ABİDİN YAĞMUR
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra gözaltına alınan, 97 gün işkence gören, haksız yere cezaevinde kaldıktan sonra beraat eden ancak işini kaybeden, yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalan, bir daha asla düzenli bir iş bulamayan Duman Bal adlı vatandaşın “haklarının iadesi” talebiyle yaptığı başvurusunu reddetti. AİHM kararında, Türkiye’nin “Duman Bal, o dönemde işkence gördüğüne dair başvuru yapmamış. İlk başvuru için 2010 yılına kadar beklemiş” savunmasını dikkate aldı. Duman Bal ise, “O dönem işkenceden kurtulduğumuza seviniyorduk. Bize işkence yapıldı diye savcılığa başvursaydım yine işkence alırlardı” diyor.
12 Eylül 1980 askeri darbesini gerçekleştiren, o dönem çeşitli görevlerde bulunan askeri ve sivil yöneticilerin yargılanmasını engelleyen Anayasanın geçici 15. Maddesi, 2010 yılında yapılan referandumla kaldırılmıştı.
O referandum sürecinde geçici maddenin kalkmasıyla birlikte darbe suçuna karışanların ve o dönemde hukuksuz kararlar alanların yargılanacağı, darbe mağdurlarının da darbeciler ve uygulamaları hakkında davalar açabileceği iktidar partisince dile getirildi.
12 Eylül 1980 darbesi sırasında Elbistan termik santralinde işçi olarak çalışan Duman Bal, anayasa değişikliğinin ardından, darbecilerin uygulamaları hakkında dava açan ilk sivillerden biri oldu.
Mersin’de seyyar satıcılık yapan Duman Bal, 2011 yılında Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına giderek Şubat 1981’de 23 yaşındayken jandarma tarafından gözaltına alındığını, 97 gün boyunca işkence gördüğünü, THKP-C Acil üyesi olmak iddiasıyla tutuklandığını, aynı yıl beraat ettiğini ancak beraat kararına rağmen bir daha işine dönemediğini, yaşadığı ilçeyi terk etmek zorunda kaldığını, darbeden sonraki yıllar boyunca bir daha sigortalı, düzenli bir iş bulamadığını anlattı.
Bal, tüm bu travmaların sorumlusu olarak gördüğü işkencecilerin ve onlara emir veren dönemin yöneticilerinin yargılanmasını istedi. Ancak savcılık, “zamanaşımı” gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi.
Duman Bal bunun üzerine üst mahkemelere itiraz etti ancak oralarda da “zamanaşımına uğramış” yanıtı aldı.
Türkiye’deki tüm iç hukuk yollarının tükenmesi üzerine Duman Bal, şikayetini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıdı.
2010 yılında, “Darbeciler yargılansın” diye anayasa referandumuna giden Türkiye, Duman Bal’ın başvurusu üzerine AİHM’e gönderdiği savunmada ise darbe döneminde başta işkence suçu olmak üzere çeşitli suçlara karışan kişilerin yargılanmasının önünü kesecek “zaman aşımı” argümanına atıfta bulundu.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına savunma yazan Dr. Hacı Ali Açıkgül, savunma metninde, “Başvurucu, söz konusu tarihten sonra İçişleri Bakanlığı veya Genelkurmay Başkanlığı aleyhine herhangi bir tazminat davası açmamıştır. (…) İşkence suçu cezasız kalmamalıdır ancak bu zaman aşımından sonra şikayetlerin ulusal adli makamlara iletilebileceği sonucunu çıkarmak da mümkün değildir. (…) Aslında başvurucu, 1990'lı ve 2000'li yıllarda, sürenin dolmasından önce iddialarını yetkili makamlara neden iletmediği konusunda bir açıklama yapmamıştır. (…) Askeri darbeyi ve anti demokratik uygulamaları gerçekleştiren ve sorumluların hesapsız kalmasına rıza gösterilemez. Ancak hukuk sınırları içerisinde hareket etmek aynı adalet duygusunun da gereğidir; aksi takdirde mağdurlarla ilgili yapılan işlemler sanıkların yaptıklarından farklı olmayacaktı. Bu bağlamda başlatılan soruşturma ve yargılamalarla tarihin açıklanamayan bir dönemiyle yüzleşilmeye çalışılmış, hikâyeler anlatılarak insanlara "bir daha asla" deme fırsatının sağlanması hedeflenmiştir” ifadelerini kullandı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, başvurucu Duman Bal’ın, cezaevinden çıktıktan sonra herhangi bir resmi makama işkence iddiasıyla başvurmadığına, suç duyurusu için 2010 yılındaki referandumu beklemesine dikkat çekti ve zaman aşımı gerekçesiyle başvuruyu reddetti.
2023 yılının aralık ayında Duman Bal’ın itirazını yeniden ele alan mahkeme ret kararında ısrar etti ve Duman Bal’ın 13 yıllık hukuk mücadelesi sonuçsuz kaldı.
“BERAAT KARARINI O ZAMANIN JANDARMASI TANIMADI”
Şimdilerde 66 yaşında olan Duman Bal, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra tutuklanıp serbest bırakıldığı günden bu yana düzenli, sigortalı bir işte çalışamadığını söyledi.
Beraat etmesine rağmen arşiv kaydı nedeniyle iş bulamadığını, bu nedenle seyyar satıcılık gibi işlerde çalıştığını anlatan Duman Bal, “Beraat kararını o zamanın jandarması tanımadı. Beni Elbistan’dan sürmek istediler. Annemi babamı tehdit ettikleri için Elbistan’dan ayrılmak zorunda kaldım. Yakın olduğu için Mersin’e geldim. Mersin’de ikamet etmeye başladık. Herhangi bir işe giremedik. Kaybolan haklarımızı arama imkânımız yoktu çünkü Anayasanın geçici 15. Maddesi vardı” dedi.
“YAPANIN YANINA KÂR KALACAKSA ANAYASA NİYE VAR?”
Anayasa değişikliğinin ardından hukuk mücadelesine başladığını ancak hem Türk mahkemelerinden hem AİHM’den ret yanıtı aldığını anlatan Duman Bal, “Ben hükümet edenlere şunu soruyorum. 15 Temmuz’da başarısız bir darbe girişimi oldu diye her tarafı velveleye verip ortalığı ayağa kaldıran insanlar, biz 12 Eylül’de işkence görmemize rağmen, sürgün edilmemize rağmen neden hiçbir işlem yapılmıyor. Bizim her tür hakkımız elimizden alındı. İşe girme hakkımız elimizden alındı. GBT sorgulamaları nedeniyle işe giremedik. Ben şimdi soruyorum: Biz 60 yaşın üzerinde olan insanlar olarak hangi işyerinde çalışabiliriz? Bizi niye açlığa ve yoksulluğa mahkûm ettiler. Bu ülkede yapılan her iş yapanların yanına kâr kalıyorsa bu ülkede yasalar ve anayasa niye var?”
“ALDATMA VE KANDIRMA PLATFORMUNUN OYUNUNA GELDİK”
Duman Bal, “2010 yılında anayasanın geçici 15. Maddesi değiştirilince biz de umutlanmıştık. En azından yargılanacaklar, biz de kaybettiğimiz haklarımızı alacağız diye umutlandık. Ne yazık ki siyasi irade bizi aldatma ve kandırma platformu olarak kullandı. Biz aldatma ve kandırma platformunun oyununa geldik” dedi.
“İŞKENCE GÖRDÜM DİYE SUÇ DUYURUSUNDA BULUNSAYDIK YİNE İŞKENCEYE ALINIRDIK”
Türkiye’nin AİHM’e verdiği savunmada “Zaman aşımı var. Başvurucu o dönemde şikayetçi olmamış” argümanını sunmasına tepki gösteren Duman Bal şunları söyledi:
“Anayasanın 15.maddesi gereği suç duyurusunda bulunma şansımız yoktu ki. O günün şartlarında 2010 yılından önce bir savcı suç duyurusunda bulundu, görevden alındı. Bir savcı görevden atılıyorsa biz sıradan vatandaşların hangi merciye başvurmaya hakkı vardı. Zaten öyle bir hakkımız yoktu ki. Ben işkenceye uğradım deme şansımız da yoktu çünkü tekrar işkenceye alınırdık. Biz işkenceden kurtulduğumuza seviniyorduk. Yasa ve kanun uygulanmıyordu ki. Ben işkenceye maruz kaldım diye savcılığa dilekçe verseydim, ben diyorum beni sürgüne göndermek için o zaman 90 yaşında olan babamı işkence ile tehdit ettiler. O şartlar altında hangi insan işkenceyle ilgili şikayette bulunabilir. Bundan sonrası siyasetçilerin elinde. 12 Eylül mağdurları olarak bizlerin yaşamını düzeltecek düzenleme yaparlarsa yaparlar. O günden beri benim sigortalı bir işe girme şansım olmadı.