ABİDİN YAĞMUR
Maraş merkezli 2 büyük deprem sırasında Mersin’de yıkım ve can kaybı olmadı ancak Mersinliler her iki sarsıntıyı da şiddetli biçimde hissetti.
Depremler ve sonrasında yaşanan “kaotik ortam” Türkiye’nin ilk nükleer santralinin inşa edildiği Akkuyu’yu yeniden gündeme getirdi.
Mersin’in Gülnar ilçesinde nükleer santral inşaatına devam eden Rus devlet sermayeli Rosatom şirketi, depremin hemen ardından yaptığı açıklamada, santralin depremden etkilenmediğini ileri sürdü.
Akkuyu Nükleer A.Ş Genel Müdürü Anastasia Zoteeva da “Merkez üssü Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesi olan deprem, Akkuyu NGS sahasının bulunduğu bölgede yaklaşık 3 şiddetinde hissedilmiştir. Uzmanlarımız sahamızda bulunan bina, ekipman ve vinçlerde bir hasar tespit etmemiştir. Sahada inşaat ve montaj çalışmaları devam etmektedir” şeklinde açıklama yaptı.
Nükleer şirket, bazı basın yayın organlarına gönderdiği bilgi notunda da “Santralin inşaatında çelik karkaslar kullanılıyor. Aktif ve pasif güvenlik önlemleriyle donatılan santral, hem 9 büyüklüğündeki depreme hem de tsunamiye dayanaklı şekilde inşa ediliyor. 9 büyüklüğünde bir deprem olasılığının yaklaşık olarak her 10 bin yılda bir olduğu değerlendiriliyor” ifadelerine yer verdi.
Mersin Nükleer Karşıtı Platform ise, Mersin’in iddia edildiği gibi deprem riskinden uzak bir il olmadığını, Mersin’in de deprem riski altında olduğunu ileri sürüyor.
Platform bileşenleri, deprem felaketinden 2 hafta sonra İnsan Hakları Derneğinde bir araya gelerek bu iddialarının gerekçelerini anlattı.
Platform sözcüsü Osman Koçak, “Bu deprem fırtınası gösterdi ki insanlığın bütün bilimsel ve teknolojik birikimine karşın depremler, hakkında tahminler yapılabilen ama zaman, yer, büyüklük ve şiddet, dolayısıyla etki alanı ve yıkım açısından öngörülemeyen doğa olaylarıdır” dedi.
Yerbilimcilerin tespit ettiği üzere, Nurdağı’ndan Akdeniz kıyısına çok yakın bir hatta Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin’e kadar uzanan Ölüdeniz Fayı üzerinde yeri ve zamanı tahmin edilememekle birlikte şiddetli depremler beklendiğini kaydeden Koçak şunları söyledi:
“Nurdağı’ndan başlayıp Kıbrıs’ın kuzeyinden ve güneyinden geçerek Antalya Körfezine kadar uzanan dalma/batma/bindirme fay hatları, Orta Anadolu’da Erciyes bölgesinden başlayarak ve Toros Dağlarını aşarak Anamur’a kadar devam eden Ecemiş fay sistemi Mersin’in il olarak depremsellikten uzak olduğu iddialarını çürütmektedir. Akdeniz’e akan Göksu, Berdan, Seyhan, Ceyhan, Asi gibi büyüklü küçüklü akarsuların bin metreye varan derin deniz yamaçlarına binyıllardır yığdıkları alüvyonlar bir deprem tetiklemesi ile tsunami oluşumu için akmaya hazırdır. Sadece son üç yıl içinde Kıbrıs’ın batısında, 11 Ocak 2022’de Akkuyu’ya 160 km uzaklıkta 6,6 büyüklüğünde, 10 Haziran 2022’de Kıbrıs’ın doğusunda Magosa açıklarında 4,6 büyüklüğünde, 15.04.2020’de Samandağ Kıbrıs arasında Ölü Deniz Fay Hattı paralelinde 4,8 büyüklüğünde deprem gerçekleşmiştir.”
Mersin Nükleer Karşıtı Platform Sözcüsü Osman Koçak, Rosatom’un, “Akkuyu reaktörü çevresinde 9 büyüklüğünde bir deprem olasılığı yaklaşık olarak her 10 bin yılda bir” şeklindeki iddiasını da “Bu olağanüstü 10 bin yıllık olasılık hesabının matematiksel değerlendirilmesi dünya matematikçilerine aittir ama tarihsel kayıtlar bu hesabın tam aksini söylüyor” sözleriyle yorumladı.
Koçak, “Akkuyu Nükleer Santralinin üzerinde etki yaratabilecek yakınlıktaki çevresinde tarihsel olarak sürekli yaşanmış deprem ve tsunami kayıtları vardır. Kıbrıs’ta 1953 – 2023 arasında 6’dan büyük 4 deprem gerçekleşti. Ölü Deniz Fay hattı üzerinde ise tarihsel kayıtları bulunan 15 yıkıcı deprem gerçekleşti. Bu depremlerin bir kısmında Mısır ve Libya kıyılarını dahi etkileyen tsunamiler oluştu. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünün kayıtlarında 2000 yıllık bir süreçte Kıbrıs merkezli 2, Antakya merkezli 13 adet 9 ya da 10 şiddetinde depremin gerçekleştiği görülmektedir. 6 Şubat Depremi, merkez üssüne 300 km uzaklıktaki Diyarbakır’da yıkıma ve can kaybına yol açmıştır. Depremin merkez üssü Akdeniz kıyısından 92 km içerde olmasına rağmen İskenderun, Magosa ve Erdemli kıyılarında 12 – 17 cm yüksekliğinde tsunami dalgasına yol açtığı Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener tarafından medyada açıklanmıştır” ifadelerini kullandı.
Bugüne kadar yaşanan nükleer santral felaketlerinin reaktörün soğutulamaması sonucu erimesi ile gerçekleştiğini kaydeden Osman Koçak sözlerini şöyle sürdürdü:
“Soğutma suyunu denizden almayı sağlayan ve ısınan suyu denize geri vermekte kullanılan boruların, pompaların ve onlara enerji sağlayan tesislerin hasar görerek çalışamaz duruma gelmesi felaketi başlatmaya yetmektedir. Depremin, tsunaminin zamanı, yeri, şiddeti tahmin edilebilir değildir. Bütün bu güncel ve tarihsel gerçekler karşısında Rosatom’un Akkuyu Nükleer Güç Santrali İnşaatında 6 Şubat Depreminin olumsuz etkisi olmadığına ilişkin açıklaması ve 9 şiddetindeki bir depremin Nükleer Santrale bir etkisinin olmayacağına ilişkin iddiası tam anlamıyla temelsizdir. Nükleer santralların sadece varlıkları dahi yaşamsal tehlike taşır. Yaşamın nükleer santral atıklarından korunması, nükleer santralların ömürlerinin sonunda tasfiyeleri, ekonomik yükleri, enerji açısından gereksizlikleri, işletme hatalarından kaynaklanan kazaları nükleer santralların ortadan kaldırılmaları için ayrı ayrı yeterli birer nedendir. Bugün toplum olarak yaşadığımız deprem gerçeği bize gerek doğal gerekse insan kaynaklı felaketlere karşı olduğu gibi bir nükleer felakete karşı da ne kadar hazırlıksız olduğumuzu göstermektedir. Akkuyu Nükleer Santral İnşaatının derhal durdurulması, Sinop ve İğneada projelerinin derhal iptal edilmesi zorunluluğu konusunda iktidarı, nükleer santrali sürdürme eğilimindeki muhalefeti ve kamuoyunu bir kez daha uyarıyoruz.”