COP İklimi Gerçek İklimden Çok Uzak
Gelişmiş ülkeler hem dünyanın en büyük karbon salımcıları hem de en yüksek atık üreticileri. Küresel ısınmanın gerçek mimarı, planlı eskitme ve aşırı tüketime dayalı kapitalist üretim modelidir; COP zirvelerinde konuşulmayan asıl gerçek de budur.
Küresel Isınmanın Gerçek Faili: Gelişmiş Ülkeler
Son açıklanan verilere göre dünya kişi başına yıllık ortalama 4,8 ton CO₂ salıyor.
Kişi başına yıllık atık üretimi ise yaklaşık 270–300 kg.
Ancak gelişmiş ülkeler bu ortalamaların çok üzerinde:
ABD: 820 kg atık, 15 ton CO₂
Kanada: 700–750 kg atık, 14–15 ton CO₂
Avustralya: 650–700 kg atık, 15 ton CO₂
Almanya: 620–630 kg atık, 8–9 ton CO₂
Japonya: 500–520 kg atık, 8–9 ton CO₂
Güney Kore: 550 kg atık, 12 ton CO₂
Birleşik Krallık: 450–500 kg atık, 5–6 ton CO₂

Bu veriler açık bir gerçeğe işaret ediyor:
Gelişmiş ülkeler hem atığın hem de karbon salımının merkezinde.
Üretimi Çin’e, Hindistan’a Yükle; Atığı Türkiye’ye Gönder
Bugünkü küresel ekonomik sistem öyle kurgulanmış durumda ki:
Üretimin en ağır kısmı Çin ve Hindistan gibi ülkelere kaydırılıyor.
Bu ülkeler küresel tedarik zincirinin temel taşı hâline gelirken,
Atık ise Türkiye gibi ülkelere yönlendiriliyor.
Yani gelişmiş ülkeler hem üretim yükünden hem atığın çevresel risklerinden kaçıyor,
ama tüketimin nimetlerinden ve sermaye birikiminden asla vazgeçmiyor.
Bu tablo, küresel ekonominin ne kadar asimetrik olduğunu net biçimde gösteriyor.
Planlı Eskitme: Vahşi Kapitalizmin En Görünmez Silahı
Bugün dünyada üretilen ürünlerin önemli bir kısmı bilerek kısa ömürlü tasarlanıyor.
Buna planlı eskitme deniyor ve bu strateji:
daha fazla üretimi,
daha fazla tüketimi,
daha fazla atığı,
daha fazla karbon salımını
zorunlu kılıyor.
Yani küresel ısınmanın arkasında yalnızca enerji tercihi değil,
kapitalizmin tüketimi sürekli kılan ekonomik mimarisi bulunuyor.
COP toplantıları ise yıllardır bu büyük yapısal meseleyi tartışmaktan bilinçli olarak kaçınıyor.
COP Zirveleri Neyi Çözüyor?
1995 Berlin’den bu yana COP zirveleri sürüyor.
197 ülke masada, IPCC sürekli bilimsel veriler yayımlıyor, hedefler konuyor.
Ama gerçek şu:
Karar alma süreçleri yavaş,
Ülkelerin yükümlülükleri gönüllü,
Ekonomik model tartışması yasaklı alan,
Sera gazı salımları ise her yıl daha da artıyor.
Bu yıl Brezilya’nın Belém kentinde yapılan COP toplantısı da aynı açmazı taşıyor.
Fosil yakıtlardan çıkış tartışmaları sürüyor, ancak üretim-tüketim döngüsünün kendisi masaya asla yatırılmıyor.
Taraflar iklim hedefleri koyuyor ama bu hedefler çoğu zaman uygulanmıyor ya da erteleniyor.
COP’un temel sorunu şudur:
Yüzyılın en büyük çevresel krizini çözmeye çalışıyor ama krizi doğuran ekonomik sistemi tartışmaya açmıyor.
Bu nedenle COP, çoğu uzman tarafından “iyi niyet vitrini” olarak görülüyor;
gerçek iklim siyasetinden giderek uzaklaşıyor.
Sonuç: Geri Dönülmez Noktaya Doğru
Eğer tüketim odaklı ekonomik sistem değişmezse:
Küresel ısınma hızlanacak,
Atık dağları büyüyecek,
Çevre felaketleri artacak,
Üstelik faturayı yine gelişmekte olan ülkeler ödeyecek.
Gelişmiş ülkelerin “yeşil dönüşüm” söylemleri ancak tüketim ve üretim kültürü değiştiğinde anlam kazanabilir.
Aksi hâlde COP zirveleri “iklim” konuşuyor gibi yapıp, gerçek iklimden uzaklaşmaya devam edecek.
