Özgür Özel’in olağanüstü kurultayda yaptığı konuşmadan bazı satırbaşları şöyle:
“Niye buradayız? Atatürk’ün partisine, Türkiye’nin bir sonraki Cumhurbaşkanı’na yönelik sivil darbe girişimine karşı direndiğimiz bir dönemde partimizin 21’inci Olağanüstü Kurultayı’nı yapıyoruz. Bugün 19 Mart başarısız darbe girişiminin bir ayağı olan partimize kayyım atama planını bertaraf etmek, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ne demek olduğunu cümle aleme göstermek için buradayız. Cumhuriyet Halk Partisi’nin onurlu delegelerinin sayısı tarihte görülmemiş teveccühü ile bir yılda yüzde 35 artan, 1 milyon 900 bine ulaşan üyelerinin, yüreği bu salonda çarpan, umudunu bize bağlayan milyonlarca vatandaşımızın gelecek hayallerini savunmak için buradayız. Cumhuriyet Halk Partisi kurucu iradedir, parti olma vasfının yanında tebaa olmaktan çıkarıp eşit yurttaş yaptığı milyonların partisidir.”
“1,2 MİLYONLA SARAÇHANE’DE DARBE GİRİŞİMİNİ GERİ PÜSKÜRTTÜK”
“Elbette o ön seçim motivasyonu; 19 Mart darbe girişiminin olduğu gün. Darbenin hedefi şüphesiz İstanbul’un seçilmişi; bir sonraki Cumhurbaşkanı adayımız. Bir hedef mekanı; İstanbul’un emaneti Saraçhane ve oraya kayyım atamak olduğunu sabah sözde terörle ilişkilendirilen dosyadan gördük. O an İstanbul’da sokağa çıkmak neredeyse yasaklandı. Üç kişinin bir araya gelmesi, basın açıklaması yapması, toplanması, yürümesi, miting yapması beş günlüğüne yasaklandı. O yasağı duyduğumuzda yaptığımız, verdiğimiz karar; Saraçhane’ye gitmek, İstanbul’un emanetini Ekrem İmamoğlu olmadığı sürece emanet kabul etmek, gece - gündüz sahip çıkmak ve bu sahip çıkmaya İstanbulluları davet etmek oldu. Tarihi yarımadadaydık. Saraçhane’ye koşan 1 milyon 200 bin kişiyle darbe girişimini hep birlikte geri püskürttük.”
“SEÇİMDEN, SANDIKTAN VE MİLLETTEN KORKUYORLAR”
“Bu arada millet, bu darbeyi püskürttü ama elimizde karşımızda bir cunta kaldı. Türkiye’de bir yanda kutuplaştırmak isteyen, bir yanda milletle kucaklaşmak isteyen, bir yanda karşısında şeytanlaştıran, bir yanda her şeye rağmen o iktidara oy vermiş de olsa millete, iradesine saygı duyan ve bu ülkenin kuruluş kodlarına, kardeşliğine, birliğine, beraberliğine inananlar karşı karşıya geldiler. Bugün Türkiye’de yine milletin çözeceği bir denge durumu mevcuttur. Cuntacılar, yani darbeyi planlayanlar, bir önceki seçimin sonuçlarından dolayı sarayda, bakanlıklarda, devlet dairelerindeki makam odalarına hapsedilmiş bir cunta olarak durmaktadırlar. Ama sokaklar, meydanlar, irade halkındır, milletindir, bizimle birliktedir. O cunta bugün Ekrem Başkanımız başta, arkadaşlarımızı çeşitli cezaevlerinde esir tutmaktadır. Bugün Türkiye’yi seçimden korkan, rakibinden korkan, milletten korkan bir cunta yönetmektedir. Tayyip Erdoğan halkın desteğini arkasına alan bir cumhurbaşkanı değil, halkın desteğini alanları, kendine rakip olabilecekleri hedef alan bir cunta başkanına dönüşmüştür. Çünkü artık meşrutiyeti yoktur. Seçimden, sandıktan, sokaktan ve milletten korkmaktadır.”
“SEVE SEVE LİSTELERİMİZE KOYDUK”
“Bir yandan da Ekrem Başkan’ı, İBB’ye kayyım atayabilmek için terörle ilişkilendirmeye çalışıyorlar ve söyledikleri, yapılan iş; kent uzlaşısıdır. Açıkça söyleyelim. Ben ‘kent uzlaşısı’ sözünden, tanımlamasından korkmam. Ancak bu DEM Parti’nin bir tanımlamasıdır. Kendi Parti Meclislerinde aldıkları bir karar ile ‘Biz kazanabileceğimiz illerde kazanacağız, kazanamayacağımız illerde kayıtsız - şartsız muhalefeti desteklemek yerine eğer aday kent suçu işlemeyeceğine, hak ihlali yapmayacağına, ayrımcılık yapmayacağına inandığımız bir adaysa kent uzlaşısı noktasında yaklaşacağız’ dedikleri bir Parti Meclisi kararıdır. Cumhuriyet Halk Partisi ‘kent uzlaşısı’nın bu tanımını reddetmemekte ama DEM, DEM kökenli, Kürt, batıdaki Kürt, doğudaki Kürt, bu kelimelerin hiçbirini kriminalize etmemekte, listelerinde bulundurabildiği gibi, eski, önceki dönem AK Partili, MHP’li, İYİ Partili pek çok ismin de listelerinde olmasına, ‘Türkiye ittifakı’ adını vermekte, tüm renkleri kucakladığını söylemektedir. Biz bu seçimlerde Türkiye ittifakında, AK Partili, İYİ Partili, MHP’li isimleri, kanaat önderlerini listelerimizde bulundurduğumuz gibi geçmişte DEM Parti’de siyaset yapmış ya da yapmamış, bir parti üyeliği olan ya da olmayan ancak kitleleri harekete geçirebilecek, dürüst, çalışkan ve temsil niteliği olan Kürtleri seve seve ve baş göz üstüne ederek listelerimize koyduk. Bunun sağlanması için suçladıkları belediye başkanlarına, ilçe başkanlıklarına altında imzamla gitmiş yazım var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin sahada yaptığı incelemeler, milletvekillerinden, sizlerden gelen raporlar, anketler ve yaptığı siyasi görüşmeler sonucunda Türkiye ittifakı kapsamında biraz önce saydığım dört partiden geçmişte siyaset yapmış olan isimlerin belediye başkanları tarafından ‘Eskiden bize rakipti’ diyerek ya da ‘Kendi listemi oluşturmak istiyorum’ denilerek listelere konulmak istemedikleri hususunda, bu konudaki kararın merkezi olduğunu ifade etmiştik. Buradan bir kez daha söylüyorum. Savcının yaptığı kent uzlaşısı tanımlaması keşke böyle yapılabilse de batıdaki Kürtler temsil olanağı tamamen bulabilseler de sadece Kürtler değil, belediye meclisinde seçimi kazanamayacak tüm partilerin temsilcileri olsa da o kentin uzlaşısı o kente en iyi hizmet için birleşse. Ben adına ‘kent uzlaşısı’ da deseler, bizim ‘Türkiye ittifakı’ dediğimiz bu süreçte belediye başkanlarımız neyle suçlanıyorsa, onu partinin Genel Başkanı olarak kendi talimatım olarak ilettiğimi ve sorumlunun açıkça ben olduğumu ifade ediyorum.” (GÜNEY)