Hülya Aslan | NEYİ VE DE NE ZAMAN KAYBETTİK? | Güney Gazetesi Mersin
Hülya Aslan

NEYİ VE DE NE ZAMAN KAYBETTİK?


Nasıl bu hale geldik?..

Neler oldu bu topluma da her şey bu kadar fütursuzca yaşanabilir hale geldi?

Nelere göz yumduk da toplumsal değerler, insanı değerler ahlak, görgü, nezaket gibi norm ve kurallar bu kadar hiç edildi?

Hangi arada hangi derede bu kadar görgüsüz, bu kadar ahlaksız, bu kadar hırsız, bu kadar namusuz, bu kadar soysuz türettik?

Toplumsal mutasyonlara sebebiyet verecek olan bunca işlere gözlerimizi kapatmamıza kimler neden oldu?

Hangi güçlü kanallar hep devrede oldu?

Gibi gibi onlarca soru kafamın içinde dönüp duruyor. Ve elbette her birinin onlarca yanıtı da aynı hızda geçiyor beynimin dehlizlerinden….eminin sizlerin de durumu benzer…

Ancak bu soruların hepsinden önce Neyi? ne zaman kaybettik ki? sorularının üzerinde çok durulması gerektiği kanaatindeyim.

Öyleyse bir daha soralım

Neyi kaybettik derseniz…EĞİTİM…derim ilk başta..

Eğitim sistemimizde neler olduğu? Neden olduğu? Ne zaman olduğu?  Da peşinden yanıtlanması gereken sorular olmalıdır ki yukarıda sorduğumuz toplumsal ve sosyolojik mutasyonların daha doğru yanıtlarını bulabilelim.

Dolayısıyla her birinin yanıtı bir tez konusu olabilecek ve de olmuş sorularımıza bu sınırlı köşemizde şu kadarıyla başlangıçlar yapalım 

 Eğitim sisteminin bizden çıktığı yani kumandasının başkalarının elinde olduğu dolayısıyla da yapbozların durmaksızın yaşandığı ,üretim ekonomi ilişkisinin kurulan eğitim sistemleri ile kesildiği ve de döneme/ çağa göre  tamamen tüketici yetiştiren eğitim modellemeleri kurgularının Eğitim Şura’larından geçtiği dinci ve kindar nesiller yanında sadece paraya ve güce tapan insancıkların türemesi için toplumunun DNA’sını okumaktan uzaklaştırılan, neden sonuç ilişkisi kuramayan, analitik bakamayan bakması öğretilmeyen/ gösterilmeyen gençliğin yetişmesi az zaman almadı….

 O nedenle ;

Zaman olarak… Evet Özal’lı yıllar diyebiliriz fakat daha öncesi de var elbette… üniversite zamanlarıma denk gelir o yıllar.. ve dün gibi hatırlarım Özal’ın benim memurum(aslı benim vatandaşım)işini bilir sözlerini….

 Bu cümlelerin dominantlığını sürdürdüğü o yıllar, özellikle kurumlarda çürümenin, yolsuzluğun, liyakatsizliğin yeşerdiği yıllardır..fakat asıl temellerini azar azar filizlenmelerini daha eskilere 1950 lere götürmemiz gerekir.

1950’ lerden bu yana eğitim sisteminde bu ülkenin dokularına uymayan transformasyonlarla , eğitimin üretim-ekonomi ilişkisinin kimsenin umurunda olmadığı, bugün çok sevdikleri ve kullandıkları sözcük olan “milli ve yerli” olmaktan mümkün olduğunca uzaklaşmalarla bilmem nerenin hangi ülkenin eğitim modelleri diye yutturulan, sorgulamadan uzak adeta embesil yetiştirmek istercesine translasyon/çeviri yapmalarla  çocuklarımızı bildiğiniz laboratuvar deneklerine dönüştüren eğitim sistemi ile ülkenin iyiye, güzele, ahlaka dair her şeyi şaştı.

Bunun için kapatılmadı mı KÖY ENSTİTÜLERİ? Koministmiş,cartmış curtmuş yalanlarını geçeceksiniz, asıl mesele  çalma yok, çırpma yok ahlaksızlık yok… üretim çok, sorgulama sonuna kadar… sanat dibine kadar…bak sen çarıksızlara, siyasi güç ve parayı iplemez yırtık mintanlılara bak hele… 

Bi’daha “Neyi ve de ne zaman kaybettik” diye düşünelim hep birlikte isterseniz…. bakalım aynı yerde buluşacak mıyız?

 

 



ARŞİV YAZILAR