ABİDİN YAĞMUR
Panelin açılışında konuşan Alevi Kültür Dernekleri Mersin Şube Başkanı Hasan Kılavuz, “Uzun yıllardır biz Alevi kurumlarıyla Milli Eğitim Bakanlığı ile aramız hep limoni olmuştur. Siyasetçiler laik, demokratik bir ülkede yaşıyoruz deseler de ülkemiz hiçbir zaman laik, demokratik bir ülke olmadı. Laik, demokratik bir ülkede olması gereken kurumlar, onların görev ve yetkileri yasalarla belirlenmiştir. Laik, demokratik, çağdaş bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı olamaz. Bu Diyanet İşleri Başkanlığı geçmişteki sarayların hizmetinde olan şeyhülislamlar gibi fetva vermez, emirlerine milyarlarca liralık bütçe verilmez. Geçmişte şeyhülislamlar yaşasın padişahımız, sultanımıza Allah zeval vermesin derlerdi. Bugün de sayın cumhurbaşkanımıza aynı minval dua ediliyor. Laik ülkelerde bu yoktur ve olamaz” dedi.
“SADECE SÜNNİLİĞİN HANEFİ MEZHEBİNİN DEĞERLERİ ANLATILIYOR”
Çağdaş eğitim programlarının laik olması gerektiğine, bilim insanlarını yetiştirmeye yönelik olması gerektiğine değinen Kılavuz, “Ülkemizde son yıllarda eğitim kurumlarını medreselere çevirme çabası görülmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı medreselere övgüler dizmektedir. Okul öncesi çağındaki çocukların, kreşlerden başlayarak değerler eğitimi kamuflajı altında tamamen dini bir eğitime tabi tutulmaları, pedagojik eğitim yapan öğretmenler yerine cami cemaatine hizmet eden imamların gönderilmesi durumunda bu eğitimin adı laik eğitim olmaz. Yetişen nesil çağdaş ve bilimsel düşünemez. Hele ki anlatılanlar yalnızca ülkemizdeki Sünni Hanefi mezhebine göre olursa, bunun dışındaki halk katmanları görmezlikten gelinirse daha da vahim olur” ifadelerini kullandı.
“SADECE BİR MEZHEBİN ANLATILMASINI KABUL ETMİYORUZ”
“Bu ülkede sadece Sünni Hanefi mezhebinden olanlar yaşamıyor” diyen Kılavuz sözlerini şöyle sürdürdü:
“Aleviler var, Hıristiyanlar var, Ermeniler var, Ezidiler var, Süryaniler var. Sünni İslam’ın diğer mezhepleri de var. Şafiiler var, Hambeliler var. Bu nedenle sadece Sünniliğin Hanefilik mezhebinin anlatılmasını doğru bulmuyoruz ve tasvip etmiyoruz. Değerlerimiz adı altında anlatılanlar sadece namaz, oruç, hac ve zekat değildir. Cennet lakırdısı ile cehennem azabını anlatmak değerlerimiz değildir. Bunlar kişiye özgü bir arınma biçimidir. Ortak değerlerimiz anlatılacaksa bu topraklarda iz bırakan Hacı Bektaş, Yunus Emre, Kadıncık Ana, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Seyit Nesimi, Hallacı Mansur, Pir Sultan, Kul Himmet, Ahmedi Hani ve Karacaoğlan da anlatılmalı. Bolulu Dertli Baba, Aşık Veysel, Davut Sulari, Mahsuni Şerif, Neşet Ertaş, Yaşar Kemal, Aziz Nesin de anlatılmalıdır.”
Açılış konuşmasının ardından 2 oturum halinde panel yapıldı. Ali Özveren’in oturum başkanlığını yaptığı ilk oturumda Boğaziçi Üniversitesinden Prof. Dr. Fatma Gök, Almanya Weingarten Üniversitesinden Doç. Yılmaz Kahraman, Viyana Üniversitesinden Dr. Ece Cihan Ertem, Çukurova Üniversitesinden Prof. Dr. Adnan Gümüş sunumlarını yaptı.
Mustafa Güler’n oturum başkanlığını yaptığı ikinci oturumda da Çukurova Üniversitesinden Prof. Dr. Meral Atıcı, Mersin Üniversitesinden Prof. Dr. Binali Tunç, Ankara Dayanışma Akademisinden Prof. Dr. Necla Kurul ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinden Prof. Dr. Şükrü Aslan sunum yaptı.
Akademisyenlerin sunumun ardından öğretmenler ve öğrenci velilerinin ağırlıkta olduğu katılımcılar okullardaki ÇEDES benzeri uygulamalarla ilgili sorularını yöneltti.
“Değerlerimiz anlatılacaksa Hacı Bektaş da Yaşar Kemal de anlatılmalıdır” |