ABİDİN YAĞMUR
Kilikya Nehir Derneği, Alevi Bektaşi Federasyonu Mersin Başkanlığı, Adana Alevi Platformu, Mersin Arap Alevi Kültür Derneği, Mersin Hataylılar Derneği, Adana Alevi Kültürünü Araştırma Derneği, Alevi Kültür Dernekleri Yenişehir, Toroslar ve Mezitli şubeleri, Suriye’de yönetimi ele geçiren HTŞ’nin başta Aleviler olmak üzere farklı inanç grupları ve etnik kökenleri hedef alan uygulamalarını protesto etti.
Kilikya Nehir Derneği önünde yapılan açıklamaya Mersin Ortodoks Kilisesi temsilcileriyle Mersin Emek ve Demokrasi Platformu da destek verdi.
Ortak açıklamayı okuyan Arap Alevi kanaat önderi Ahmet (Verde) Özuğurlu, HTŞ’nin hiçbir direnişle karşılaşmadan Suriye’deki yönetimi devirip iktidarı ele geçirdiğini, o günden bu yana Suriye’de insan hakları ihlallerinin devam ettiğini ifade etti.
“VATANLARINDA ÜVEY EVLAT DURUMUNA GETİRİLMEK İSTENİYOR”
Ahmet (Verde) Özuğurlu konuşmasında şunları kaydetti: “Aleviler ve diğer bazı halklar, kuruluşunda büyük emek sarf ettikleri vatanlarında üvey evlat durumuna getirilmeye, asli unsuru oldukları vatanlarında azınlık durumuna düşürülmeye çalışılmaktadır. Zikrettiğimiz ve zikretmediğimiz daha pek çok olay sadece sosyal medyada yer almamakta ulusal ve uluslararası insan hakları kuruluşları tarafından da rapor edilmektedir.
“SURİYE VE BÖLGE KAOSA SÜRÜKLENİR”
Konuşmamızın başında söylediğimiz gibi aslında her şey herkes tarafından bilinmektedir. Olayların münferit gösterilmesi için yoğun bir çaba vardır. Bu ise insanlık suçudur. Çünkü olaylar katledilen kişi sayısına göre değerlendirilemez, çünkü her bir can kendi başına büyük bir değerdir. Ayrıca bu olayların hafife alınması Suriye’nin ve bölge ülkelerinin gelecekte karşılaşacağı tehlikelerin habercisidir. Çünkü bu olayları gerçekleştiren kişilerin zihniyeti ve özellikle Alevilere bakış açıları bellidir. Özetle, fiziksel, ekonomik ve siyasal baskılar her gün biraz daha artmakta ve Suriye’yi ve bölgeyi büyük bir kaos ortamına sürüklemektedir.
“DURUMDAN ÜLKENİN EZİCİ ÇOĞUNLUĞU ŞİKAYETÇİDİR”
“Bugün Suriye’de yaşayan halklar korku ve endişe içerisinde yaşamakta, geleceklerini belirsiz olarak görmektedir. Bu ise bir insanın kendi vatanında başına gelebilecek en kötü şeylerden biridir. Her ne kadar Suriye’de yaşayan tüm halklar baskı altında olsa da özellikle Alevilerin katlinin vacip olduğuna dair kullanılan söylemler Alevilerin durumunu daha da özel kılmaktadır. Tüm bunlara rağmen Aleviler, şu ana kadar bu tahriklere kapılmamış, sadece uğradıkları haksızlıkları dile getirmek amacıyla zararsız protestolar yapmışlardır. Ancak durum onlar açısından her gün biraz daha zorlaşmaktadır. Şunu net olarak vurgulamalıyız: Suriye’de meydana gelen olaylardan ve mevcut yönetimin ülkeyi yönetememesinden sadece Aleviler değil, Hıristiyanlar, Ezidiler, Dürziler ve laik Sünniler de mustariptir. Yani aslında durumdan ülkenin ezici çoğunluğu şikayetçidir ve olumsuz etkilenmektedir.”
TÜRK HÜKÜMETİNE VE ULUSLARARASI İNSAN HAKLARI KURULUŞLARINA ÇAĞRI
“Şimdi bizler öncelikle devletimizden, HTŞ’ye müdahale etmesini, Türkiye’de yaşayan ve kayıtsız şartsız vatansever olan Alevilerin Suriye’deki akrabalarına yönelik zulmün durdurulması için somut adımlar atmasını ve bu zulmün önüne net bir şekilde geçmesini talep ediyoruz. Ayrıca bizler, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi organlarına, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’ne ve Hak ihlallerine ilişkin çalışma yürüten İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü başta olmak üzere Tüm insan hakları örgütlerine çağrıda bulunuyoruz: Suriye’de yaşayan her bir bireyin hayatı, garanti altına alınmalıdır. Keyfi tutuklamalara son verilmelidir. Keyfi işten çıkarmalara son verilmeli, başka geliri olmayan vatandaşların açlığa mahkûm edilmelerinin önüne geçilmelidir. Suriye, bir an önce tüm halkların eşit haklara sahip olarak ortak, demokratik, laik bir yönetim şekline kavuşturulmalıdır. Suriye’de yaşayan tüm halkların inanç özgürlüğü garanti altına alınmalıdır. Suriye’de gerçekleşen insan hakları ihlallerinin bir an önce önüne geçilmelidir. Geçen her gün hatta her saat bir insanın daha canına mal olacaktır/olmaktadır. Ve bu ihlallere göz yummak doğrudan suça iştiraktir ve insan hakları örgütlerinin göstermelik olduğu anlamına gelecektir. Bir kez daha belirtiyoruz ki olanlar karşısında sessiz kalmak suça iştirak etmektir.”