Bülent Ufuk Ateş

İnadımız irademizdir


Sosyal medya üzerinden çeşitli meslekler başta sanat olmak üzere farklı disiplin mensuplarının ‘taraf’ olup olmaması tartışması sürüyor. Konuya ilişkin genel bir görüş savunusu yapmak mümkün. Ancak şimdilik kendi alanımıza, yani gazetecilik üzerinden bir pencere açalım.

Aslında özellikle sektörel bazda bitmiş bir tartışma diye bakmak gerekir. Çoğunluk safını belirlemiş epeyce uzun zamandır. Gazetemiz Güney’in de sahiplendiği tavrı, ‘haberde gerçeklik, yorumda özgürlük’ ilkesini benimseyenler arasındayım. Mesleğimizin en değerli rütbesi saydığım muhabirin okuruna ‘çıplak gerçek’i iletmesi temeldir. Yazar ise bu gerçeği dünya görüşü doğrultusunda yorumlar.

Başta bitmiş bir tartışma iddiasında bulundum. 2000’li yıllardan önce görece su götürür bir konu başlığı olabilirdi. Ne ki; AKP iktidarının yaptığı ekonomik ve siyasal operasyonlarla ‘merkez medya’ diye adlandırılan kurumlar zapturapt altına alınmış, ‘majestelerinin bülteni’ne dönüştürülmüştür. Satın alınan holding medyası ile sektörün yüzde 80’i yandaş kılındı. Tele 1’e kayyum atanması ve korku salınarak susturulan kurumlarla bu oranın yüzde 90’ları aştığı aşikâr.

İki örnek üzerinden durumu somutlayarak açmaya çalışayım. Geçmişte merkez medyada üst düzey yöneticilik yapmış usta gazeteci Fatih Altaylı, 22 Haziran günü tutuklandı ve geçtiğimiz günlerde 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı. Gerekçe ilginç; kendi YouTube kanalında ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tehdit!’ suçlaması.

Furkan Karabay, genç gazeteciler arasında yaptığı haberler ve onurlu duruşuyla parlayan isimlerden. 201 gün tutuklu kaldıktan sonra salı günü tahliye edildi. Ama 4 yıl 3 ay ceza verilerek. O’nun suçu ise ‘Cumhurbaşkanına hakaret’miş!

Sayfaları dolduracak denli bu tür mahkûmiyet, soruşturma, tutuklama vb. haber özetleri yapabiliriz. Ortak noktası Cumhurbaşkanına hakaret diye belirtilse de siz bunu ‘eleştiri’ olarak okuyun. Saray Rejimi’nin uygulamalarının adalete, hukuka, eşitliğe, yurttaşlık haklarına aykırılık gösterdiğini vurgulayan haber ve yorumlara imza atmış isimlerdir andığımız.

Bu noktada ‘Taraf olma’ sorunsalı üzerinde düşünmek gerek. Yukarıda belirtilen medyanın yüzde 90’lık kısmında iktidarın tüm yaptıklarına alkış, muhalefetin tüm görüşlerine ise ‘Tu kaka’ tavrı haberlerde, yorumlarda yer alıyor. Tirajları iyice düşen gazeteler ile izlenmeyen CNN, NTV gibi haber kanallarında tartışma programlarına katılan ‘seçkin!’ ve yüksek maaşlı ‘gasteci’ler, Erdoğan’ı ‘Hatasız kul’ olarak göstermek için canhıraş çaba içinde. Bu ‘yüksek şahsiyetler’ arasında sol cenahtan devşirmeler de var. Adlarını saymayayım, sizler biliyorsunuz.

‘Bizim Mahalle’ye gelelim şimdi de. Korkutulan bir örnekten bahsedelim. Mesleğin onurlu ve mücadeleci ismi Merdan Yanardağ ‘casusluk’ gibi saçma bir iddiayla tutuklanırken Tele 1’e de kayyum atanmıştı. Halk TV, Cumhuriyet, Evrensel, Birgün ve dijital ortamda yayın yapan çok sayıda kurum, bu hukuksuzluk karşısında dayanışma gösterdi. Ancak, bu cenahta konumlanma iddiasındaki Sözcü Grubu aynı duruşu gösteremedi. Yılmaz Özdil başta olmak üzere yöneticileri korkularını gizleyemediler, sessiz kaldılar. Bununla da yetinmediler. Çoğu DİSK Basın-İş Sendikası’na üye 15 basın emekçisinin işine son verdiler. Tıpkı Tele 1 Kayyumu’nun kanal bünyesinde çalışan onlarca emekçiyi kapı önüne koyduğu gibi.

Emperyalizm ile kol kola otokratik rejimi kalıcılaştırmak, toplumsal ve siyasal muhalefeti susturmak, mümkünse yok etmek adına son taşlar döşenirken ‘Tarafsızlık’ söyleminin aslında tarafgirlik olduğunu anlamak gerek.

Bizim mahalleden bir kuruma ya da meslektaşa yapılan operasyona sessiz kalmak, korkmak iktidarın kararlığını artırır, başarısının göstergesidir. Amaç muhalif medyayı susturmak ise sıranın bizlere de geleceğini bilerek konumlanmak, yani taraf olmak gerekiyor.

Biraz da tarihimize dönelim. Hem de Mersin Basın Tarihi’ne. Ali Adalıoğlu’nun başkanlığını yaptığı dönemde Mersin Gazeteciler Cemiyeti’nin yayımladığı ‘Mersin Basın Tarihi’ kitabında anılan çok sayıda isim bugün de ışık tutuyor bizlere. (Bu arada araştırmayı büyük bir emekle yapan Gündüz Artan’ı rahmet ve özlemle anıyorum)

 

 

İhsan-Nimet Tufan’ın 1950’li yıllarda iktidarın baskıcı tutumlarına karşı demokrasiden ve halktan yana taraf olma kararlılığı hapis ile cezalandırılmıştı. Nimet ablamızın ‘Türkiye’nin Jan Darkı’ diye anılması bir bedelin ürünüdür.

Daha da geriye gidelim; Ata Çelebi 18 Eylül 1922 tarihli Doğru Öz Gazetesi’ndeki yazısında şunları dile getirebiliyor: ‘Mazlum emekçi sınıfının iyiliğini bildiren…’, ‘Halkın yükselmesini gösteren…’ yazılara sayfalarımız açıktır.

‘Düşünce ve basın özgürlüğü birbirinden ayrılması imkânsız iki olgudur’ düsturunu benimseyenler, gidişata sessiz, tavırsız, tarafsız kalamaz. Tabii Tufan çifti, Ata Çelebi, Lütfi Oğuzcan gibilerinin kendilerine bıraktığı mirası sahiplenenler içindir sözüm.

- Okuyucuyu izleyiciyi, müşteri gibi gören zihniyetin karşısında durmayacak mıyız?

- ‘Demokrasisiz bir barış’ inşa edilmek istenmesini eleştirmeyecek miyiz?

- Yanı başımızdaki Akdeniz Belediyesi başta olmak üzere tüm kayyum uygulamalarına karşı seçilmişlerin yanında konum almayacak mıyız?

- Sendika üyesi olduğu için işsizliğe mahkûm edilen basın emekçileriyle dayanışma göstermeyecek miyiz?

- ‘Devlet okullarında bir öğün sağlıklı, ücretsiz yemek her çocuğun hakkıdır’ kampanyasını yürütenlere sayfalarımızı açmayacak mıyız?

- Gazeteci görünümlü yandaşlar TV ekranlarında, köşe yazılarında ‘19 Mart Darbesi Mahkemeleri’ kurup muhalif siyasetçileri ‘mahkûm’ ederken bizler demokrasiden, özgürlükten yana taraf olmayacak mıyız?

Benzer soruları çoğaltabiliriz. Nerede konumlanacağımıza karar verme zamanıdır. Yanıtların yanı sıra alacağımız tutumlar, Ya ‘haktan ve halktan yana’ ya da ‘Zalimden yana’ seçenekleri arasına sıkışmıştır.

‘Gerçekleri söylemek devrimci bir eylemdir’ sözünden hareketle konum deklarasyonumdur: Keçi inadıyla irademizi göstereceğiz. Cesur haberlere ve özgür yorumlara imza atacağız. Yalancıların yalanlarını yüzlerine haykırmaktan vazgeçmeyeceğiz.

Çoğul kullandım; çünkü yalnız olmadığımı, cesur yürekli çok sayıda gazeteci olduğunu biliyorum.



ARŞİV YAZILAR