Yüreğimiz Yangın Yeri | Güney Gazetesi Mersin

Yüreğimiz Yangın Yeri

Yüreğimiz Yangın Yeri


MUSTAFA ESMER CENGİZ

 

Silifke ve Aydıncık’a gidilecek.

Gidiş nedeni malum: Yangınlar.

CHP Genel Başkan Danışmanı Fatma Köse, Av. Nevin Zaimoğlu Av.Semra Kabasakal  ve ben.

Bu sefer, daraldığımda kendimi gölgesine attığım ormanlara değil, yangını yerinde görmeye, oranın insanlarıyla dertleşmeye gidiyorum.

İçimde bir garip duygu var ki anlatılması kolay değil. Yanan ormanlarla beraber ben de yanıyorum adeta.

Giderken çağdaş ulusların ormanlarına verdiği değeri konuşuyoruz. Uydu aracılığıyla orman sıcaklığını ölçtüklerini, yangın başlamadan ormanlık alanları suladıklarını, olası yangınların çıkmasını önceden nasıl engellediklerini …  Komşu Yunanistan’da bile otuz küsur tane yangın söndürme uçağının olduğunu filan.

Ve söz dönüp dolaşıp kendi ülkemizdeki duruma geliyor doğal olarak. O ya da bu nedenle ülkemin çeşitli yerlerinde aynı anda başlayan orman yangınları. Ormanları odun, kereste deposu olarak gören, çaresiz bir iktidarla karşı karşıya olduğumuz çıkıyor ortaya.

Ellerinde kovalarla, pet şişelerle oradan oraya koşturup duran köylülerin gözü gökyüzünde, uçak, uçak diye bağrışıyorlar.

Uçak yok, helikopter yok, en haklı gösterilerde insanların üzerine su sıkan tomalar yok.

Nasıl olsa sönecek diye bakılıyor, uzaktan seyrediliyor.

İki gün, üç gün, beş gün…

Çayır cayır yanıyor ormanlar, oradan oraya sıçrıya sıçrıya, alev alev…

Yeryüzü kül, gökyüzü kül renginde.

Gazetelerde, televizyonlarda, sosyal medyada insanın içini dağlayan yanan ya da yanıp yok olan orman görüntüleri.

Şak diye görüntüleme yasağı getiriyorlar; en iyi yaptıkları bu, gizlemek.

İktidarın, THK’yi nasıl yok etmeye çalıştığı gerçeği dökülüyor gazete köşelerine; apaçık.

Bir devletin bir tane, iki tane orman söndürme uçağı olmaz mı? Olmadığı çıkıyor ortaya. Saraylar yaptırmaya var, oraya buraya hibe etmeye var; ama  yangın söndürme uçağı, helikopteri almaya gelince yok.

Bağı bahçesi, evi barkı, ahırı, hayvanları yanan köylülerle konuşuyoruz:

Su, diyorlar, su hortumu, su motoru… Şu anda bize çocuk bezi, köpek maması, giyecek, yiyecek falan değil, yangını söndürmek için su gerekli diyorlar; devlet nerede diyorlar.

Devlet çaresiz, hazırlıksız.

 

Hükümet dünyanın en iyisiyiz, yeni yeni ağaçlar dikeceğiz, evi yanmayanlar “Keşke bizim de evimiz yansaydı!” diyecekler gibi ipe sapa gelmez açıklamalar yapıyor ekranlarda; Cumhurun başı keyif çayı atıyor otobüsün üzerinden yüreği yanan insanların üzerine.

Aymazlığın bu kadarına pes!

Şimdi ben daraldığımda kendimi nerelere atacağım diye düşünüyorum dönüşte; ormansız vatan mı olurmuş diye düşünüyorum.

Var olanı yok etme yarışında dünya birincisi olduğumuz kesin, gerisi hikaye. Görünen köy ortada.

Yazık, çok yazık!