mersin daha büyük, güçlü ve sonuç alıcı direnişin öncü gücü olur mu?
Ne de güzel uyuyor Nazım Usta'nın dizeleri:
“Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
Safları sıklaştırın çocuklar,
Bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.”