ABİDİN YAĞMUR
3 yaşındaki Müslüme Yağal’ın öldürülmesiyle ilgili davada cinsel istismar ve kasten öldürme suçlarından yargılanan dede Hasan Yağal, delil yetersizliği nedeniyle beraat etti, başka bir cinsel saldırı suçundan ceza aldı. Müslüme’nin ölümü mahkemenin karar yazısına “faili meçhul cinayet” olarak geçti. Dava sürecini değerlendiren Av. Şerife Arıcı Yıldız’a göre soruşturmadaki ilk hata çocuğu arama sürecinde yapıldı. Yıldız, “Çocuğun geç bulunması failin işine yaradı, ona zaman kazandırdı” diyor. Yıldız’a göre kayıp çocuk ihbarlarında şiddet ve cinsel istismar şüphesinin öne alınması gerekiyor.
Gülnar ilçesinde ailesiyle birlikte Yörük çadırında kalan 3 yaşındaki Müslüme Yağal, 10 kasım 2021’de kayboldu, 19 kasım 2021’de ölü olarak bulundu. Çadırın 7 kilometre uzağında cansız bedeni bulunan Müslüme’nin cinsel istismara maruz bırakıldığı, öldürüldüğü ilk adli tıp incelemesinde kayıt altına alındı. Ancak 9 günlük süre geçtiği için minik kızın bedeninde cinsel istismara ve cinayetin şeklinde dair bir delil bulunamadı.
Davaya bakan Silifke Ağır Ceza Mahkemesi, cinsel istismar ve kasten öldürme suçlarından yargılanan Dede Hasan Yağal, delil yetersizliği nedeniyle beraat kararı verdi ancak Yağal’ı gelinine ve çocuğuna karşı işlediği cinsel saldırı suçu nedeniyle 33 yıl 7 ay hapse mahkum etti. Mahkeme, Müslüme’nin ölümünü de faali meçhul cinayet olarak kayda aldı.
“ARAMA EKİPLERİ BİLEREK FARKLI YÖNLERE YÖNLENDİRİLMİŞ OLABİLİR”
Müslüme’nin kayıp olduğu 9 günlük süreyi ve sonrasındaki mahkeme sürecini takip eden Avukat Şerife Arıcı Yıldız, dava sürecini gazetemize değerlendirdi.
Yıldız, “Aslında ilk eksiklik çocuğu arama çalışmalarında oldu. Orada bir hata yapıldığını düşünüyorum. Çocuğun cansız bedeninin bulunduğu yerde değil hep farklı yönlerde ve uzak yerlerde arama yapıldı. Çocuk 9 gün sonra, arama ekipleri aramayı bitirdikten sonra, bir çoban tarafından bulundu. O bölge ihmal edildi bana göre. Arama çalışmalarına da katıldım ben, izledim. Orada bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Arama çalışmalarında tercih edilen lokasyon yön olarak ihbar edilmişti. Daha uzaklara gidilmesine rağmen, o yön, o lokasyon daha yakın bir yer olduğu halde orası yeterince aranmadı. Aileden ya da olaya karışanlardan biri arama ekiplerini bilerek farklı yönlere yönlendirmiş olabilir. Dedede zaten aşırı bir soğukkanlılık vardı. Neticede çocuk 9 gün sonra tesadüfen bulundu. O kadar kalabalık bir ekibin yaptığı çalışma doğru yapılsaydı o çocuk ekipler tarafından bulunurdu. Çocuğun geç bulunması failin işine yaradı, ona zaman kazandırdı” dedi.
“ÇOCUK DAHA ERKEN BULUNSAYDI ADLİ TIP DELİLLERE ULAŞABİLİRDİ”
Çocuğun ölümünün üzerinden 9 gün geçtikten sonra bulunmasının bazı fiziki bulguları ortadan kaldırmış olacağına işaret eden Yıldız, “Dolayısıyla bu da adli tıp kurumu raporuna yansıdı. Çocuğun ölüm sebebi tam olarak tespit edilemedi. 9 günlük süre uzun. Çocuk bulunduğunda vücudu kurtlanmaya başlamış. Kurtlanma genital bölgesinden başlamış. O nedenle adli tıp çocuğun istismara uğradığını bir olasılık olarak tespit etmiş ama bu tam olarak kesinleştirilememiş. Çocuğun bulunduğu yer de o yaşta bir çocuğun tek başına gitmesinin mümkün olmadığı bir nokta. Orayı ben de gördüm. Çadıra çok uzaktı ve yokuştu, ağaçların sık olduğu bir yerdi. Dolayısıyla çocuğun oraya tek başına gitmediğini, birisi tarafından oraya bırakıldığını gösteriyor. Fail ya da şüpheli bulunmaması bence çocuğun geç bulunmasından kaynaklandı. Daha erken bulunsaydı adli tıp birtakım bulgulara ulaşabilirdi. Ben o çocuğun doğal olarak oraya gidip doğal yollardan öldüğünü düşünmüyorum. Cinsel istismarın ötesinde bir de ölüme terk etme var. Planlanmış da olabilir, bir panikle de yapılmış olabilir” ifadelerini kullandı.
“EN ÖNEMLİ AŞAMA DELİL TOPLAMA AŞAMASI”
Çocuk istismarı vakalarına kolluktan başlayarak uzmanlaşmış ekiplerin bakması gerektiğine işaret eden Yıldız sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bizim bu tür konularda, kolluktan başlayarak uzmanlaşmaya ihtiyacımız var. Kadına yönelik şiddet davaları için de böyle, çocuğa yönelik istismar davaları için de böyle. Kolluktan başlayarak, kolluğuyla, adli tıbbıyla, soruşturma ve yargı süreciyle bir uzmanlık alanı oluşturulması gerekiyor. Delillerin bir an evvel hassasiyetle toplanabilmesi açısından bu önemli. Çağdaş hukukta delilden suçluya gidilir. Onun için de delillerin toplanması süreci de aslında gerçeğe ulaşmak açısından çok önemli. Burada bizim hukuk sistemimizin eksik olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de bu tür davalarda bırakın delil toplamayı delil karartılması ve bazı yöneticilerin bu süreçte aktif olması, nüfuz kullanması olayına tanık oluyoruz. Aileler susturuluyor, çocuk susturuluyor. O nedenle çocukların korunması için, mağdur çocukların mağduriyetlerinin adliyeye intikal ettirilmesi için ve faillerin cezalandırılması için çok daha hassas soruşturma sürecinin yürütülmesi gerekiyor. Bu süreç de aslında delil toplanması aşamasında başlıyor. Kolluğumuzun da uzmanlaşması gerekiyor, savcılarımızın da adli tıbbımızın da mahkemelerimizin de uzmanlaşması gerekiyor. Kayıp çocuk vakalarına sıradan bir kayıp vakası gibi yaklaşmak değil de çocuğun şiddete ya da istismara uğramış olabileceği şüphesini öne almamız gerekiyor. Kayıp çocuk duyurularını görüyoruz. Onların çoğunun arkasından bir süre sonra o çocuğun kaçırıldığı, istismar edildiği, öldürüldüğü haberleri geliyor Bu nedenle o şüpheleri öne alıp çok hızlı bir soruşturma yürütmek gerekiyor.”