Köy Enstitüleri: Bir Mandolin Hikâyesi mi, Yoksa Bir Kırsal Kalkınma Modeli mi?
Köy Enstitüleri yalnızca bir eğitim reformu değildi. Aynı zamanda Cumhuriyet’in en özgün kırsal kalkınma ve toplumsal dönüşüm modeli idi.
O dönemde nüfusun %80’i köylerde yaşıyordu. Enstitüler, köylüyü yalnızca okuryazar yapmakla kalmadı; tarımdan hayvancılığa, kooperatifçilikten sağlığa, tiyatrodan edebiyata kadar yaşamın her alanında dönüştürdü.
Karma eğitim ilk kez bu ölçekte kırsalda uygulandı. Kadın-erkek eşitliği, cemaat toplumundan cemiyet toplumuna geçişin en ciddi adımlarından biri oldu.
Kültür ve sanat eğitimi, köylünün dünyasını genişletmek için bir araçtı. Mandolin, tiyatro, şiir sadece “hobi” değil; modernleşmenin ve bireyleşmenin araçlarıydı.
“İş içinde, iş aracılığıyla eğitim” modeli, üretimle öğrenmeyi birleştirdi.
Köy Enstitülerini “mandolin çalmaya indirgemek” büyük bir haksızlıktır. Avrupa’da Rönesans ve Reform nasıl bir aydınlanma süreci yarattıysa, Türkiye’de de Köy Enstitüleri aynı işlevi görüyordu.
Enstitülerin kapatılması, yalnızca okulların kapanması değil; Türkiye’nin modernleşme tarihindeki en kritik kırılma noktalarından biridir.
Bugün hâlâ kırsal kalkınma ve toplumsal dönüşüm tartışmalarında Köy Enstitülerinin deneyimi yol gösterici olmaya devam ediyor.
Not: Tarih bölümlerinde derslere girdiğimde gördüğüm en temel eksiklik, öğrencilerin yeterince ekonomi ve sanat dersi almamış olmasıdır. Bu yüzden tarihçiler bazen olaya dar bir perspektiften bakabiliyor. Ekonomi ve sanat bilmeden iyi bir tarihçi olunamaz.