Dr. Öğretim Görevlisi Alaiddin Koşar

Meslek Yüksekokullarının Ekonomideki Rolü ve Önemi


 

 

Modern ekonomilerin belkemiğini oluşturan üretim, hizmet ve teknoloji sektörlerinde, meslek yüksekokullarının (MYO) oynadığı rol, her geçen gün daha belirleyici hale gelmektedir. MYO’lar, teknik ve mesleki becerilerle donatılmış ara kademe insan kaynağı yetiştirir; bu sayede hem sanayi kuruluşlarının hem de hizmet sektörlerinin ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücünü doğrudan üretime kazandırır. Türkiye’de meslek yüksekokullarından mezun olan her yıl yaklaşık yüzlerce bin öğrenci, iş hayatına dâhil olmakta ve bu sayede ekonominin dinamizmine somut katkılar sunmaktadır.

Özellikle imalat sanayinde, teknik personelin eksikliği üretim süreçlerini yavaşlatabilir veya maliyetlerin artmasına yol açabilir. Oysa MYO mezunları –örneğin makine, elektrik, bilgisayar, endüstriyel otomasyon, lojistik gibi alanlarda– genellikle fabrikada hemen adapte olabilecek donanıma sahiptir. Lisans mezunlarının daha teorik bir altyapısı bulunurken, meslek yüksekokulu mezunları pratiğe parke taşından boruya, yazılımdan otomotiv sistemlerine kadar doğrudan müdahale edebilecek yetkinliklerde yetiştirilir. Bu da mezunların, üretim süreçlerinde hızlıca yer alınmalarını sağladığından, sanayi kuruluşlarının tercihlerini MYO mezunlarından yana yoğunlaştırmasına yol açar.

Ulusal istatistiklere bakıldığında, son yıllarda meslek yüksekokulu mezunlarının istihdam oranlarının lisans mezunlarına göre bazı meslek gruplarında daha yüksek olduğu görülmektedir. Mesela teknik bölümlerden mezun olan bir kitle, doğrudan teknik personel ihtiyaçlarını karşılayan pozisyonlarda istihdam edilmektedir ve iş bulma süreci nispeten daha kısadır. Bazı araştırmalarda, MYO mezunlarının mezuniyetten sonraki ilk 6 ay içinde istihdam edilme oranı yüzde 70–80 civarında seyrederken, lisans mezunlarında bu oran yüzde 60–70 bandında kalabilmektedir. Bu rakamlar, ekonomi açısından, daha hızlı katma değer yaratılabilen iş gücüne ilk ulaşımın meslek yüksekokullarından yapıldığını göstermektedir.

Bu bağlamda, meslek yüksekokullarına yapılacak yatırımlar, yalnızca eğitim-öğretim kapasitesini değil; aynı zamanda ülkemizin üretim-refah sarmalını doğrudan besleyen bir kaynağın güçlendirilmesini sağlar. Laboratuvar alt yapılarının modernizasyonu, sanayiyle ortak uygulamalı projelerin artırılması, öğretim elemanlarının sektör deneyimlerinin pekiştirilmesi, meslek yüksekokullarının donanım seviyesini yükselteceği gibi aynı zamanda öğrencilerin motive edilmesini ve sanayiye adaptasyonlarını kolaylaştırır. Özel sektörün, eğitime stratejik ortak olarak katılmasıyla, eğitim programlarının güncelliği sağlanır; staj ve uygulama imkânları artar; öğrenciler gerçek iş ortamlarıyla buluşarak deneyim kazanır. Bu iş birliğinin temelinde, ‘talebin eğitime yön vermesi’ ilkesi yer alır—yani sanayinin ihtiyaçları doğrultusunda eğitim programları şekillenirse, hem iş gücü piyasası hem eğitim sistemi kazanır.

Dahası, bölgesel bir perspektifte düşündüğümüzde; özellikle üretimin yoğun olduğu sanayi kentlerinde kurulan meslek yüksekokulları, kentin dinamiğini artıran, genç nüfusun yerel bölgede kalmasını sağlayan ve ekonomik faaliyetleri canlandıran çekim merkezleri haline gelir. Bu okullar sayesinde, nitelikli iş gücü yerelde barınır; küçük ve orta ölçekli işletmeler de teknik personel bulmakta zorlanmaz. Bu, göçü azaltır, bölgesel kalkınmayı destekler.

Sonuç olarak, meslek yüksekokullarının ekonomik hayattaki önemini hem istihdam verileri hem sanayi üretimine adaptasyonları hem de bölgesel kalkınmaya katkılarıyla net biçimde görmek mümkün. Lisansın teorik gücü ile MYO’nun pratik dinamizmi birleştiğinde, ülke çapında eğitim ve üretim ekosistemi güç kazanır. Bu nedenle MYO’lara yapılan yatırım, aslında geleceğin ekonomisinin temellerine yapılan yatırımdır; sanayi ve eğitim kurumlarının daha sıkı entegre olması, sürdürülebilir kalkınmanın kilit bileşenlerinden biridir. Haliyle, her adımda bu okulları desteklemek ve sanayi ile güçlü bağlar kurmak, ekonomimizin refahı için stratejik bir gerekliliktir.

 

 



ARŞİV YAZILAR