Deveye “Boynun neden eğri?” diye sormuşlar.
“Nerem doğru ki!” demiş.
*
Kurda sormuşlar:
- Ensen neden kalın?
Kurt, “Kendi işimi kendim yaparım” demiş.
*
Katıra sormuşlar:
- Senin baban kim?
“At, dayım olur” demiş."
*
Horoza sormuşlar:
- Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar?
Horoz, “Bana ne” demiş: “Ben işime bakarım, öter geçerim.”
*
Eşeğe sormuşlar:
- Senin eşekliğin ne zaman biter?
Eşek, “Önümde ot, sırtımda semer, bu böyle gitsin bir ömür yeter” demiş.
*
Tilkiye sormuşlar:
- Seni tavuk çiftliğine müdür yapalım, ne kadar maaş istersin?
Tilki, “Para pul istemem ben dava adamıyım” demiş.
*
Karıncaya “Hayvanları anlatır mısın?” diye sormuşlar.
“Tabii" demiş karınca, anlatmış:
“Hayvanlar ikiye ayrılır: Birinci grup; aslan, kaplan, çıngıraklı yılan gibi şefkatli… İkinci grup; tavuk, kaz ve ördek gibi zalim ve yırtıcı hayvanlar.”
*
Hayvanlar âleminin abecesini öğrendik.
Konuşmasını söktük.
İhtisasını yaptık.
Doktoru, doçenti, profesörü olduk da…
İnsan alfabesini eğip büktük; insan insana, insanca konuşmayı unuttuk!
Hep ağız dalaşı hep çıngar hep dövüş çekiş hep koltuk kavgası hep cenk.
Hep açgözlülük, bitmek bilmez doymazlık.
*
Sözlerime son verirken…
Hans, Sam, Haydar, Tony, Latife, Pakize, Johnny, Herkel, Frank alayınızı birden Martin Luther King abimizin durum tespitiyle; sevgi, saygı ve en kalbi duygularla selamlıyorum:
- Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk; kardeşçe yaşamayı!