NECDET CANARAN
Sordum. Kimdir Abdullah Özyiğit?
Dedi: Bir cümle: Halk Adamı.
Sordum: Özlem, hedef, eylem planı?
Yenişehir Belediye Başkanı dedi: İki cümle:
- Sıfır Karbon Emisyonu…
- Dâhi çocuklar…
*
BEN, ŞAHSEN, BİZZAT KENDİM
O, ŞAHSEN, BİZZAT, KENDİ
Adını arama motoruna yazdığımda ekranın en tepesinde önce şu yansıdı: Yaklaşık 174 bin sonuç bulundu. 0,46 saniye.
Abdullah Özyiğit: Politikacı. Eczacı.
Meraklısı nasıl olsa bulur buluşturur, nasıl olsa bilgi edinir bu Trabzon Sürmeneli’yi.
Dedim: Kimdir Abdullah Özyiğit?
Dedi: Halk Adamı.
Bitti gitti. Giriş taksimi tamamlandı.
*
Politikacılarla karşılıklı konuşurken, kürsüye çıkmış olanını dinlerken hele hele enayi kutusu televizyonda konuşanını izlerken hep “Yeni Türkü” düşer aklıma:
“Baba bir masal anlat bana
İçinde denizle balıklar
Yağmurla kar olsun, güneşle ay...”
Peşi sıra memleketlimiz Ümit Yaşar Oğuzcan’ın dizeleri düşer yine aklıma:
“Küçüktük masal dinlerdik,
büyüdük masal dinliyoruz.
Yaşlanınca masal anlatacağız
Torunlarımıza,
İnanacaklar...
Masal olduğunu unutacaklar
Ve bir gün
Biz de birer masal olacağız,
Anlatacaklar...”
*
Bu nedenle iki kere temkinli, iki kere tedbirli davrandım Özyiğit’i dinlerken.
Kelimelerden tasarruf etmeden konuşmasını, daldan dala atlayan cümle akışına pürdikkat kesildim: Masal mı anlatıyor? Gerçekmiş!
Gitmeye yakın Martin Luther King’den esinlenip “Bir hayaliniz var mı?” diye sordum. “Bana hayalinizi anlatın” dedim “içinde Yenişehir olsun.”
*
“Turpun sıkısından seyreği iyidir.” derler.
Sık görüşmeler bıkkınlığa, sıkıntıya yol açacağından “seçim sath-ı mailinde” yine görüşeceğiz Özyiğit’le, ara sıra görüşeceğiz.
De haydi yolcu yolunda gerek. “Ben, şahsen, bizzat, kendim” sordum, “O, şahsen, bizzat, kendi” anlattı…Yaptıklarını, başardıklarını, yapacaklarını “masal değil” bir hayali varmış onu anlattı Abdullah Özyiğit.
De haydi yolcu yolunda gerek. “Yenişehir” yolcusu kalmasın. Teker dönüyor.
Öz geçmişinize baktım, neler var neler… Oynamasını bilmeyen gelin ‘yerim var’ dermiş. Benim de bu gazete sayfasında yerim dar. Zaten patron da sürekli kaş göz işaretleri yapıyor. Bu sebeple siz bir cümlede özetleyin. Kimdir Abdullah Özyiğit?
‘Halk adamı’ diye ifade edebiliriz.
Yeniden aday gösterildiğiniz takdirde, sahaya indiğinizde seçmen size niye oy versin? Ben mesela, Yenişehir seçmeniyim. Ben size niye oy vereyim?
Aslında bu soruyu seçmene sormak lazım.
Ben de seçmenim. Önce kendime sordum şimdi size soruyorum. Geçen seçimde size oy verdim, neden tekrar edeyim.
Teşekkür ederim. Biz seçimde yüzde 64’e yakın oy aldık. Bu oy oranına tabii hep halkın içinde olduğumuz için ulaştık.
Eczacılık mesleğini yıllarca hiç karşılık beklemeden sürdürdüğüm için, halkla iç içe olduğum için karşılık buluyoruz ister istemez. Sizinle daha önce tanışmadık, geçmişimiz yok siz bana oy verirken mutlaka bir arkadaşınıza sormuşsunuzdur. ‘Kime oy versem, bu adam nasıl bir adamdır?’ diye sormuşsanız, benimle ilgili olumlu bir referans almışsınızdır. Ya da bir davranışımdan, bir sözümden, bir vaadimden etkilenmişsinizdir. Şimdi burada şu var. Zaten küçük bir alan, yani ülke de küçük aslında Mersin de çok küçük. Kim kimin ne yaptığını çok iyi bilir, dolayısıyla bunu öğrenmek çok zor bir şey değil. Bu işi başarabileceğimin kanaati mutlaka sizde oluşmuştur ki bana oy verdiniz.
İyi, tamam, kabul güzel de şimdi niye oy vereyim?
Şimdi niye oy verin? Şimdi biz görev yaptık. Yaptığımız işler klasik belediyeciliktir aslında. Bunlar görev, zaten yapmazsan olmaz. ‘Temizliği yaptık ya da bahçelerde iyi iş yaptık’ demek istemem, ‘yolları iyi yaptık’ demek istemem. Çünkü bunları yapacağız zaten. Mühim olan bu ülkenin ekstra olarak gelişimine katkı sunmak. Bu konuda çok önemli bir karar aldık. Geleceğimize, çocuklarımıza yönelik ve yaşanabilir bir ülkeyi oluşturmaya yönelik ya da yaşanabilir bir doğayı yaşam alanı oluşturmaya yönelik çabalarımız oldu. Bunları ‘dostlar alışverişte görsün’ diye yapmadık. Hiçbir şeyi ‘bunu yaparsam alkış alırım’ ya da ‘milletin hoşuna gider’ diye yapmadık, samimiyetle yaptık.
Biz göreve gelmeden önce 6 temel başlık oluşturduk. Bu başlıklar altında planlı olarak ilerledik. Şimdi dönüp bakıyoruz. Ne planladık, nereye geldik? Orada da çok ciddi, samimi bir mesafe aldığımızı görüyoruz. Yani ‘Hareket Başlıyor’ demişiz spordu, sanattı festivaldi insanların iç içe olduğu Yenişehir Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi’ni günde ortalama iki bin kişinin ayak bastığı bir yer haline getirmişiz. Çekim merkezi yapmışız. Şu anda devam eden ve 3’üncü yılına erişen bir festivalimiz var: Komedi Oyunları Festivali.
Ayrıca kısaca KİGEM dediğimiz, Kişisel Gelişim Merkezimiz 20 ayrı branşta, 3-70 yaş aralığında daha doğrusu her yaştan insanın daha kaliteli yaşamasına katkı sunuyor. Yirmi ayrı branşta eğitim veriliyor. Spor alanında geçen yıl başardığımız bir şey var. Desteklediğimiz basketbol takımı (ÇBK: Çukurova Basketbol Kulübü), Türkiye’de ilk defa bir Anadolu takımı zirveye çıktı, Cumhurbaşkanlığı Kupasını kazandı. Sonra Avrupa’da final oynadı, Avrupa ikincisi oldu. Bu sene de iyi gidiyoruz. Bu profesyonel bir alan ama onun bir altyapısı var ve 500 sporcuyu içeriyor. Biz burada belediyecilik anlayışımızda doğru iş yaptık, insana ön açıcı olduk, destek olduk. Bu işin finansı, vesairesi var. Bunlar çok büyük bütçeler. Yenişehir Belediyesi bütçesinin bir bölümü, yani bizim onu karşılama şansımız yok.
Sizin rolünüz tam olarak ne, himaye mi ediyorsunuz?
Biz tesis edilmesine katkı sağlıyoruz. Gönül bağıyla destek oluyoruz.
Reklam verseniz Mersin’in adını yurt dışında bu kadar duyuramazdınız?
Kesinlikle öyle. Nereye gitsek insanlar Avrupa’da final oynadığımıza şaşırıyor.
Almanya’da kardeş belediyemiz var mesela, arkadaşlarımız ‘Bizim bunu başarmamız imkânsız’ dedi. Yani böyle güzel şeyler oluyor. İyi yönetilen bir yapıda milli takımın her kademesine oyuncu veren bir organizasyonumuz var şu anda. Bu mutluluk verici. Onun dışında diğer branşlar var. Tenisten futbola, voleybola kadar birçok branşta da alt yapımız mevcut. Biz kentimizde bu alanlarda da mücadele eden kulüplerimize gerekli desteği sağlamaya gayret ediyoruz.
Sosyal dokunuş anlamında ‘şunu iyi ki yaptım’ dediğiniz ne var?
Yaptığım en önemli iki iş var aslında… Birine birinciliği, diğerine ikinciliği veriyorum. Türkiye’de 0-3 yaş erken çocukluk eğitimini hayata geçirdik. Bir çocuğun zekâ gelişiminin yüzde 70’i, 80’i 0-3 yaş arasında gerçekleşiyor. Bir çamaşır makinesi aldığınızda kullanma kılavuzuna bakarsınız ama bir çocuğunuz olduğunda nasıl yetiştireceğinizi kulaktan dolma öğrenirsiniz. Halbuki üniversitelerimiz var, bu işin bilimini yapan hocalarımız var. Dolayısıyla bir eğitim sürecinin olmazsa olmaz yeri orası. Siz orada temeli sağlam atarsanız üzerine koyarsınız. Diyeceksiniz ki ‘siz eczacısınız, belediyenin işi mi bu?’ Diyecekseniz ki ‘Milli Eğitim Bakanlığı yok mu?’ ancak bizim bu toplumun sorunlarına duyarlı olan bir yapımız var. CHP İl Başkanı olduğum dönemde bir çalıştay yaptık ve gördük ki erken çocukluk eğitiminde yokuz. Avrupa’da sonuncuyuz. 41 ülke arasında 41’inciyiz ve daha kötü olanı biz bunun farkında değiliz.
Biz bunu aldık, notlarımızın arasına koyduk. Kamuoyuna açıkladık ve göreve geldikten sonra bir numaralı projemiz erken çocukluk eğitimi oldu. Marmara Üniversitesiyle bu alanda birlikte yol yürüdük.
Nereye vardınız?
Kazandık. Neyi kazandık? Yirmi iki sınıf mezun ettik. Yedi yüz, sekiz yüz civarında aileyi eğittik. Genellikle anne ve babalar birlikte eğitim aldı. Biz burada ‘Bir çocuk hangi yaşta neler alabilir, kapasitesi nedir, ona nasıl davranmalısınız?’ vb. eğitimleri veriyoruz. Sonra dönüp çocuğun gelişimsel değerlendirmesini yapıyoruz. Bu çok önemli, çocuğun bir sıkıntısı varsa, erken teşhis ederseniz, erken yaşta müdahale ederseniz çözmeniz mümkün.
Biz bu işi yapınca Cumhurbaşkanlığı Strateji Dairesi bizi davet etti, işin sunumunu istedi. UNICEF ile birlikte Cumhurbaşkanlığı Strateji Dairesi’ne sunum yaptık. Yaptığımız işin dünya da farkına vardı. Üstatlar, hocalar farkına vardı. Biz bu işi Türkiye’ye mal edene kadar mücadele edeceğiz.
Bunun yanı sıra Beceri Temel Eğitim Merkezi’ni de hayata geçirdik. Türkiye’nin en güzel kreşleri diyebileceğim iki eğitim merkezinde eğitimler veriliyor.
Onun dışında Beceri Temel Eğitim Merkezi binası Mersin’de yapılmış ilk yeşil binadır.
Ben Türkiye’de bir kreşin ‘yeşil bina’ niteliğinde yapıldığını düşünmüyorum. Türkiye’nin en güzel kreşidir diyebilirim yani. Geniş alanda, portakal bahçesinin içinde. Çocuklar hem içeride hem dışarıda eğitim alıyor. Kendi ekim alanları var.
İkinci projeniz nedir?
Şimdi bizim ‘iyi ki yaptık’ dediğimiz ikinci başlığımız iklim enerji konulu çalışmalardır. Göreve gelir gelmez yaşanabilir bir dünya için Avrupa Belediye Başkanları İklim ve Enerji konulu sözleşmeyi imzaladık.
Ne olacak ya da ne oldu sözleşmeyi imzaladığınızda?
Şöyle, tek başınıza Yenişehir’de her yeri yeşil yapsanız, ağaç dikseniz dünyayı kurtaramazsınız. Bir yandan kuraklık bir yandan seller, doğa olayları… Ancak bunu birlikte yaparsak başarırız. Onun için Avrupa Belediye Başkanları Sözleşmesi’ni imzaladık ve dedik ki ‘Biz çevreye duyarlı, çevreye zarar vermeyen ve 2050 yılında karbon emisyonunu sıfırlayacak bir çalışma yürüteceğiz.’ Bunun gereğini yaptık mı? Evet yaptık. Bugün Türkiye’de ilk ilçe belediyesiyiz. 2050 yılı sürdürülebilir iklim enerji konulu yol haritasını, setup dediğimiz çalışmayı tamamlayıp belediye meclisinden geçirip uygulamaya koyduk. Bunu Yenişehir Belediyesi dışında yapan başka bir ilçe belediyesi yok. Akıllı Şehirler konusunda da çalışmalarımız var. Şu anda ilçelere sıralama bile vermiyor bakanlık. Biz tabii ilişki kurunca sorduk, ‘Olsaydık nerede olurduk?’ Yenişehir il olsaydı, 12. sırada olacaktık.
Yaptığımız çalışmalarla doğaya uyumlu bir sıfır atık şirketi kurduk. Bu şirket, atıkları ayrıştırarak toplama konusunda çalışma başlattı. Vatandaşımıza Yenişehir Çevreci Kartı dağıttık. Vatandaşımız atıkları ayrıştırıp bize vererek gelir elde edebiliyor. Anlaşmalı marketlerden alışveriş yapabiliyor. Bu bölgede ilktir, tektir. Ayrıştırma tesisinden elde ettiğimiz geliri hem şirketin giderleri hem vatandaşa dağıttığımız maddi kaynağı karşılar hâlde tutmaya çalışıyoruz. Yanı sıra, atık yağları toplayıp biyodizel kullanımına sevk ederek 4’e 1 oranında normal yağ alıyoruz. Çevreyi koruyan, özellikle 2050 yılında Sıfır Karbon Emisyonu noktasına doğru yol haritasını hazırlamış olmak büyük bir şeydir. Biz belediye olarak yeşil binayı, çevreye uyumlu binaları teşvik ettik. Yeşil bina yapanlara teşvik edici tedbirler uyguluyoruz. Şu anda Yenişehir’de son dönemde yapılan birçok proje yeşil sertifikalı projedir. Biz ilkini yaptık. Bizden sonra belki 20 tane site bu şekilde yapılıyor. Bugün Türkiye’de kendi enerjisini üreten en büyük konut projesi Yenişehir’dedir.
Umarım örnek alınır, yayılır.
Yayılmasını, örnek alınmasını diliyoruz. Ancak toplum olarak en basitine, en kolayına, en ucuzuna kaçan bir anlayışımız var. Sonra bir felaket oluyor, eyvah!
Deprem oldu, dedik ki ‘Unutmayacağız!’ Unutmamak için de tedbirlerimizi şöyle aldık. Binaların sağlamlık tespitleriyle alakalı mühendis ve teknisyen 6 personelimizi İTÜ’de eğittik. Bir binanın hızla röntgenini çekecek teçhizatı da temin ettik. Ve en önemli iş zemin. Zemin ve temel yapısı. Şimdi insanlar şuna takılıyor ‘yüksek’ falan. Yükseklik başka bir şey. Bugün Mersin’deki en sağlam yapı ‘52 kat’ dediğimiz, bir zamanlar Türkiye’nin en yüksek binası olarak gösterilen yapı.
Onun çevresindeki uygun mühendislik ve malzemeyle yapılmamış olan bir sürü iki katlı bina 52 kattan daha tehlikeli. Ben de 12. katta oturuyorum, depremde sallanmak hiç hoş olmuyor. Sağlam olması başka bir şey, güvenli olması başka bir şey, yükseklik başka bir şey. Doğru mühendisliği, doğru zemin etüdünü, jeoloji ve jeofizik işini ciddiyetle yapmak önemli.
Yani ‘yüksekliğe takılmayın’ diyorsunuz.
‘Yüksek’ diyerek insanlarda kestirme bir yol var. Yaylakonak diye bir beldemiz var Adıyaman’da. Deprem sabahı 5.30 da beni aradı belediye başkanımız, ağlıyordu. Tamamı neredeyse tek katlı binalardan 200’ü yıkıldı. Yenişehir’de, Mersin’de zemin sıvılaşması olduğunu düşündüğümüz, temel yapısının çok sağlam olmadığını düşündüğümüz yerlerde imar birimimizle çok ciddi bir çalışmamız var.
Nasıl bir fotoğraf çıktı?
Direkt olarak zemin etütlerini yapmadık. Şu anda atılan temellerde bir jeoloji mühendisimiz zemin etüdünü bizzat işin başında durarak yapıyor. Zemin etüdünü yaptıktan sonra buraya hangi temel sistemin kullanılıp kullanmamasını arkadaşlarımız, müteahhit ve mühendisler tartışıyor. En doğru binayı yapmaya çalışıyoruz. Bizim dönüşümü yapmamız gerekiyor. Şu anda projemiz hazır. Yerinde dönüşümü sağlayacak bir çalışmayı gerçekleştireceğiz.
Yeni dönemde mi olacak?
Evet, yeni dönemde. Bizim özellikle belli yaşa gelmiş, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı ile Adnan Menderes Bulvarı arasında kalan, Mezitli ve Akdeniz’i de kapsayan bant dönüşüme ihtiyaç duyan banttır. Çünkü 60 yıllık, 70 yıllık eski binalar. O dönemlerde hangi demir hangi kum kullanılmış?
Çok büyük bir banttan bahsediyorsunuz.
Bizim belediye olarak zaten en büyük fonksiyonumuz ön açıcı olmak. Bir işin yapılmasını, bir üretimin yapılmasını, bir faaliyetin yapılmasını sağlamak. Her şeyi belediye kendi bütçesiyle yapmaya kalkarsa hiçbir şey yapamaz. Sonuçta belediyelerin bütçesi belli.
Belki de tepki alacaksınız bunu yaparken.
Tepki almamızı gerektirecek birşey yok ki. Tepki alırsak da alalım. Bizim amacımız o binalar insanlara mezar olmasın. Biri diyebilir ki benim rahatımı bozuyorsunuz. Öyle değil, senin tercihin benim yaşamımı eğer riske ediyorsa işte o demokrasi değildir.
Biz depremde Türkiye’de belki de en uzun süreyle, depremzedelerin ihtiyaçlarını en fazla karşılayan tek belediyeyiz. Buna büyükşehir belediyeleri dâhil. Bin kişiye yakın insanı temmuz ayı sonuna kadar yiyecek, içecek, giyim kuşam, konaklama kısaca her şeyini karşılayacak şekilde misafir ettik. Hâlen devam ediyoruz. Şu anda Atatürk Kültür Merkezi’nin altında bin 500 metrekarelik bir giyimevi açtık. Burada 50 binin üzerinde insana giysi, hijyen ve her türlü desteği verdik. Yaz sezonuna girerken yine düzenledik giysi alanını. Şimdi kışa yönelik tekrar açacağız. Bu sefer ihtiyaç sahibi herkese açacağız.
Şunu da söylemek isterim. Belediyemiz ekibi, depremde 6 yurttaşımızı enkazdan çıkardı.
Bu durum bize ışık tuttu ve 60 kişilik bir ‘arama kurtarma’ ekibi kurduk. Teçhizatını, giyim kuşamını hazır ettik.
Bu ekip, belediyemiz personeli ve hepsi gönüllü. AKUT eğitim verdi. İğneden ipliğe AKUT’un bize önerdiği ne varsa hepsini aldık. Bunu önümüzdeki günlerde kamuoyuna tanıtacağız. Biz toplum olarak, ‘Depremi Unutmayacağız’ diyoruz ama sonra kulağımızın üstüne yatıyoruz. Çünkü böyle bir huyumuz var. Elimizden ne gelirse Türkiye’nin, dünyanın neresinde ihtiyaç olursa bizim 60 kişilik ekibimiz orada olacak. Ekibin bir bölümü destektir, bir bölümü kurtarmadır.
Yenişehir Belediyesi ‘arama kurtarma’ konusunda açısından hazır yani.
Evet, hazırız. Ancak esas konu, güven duymadığımız binaları kentsel dönüşümle değiştirebilirsek işte o zaman ‘tamamdır’ diyebileceğim. İnşallah kalır ve seçilirsek ikinci çalışma döneminde bütün enerjimizi bu alana vereceğiz. Kentsel dönüşüm üzerinde mesafe almak istiyoruz.
Dostunuz, Akdeniz Belediye Başkanı Mustafa Gültak, “Yenişehir, Mezitli, Toroslar yatıya gidilen otel. Akdeniz, gündüz nüfusunu kimsenin bilmediği… Hayatın yaşandığı, paranın kazanıldığı, zamanın aktığı yer, Mersin’in kalbi.” diyor. Sizden Yenişehir tarifi alsam…
(Gülümseyerek yanıt veriyor) Bakın, bir geminin makine dairesi vardır. Seyir alanı vardır, güvertesi, kamaraları vardır. Bu kent de böyle. Mustafa Başkan doğru söylüyor. Akdeniz ‘makine dairesi.’ Mersin’e baktığımızda 160 yıllık bir kent. Hızlı ve çarpık kentleşme gerçekleşmiş Mersin’de. Bunun en büyük sancısını çeken de Akdeniz. Eskiye göre kendiliğinden gelişmiş, yeterli planlama olmadan gelişmiş bir yer. Şimdi orada işin içinden çıkmak çok zor. Bizim kentsel dönüşüm yapmayı planladığımız ve önümüzdeki yıl başlayacağımız Eğriçam bölgemiz gibi gecekondu oluşumu var. Şimdi orada işler zor. Sadece bu son yağmurda oradaki 5 evi su bastı. Niye? Kentleşme yok, altyapı yok. Sıkıntı var.
Akdeniz makine dairesiyse Yenişehir ne?
Yenişehir, hem güverte hem kamara… Yenişehir, yaşam alanı… Sosyal ve kültürel faaliyetlerin olduğu yaşam alanı… Siyasi görüşlerimiz farklı olmakla beraber Mustafa başkan benim 40 yıllık arkadaşım. O AKP’de İl Başkanlığı yaptı, ben CHP’de. Ancak Mersin’in kalbi burasıdır, Yenişehir. Neden? Çünkü yolu Mersin’e düşen herkes mutlaka Yenişehir’e gelmiştir. Vatandaş futbol maçı izleyecekse Yenişehir’e gelecektir. Üniversiteye, hastaneye gidecekse Yenişehir’e gelecektir. Tıp Fakültesine gidecekse Yenişehir’e gelecektir. Müzeye, okula gidecekse istikameti Yenişehir’dir. Türkiye’nin en fazla okul bulunan ilçesi Yenişehir’dir.
Şimdi siz, ‘Mustafa Başkan da Yenişehir’de oturuyor’ dersiniz.
(Gülerek) Tabii ki Yenişehir’de oturuyor. Size söylediklerimi ona da söylüyorum. Diyorum ki AVM’ler, marina hepsi Yenişehir’de. Limanın Akdeniz’de olması, oradaki ticari operasyonu arttırması nedeniyle öyle demiştir. Evet, Mersin’in sanayisi oradadır ama kalbi noktasına itirazım var çünkü Mersin’in kalbi burası, Yenişehir’dir çünkü hayat burada dönüyor.
Hayat burada dönüyorsa Yenişehir aynı zamanda vücuda kan taşıyan atardamar yani. Doğru mu anladım?
Aynen aynen. Burada (AKM) dün akşam festivalde Ali Poyrazoğlu vardı. Bin 500 kişi vardı salonda. Akdeniz’deki sosyal mekânları toplasanız kapasitesi 300 kişi yoktur.
Muziplik yapıp sözün arasına kaynak yaptım: Gültak Başkan bu sözlerinize alınacak. (Gülüşmeler.)
Biz Yenişehir’e iki tane sanat galerisi kazandırdık. Bakın burada sergi açan sanatçılar ‘Türkiye’de böyle sanat galerisi yok’ diyor. Bunlar gurur verici sözler, güzel şeyler. Yenişehir’de elimizden geleni, aklımızın yettiği her şeyi başarmaya çalıştık. Daha yapacağımız işler var.
Başka bir şey söyleyeyim, safran yetiştirdik. Ekonomik anlamda çok değerli. Kilosu 150 bin lira. Tarım İlçe Müdürlüğü’yle bir proje geliştirdik. Değirmençay mevkiinde, bir dönümden 650 gram safran elde ettik. 650 gram, 100 bin lira demektir. Bir dönümden 100 bin lira gelir elde edebilecek bir iş yaptık. Üç yılda safran soğanlarını 7 katına çıkarmayı başardık. İleride burası bir safran kenti olursa Rize’ye çayı ilk getiren Hulusi Efendi gibi ben de ismimim anılmasını isterim. Bu işin esprisi ama biz kooperatif kurduk. Kırsal mahallelerimizde yetişen ürünlerin kooperatif çatısı altında markalaşması sürecini başlattık. ‘Karşılıklı dayanışma’ ilkemizin başlığıdır. Nar ekşisinde portakal reçeline kadar ürettik.
Geliştirdiğimiz bir başka projede de ormandan elde ettiğimiz 600 dönümlük bir yeri arı merası yaptık. Arıların besleneceği bitkileri buraya diktik. Aralık hariç yılın 11 ayında çiçek açan, akasya türlerinden otlara kadar birçok türü dikerek orayı arı merası haline getirdik. Şimdi orada kovanlar koyup bal üreteceğiz. Dünyanın en kıymetli balı olacak. Şekerle hiç tanışmadan, 1000 metre rakımda, tamamen doğal ortamda bal üreteceğiz.
Ayrıca bir milyon tane Amerikan solucanı getirdik. Sayıları bir yılda 10 milyon olmuş. Organik tarımın temel unsurlarından olan solucan gübresi elde ettik. Solucan gübresini kullanan safran üreticimiz test etmiş, ürünü iki katına çıkmış. Şimdi biz bu gübrenin bir bölümünü vatandaşımıza dağıtıp üretim yapmasını sağlayacağız. Gübre maliyetlerini sıfıra getireceğiz.
Bunları yaparken ziraat mühendislerimiz ve ekiplerimizle bahçe bahçe gezdik. Bir çiftçimiz bana ‘Doğru bildiğimiz yanlışları gördük’ dedi. Bir dalın besleyebileceği kapasite var, siz o dalda 30 tane meyve bırakırsanız bunun kalitesi de ona göre olur. Bunu bilimsel manada, gerekli sayıya düşürürseniz kalite de ona göre olur. Arkadaşlarımız budamasından seyrekleştirilmesine kadar destek veriyor. ‘Bu Tarım İl Müdürlüğü’nün işi değil mi?’ diyecekseniz, olabilir ama biz bu konuda eksiği görürsek el uzatırız. Ben belediyede iki ziraat mühendisi çalıştırırsam ölmem ama büyük fayda üretebilirim. Yani her alanda dayanışma içindeyiz. Şunu da diyeyim, ev hanımlarına tenis dersi verdik. ‘Hanımefendiler, çay saatinde tenis öğrenmeye ne dersiniz?’ dedik. Muhteşem bir enerji oluştu. Neredeyse dernek kuruyorlardı. Hem sosyalleşme anlamında hem de belli bir dalda spor bilgisine sahip oldular.
Yani evde televizyon başında kaynana gelin kavgası gibi programları izlemek yerine geldiler tenis öğrendiler. Tenis tesislerimizde bunları yaptık. Fakat önce pandemi ardından deprem böldü bizi. Pandemi döneminde de önemli hizmetlerimiz oldu. Hijyen konusunda, insanların maskeye, gıdaya ulaşamadığı, sokağa çıkamadığı günlerde sosyal hizmet ekibimizle sahadaydık. Sıkıntıları çözmeye çalıştık. Bu arada şunu belirledik: Biz şu anda hangi evde kim yaşıyor, kim desteğe ihtiyaç duymaktadır? Sosyal hizmet ekibimiz tek tek, adres adres tespit etti. Şimdi bir yardım yapacağımız zaman kimin ihtiyacı var biliyoruz. Yenişehir Halk Kart’la her ay ihtiyaç sahiplerine ulaşıyoruz.
Muhtarlarla birlikte mi çalışıyorsunuz?
Muhtar yok. Muhtarlar tabii ki bizim yoldaşımız ama bizim bir sosyal hizmet ekibimiz var zaten, ihtiyaç sahiplerine ulaşıyor.
Güncel bir polemik konumuz var. Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, geçtiğimiz günlerde Mersin’de ‘seçilebilecek yerden’ kadın belediye başkan adayı çıkaracaklarını söyledi. “Seçilebilecek yer” vurgusu yaparken Mezitli ve Yenişehir ilçelerini adres gösterdi.
Sayın Seçer neden böyle bir ihtiyaç hissetti, neden kendi koltuğuna değil de Mezitli ve Yenişehir’e kadın aday önerdi?
Kadınların kimsenin lütfuna ihtiyacı yok. Kadınlar kendi bilgi birikimi, gücü ve enerjisiyle istediği yerde görev alabilir. ‘Şu ilçede seçilemez, seçilebilir. Yenişehir, Eskişehir’ ayrıntısına girmenin hiçbir esprisi yoktur.”
Sayın Seçer’le hiç konuştunuz mu bu konuyu?
Yok, hiç konuşmadım. Şunu ekleyeyim, Yenişehir Belediyesi’nde yöneticilerimizin, müdürlerimizin yüzde 55’i kadın. Bu ‘kadın olduğu için müdür yapalım’ duygusuyla oluşmadı. ‘Evet, o arkadaşımız o işi yapar’ şekliyle oluştu.
Arkadaşınız ve meslektaşınız sayın Özgür Özel CHP’nin yeni Genel Başkanı seçildi. Nasıl bir CHP görüyorsunuz?
Sayın Özgür Özel birikimi, altyapısı, eğitimi iyi olan biridir. Pratik zekâsı yüksektir. Ve bir yaşam bütünlüğü vardır. Öğretmen bir anne babanın, iyi okullarda eğitim almış, Anadolu Lisesi’nde okumuş sonra gelmiş eczacı olmuş, daha sonra merdivenleri basamak basamak çıkarak genel başkanlığa kadar gelen, gerçekten demokrasi ürünü olan bir insan. Ben inanıyorum ki bütün samimiyetiyle CHP’de demokratik manada eleştirdiğimiz bütün işleri yerine getirecektir. Duygusallıktan uzak, gerçeklikle bunu yapacaktır. Yani insanlar hep şunu söylüyor; ‘Abdullah Bey tekrar atanır.’ Evet, görevimizi iyi yaptıysak atanacağız.
Sayın Özel, genel başkan seçilmeden önce ‘ön seçimin teminatı olacağı’ sözünü vermişti.
CHP yönetimi, yerel seçimlere yaklaşık dört aylık süre kalmasını gerekçe göstererek ön seçim uygulamasından vazgeçti. Ön seçimle ilgili zamanlama açısından bir sıkışıklık olduğu, adayların temayül yoklaması ya da anket çalışmasıyla belirleneceği konuşuluyor.
Hangi yol olursa olsun yarışa hazır mısınız?
Hazırım. Bu koltuklar hiçbir zaman emekli olunacak yerler değil. Bir görev süresi vardır. O görev sürenizde gelirsiniz, görevinizi yaparsınız. Bizim şimdi ilk dönemimiz olması nedeniyle bir dönem daha bu görevi yürütme düşüncemiz var. Yani yürütmekte olduğumuz projeler var şu an. Eğitim alanında 0-3 yaş Erken Çocukluk İlkokulu’nun temelini atacağız ve Yenişehir’de geleceğin dehalarını yetiştireceğiz. Yani bu konuda iddialıyız. Ömrümüz yeterse görürüz, görmeyiz ama önemli olan o değil. Önemli olan, bu insanların yetişmesi. Çünkü bunun örnekleri var dünyada. Finlandiya örneği var, Güney Kore var. Bunlar erken çocukluk eğitimiyle beraber sıçrama yapmış ülkeler. Bir makûs talihten iyi bir eğitim alarak sıçrayabilirsiniz. O sıçramayla beraber ailenizi de yukarı çekebilirsiniz. Biz o altyapıyı sağlıyoruz. Onun sonuçlarını göreceğiz. Velilerin, o çocukların anne babalarının ısrarı üzerine ben bu okulu yapıyorum. Yoksa Milli Eğitim’in görevine talip değiliz. Özel okul hizmeti verelim derdine düşmüş değiliz. Ne kadar çok yurt yaparsanız sorumluluğunuz da o kadar artıyor. Bir örnekle toparlayayım. Yurtları bitirdiğimizde Kredi Yurtlar Kurumu Müdürü bizi aradı. Dedi ki ‘Devredecek misiniz?’ Dedim ki ‘Etmeyeceğiz.’ ‘Nereden çıktı?’ dedim. Önceki başkanımız yapıp verecekmiş kredi yurtlara. Ben dedim ki, ‘4 yıl CHP İl Başkanlığı yaptım. Benim referansımla bir kişi aldınız mı yurda.’ ‘Yok’ dedi. ‘Müsaade edin iktidarın referansı olmayan çocukların da başını sokacak bir yeri olsun’ dedim. Yedi yüz gencin sorumluluğu omuzlarımızda. İşin kolayı ‘ver kurtul’ ama biz öyle değiliz. Mücadele ediyoruz. En iyiyi yapmaya çalışıyoruz. Geçen hafta başlattığımız “Öğrenci Ye” projesi Türkiye’de ikincidir. Öğrencimizle esnafımızı buluşturuyoruz. Onlar da mutlu öğrencilerde mutlu. Öğrenci gidiyor 5 yıldızlı otelde öğle yemeği yiyebiliyor. Büyük bir kaynaşma, hem sosyal hem ekonomik açıdan muhteşem bir iş oldu.
Bitirirken… Ayva sarı, nar kırmızı, Ahmet Yeşil desem.
“Kültür Sanatın Başkenti Yenişehir” sloganımız vardı işe başladığımızda. Ahmet Yeşil bizi uluslararası alanda gururlandıran ressamımız. Yaşamının örnek olarak okutulması gerekli bir insan, böyle bir sanatçı var karşımızda. On yedi yaşında bir sakatlık geçiriyor ama yaşamdan kopmuyor. Dünyanın en büyük ressamları arasına giriyor. Onun ismine bir sanat galerisi yaptık.
Harika bir iş oldu. Duyduğumuzda ayakta alkışlamıştık.
Biz bunu şunun için yaptık: İnsanın kıymetini yaşarken bilmek lazım. Yoksa öldükten sonra bir esprisi kalmıyor. Sanatsal faaliyetlerimizdeki Sanat Komitemizin Başkanıdır Ahmet Yeşil. Onunla iş yapmak çok keyifli.
Benim de dostumdur. Sizinle röportaj yapacağımı söylediğimde şu beklentisini ulaştırdı:
Abdullah Başkan, Yenişehir Atatürk Kültür Merkezi’nde çok önemli sergilere destek verdi. Mersin’in sanat kültür yaşamına çok önemli heyecan getiren, yoğun katılımlarla kente büyük katkı sağlayan bu sanat mekânının artık Yenişehir öncülüğünde Çağdaş Sanat Müzesi’yle taçlanması gerekiyor. Yeni dönemde heyecanla bekliyoruz.
Çağdaş Sanat Müzemizi yapacağız. Bunu notlarımızın arasına aldık. Altyapısını da oluşturuyoruz şu an. Gelen sanatçıların eserlerinden biriktiriyoruz. Satın alarak da biriktiriyoruz. Böyle bir müzeyi Ahmet Yeşil’le beraber hayata geçireceğiz. İkinci dönemin sözü olsun.
Son soru. Bir hayaliniz var mı?
Sıfır Karbon Emisyonu noktasında Yenişehir…
Bilimde, sanatta dünya çapında başarılı, dâhi Yenişehirli çocuklar…
*
Bitti gitti…
Mevzu bu kadar, dağılabilirsiniz.
De haydi evli evine, köylü köyüne…
De haydi bekleme yapmayın ki ben de geçeyim bitmeyen türküme, yürek ağrıma:
“El çek tabip el çek sinem üstünden, sen benim derdimi bilebilmezsin.”